Bediüzzaman, “İnsan başkasına karşı kesr-i nefis için hakikati ketmedebilir. Fakat babadan daha muhterem olan üstadına karşı hakikat-i mahzdan başka birşey söyleyemez. Emrederseniz, söylediğim kitaplardan beni imtihan ediniz” der.

Molla Fethullah hangi kitaptan sorduysa, cevabını güzelce verir.

Bunun üzerine bu muhavereyi dinleyen ve bir sene evvel Said’in hocasının hocası bulunan Molla Ali-i Suran namındaki zat, kendilerinden ders almaya başladı.

Molla Fethullah, “Pekâla, zekâda harikasınız. Fakat hıfzınız nasıldır? Makamat-ı Harîriyeden birkaç satırını iki defa okumakla hıfzedebilir misiniz?” diyerek kitabı uzatır.

Molla Said alarak, bir yaprağını bir defa okumakla hıfzetti ve okudu.

Molla Fethullah, “Zekâ ile hıfzın ifrat derecede bir kimsede tecemmuu nâdirdir” diyerek hayrette kaldı.

Bediüzzaman orada iken, Cem’ü’l-Cevâmi’ kitabını, günde bir-iki saat iştigal etmek üzere bir haftada hıfzetti. Bunun üzerine Molla Fethullah şu kelâmı söyleyerek kitabın üzerine yazdı:

قَدْ جَمَعَ فِى حِفْظِهِ جَمْعُ الْجَوَامِعِ جَمِيعَهُ فِى جُمُعَةٍ 1
Bu hal Siirt’te şüyû bulmuş ve Molla Fethullah, ulemaya, “Bizim medreseye gayet genç bir talebe geldi. Her ne sual ettimse bilâ-tevakkuf cevap verdi. Bu yaşta zekâsına ve ilmine ve fazlına hayran kaldım” diyerek pek çok metheder.

Bunun üzerine ulema bir yerde toplanarak Bediüzzaman’ı davet ederler. Bediüzzaman, intihap ettikleri bütün suallerine bilâ-tereddüd cevap verirken, Molla Fethullah’ın yüzüne bakıyordu. Sanki kitaba bakıyor gibi kendilerinden okuyarak cevap veriyordu. Bunu gören ulema, Bediüzzaman’ın harikulâde bir genç olduğuna hükmedip, faziletini takdir ve sena ettiler.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Cem’ü’l-Cevâmi’ kitabının tamamını bir Cuma’da hıfzında cem etmiştir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Giriş / Sonraki Risale: Barla Hayatı
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bilâ-tereddüd : tereddüd etmeden
bilâ-tevakkuf : duraklamadan
Cem’ü’l-Cevâmi’ : Tacüddin es-Subkî’nin (ö.1370) yazdığı fıkhın esaslarına dair bir eserdir
fazilet : üstünlük, mânevî değer, erdem
fazl : üstünlük
hakikat : gerçek, doğru
hakikat-i mahz : bütün yönleriyle hakikat ve gerçek olan
harikulâde : olağanüstü, benzeri bulunmayan
hıfz : ezber, ezberleme
ifrat : çok ileri seviye
intihap etme : seçme
iştigal etme : meşgul olma, uğraşma
kelâm : ifade, söz
kesr-i nefis : nefsi kırma, nefsi düşürme
ketmetme : gizleme, saklama
medrese : din ilimlerinin ders verildiği eğitim kurumu
methetme : övme
Molla Said : Bediüzzaman Said Nursî
muhavere : karşılıklı konuşma
muhterem : hürmete lâyık, saygıdeğer
nam : ad
Said : Bediüzzaman Said Nursî
sena etme : övme
sual : soru
şüyû bulma : yayılma
talebe : öğrenci
tecemmu : bir arada bulunma, toplanma
ulema : âlimler
üstad : hoca, bir ilim alanında bilgi ve söz sahibi olan, talebe yetiştiren âlim
Yükleniyor...