Bu hal etrafta işitilir. Ahali, kendisine veliyyullah derecesinde ihtiram eder ve o nazarla bakarlar. Bu vaziyet, ikinci derecede bulunan birtakım âlim ve talebelerin rekabetlerini arttırdı. Genç, tecrübesiz talebelerden bir kısmı, ilmen mağlûp edemedikleri Bediüzzaman’ı kavga yoluyla iskât etmek teşebbüsünde bulunmuşlarsa da, meseleden haberdar olan Siirt ahalisi, kendisini kurtarmak için gelmişler. Ahali nazarında büyük mevkii olduğu için, derhal muarızların ellerinden kurtarılmış ve bir odaya bırakılmış ise de, Bediüzzaman, mesleklerine olan fevkalâde muhabbetinden, muarızları bulunan talebe ve ehl-i ilmin câhillere hedef olmamasını temin için, kendisi odadan çıkıp, muarızları tarafından telef edilse bile ehl-i ilmin işine cahillerin karışmamasını müdafaa eder. Bu ihtilâfı kaldırmak maksadıyla herhangi bir talebeye, “Beni öldürünüz, ilmin haysiyetini muhafaza ediniz!” diyerek yüzünü çevirmişse de, hiçbir talebe kendisine hücum etmemiş ve nihayet ihtilâf bertaraf edilmiştir.

Siirt Mutasarrıfı, kendisini muhafaza etmek üzere yanına çağırdığı ve o talebeleri nefyedeceği haberini tebliğ etmeye gönderdiği jandarmaya karşı Bediüzzaman, “Biz talebeyiz; birbirimizle dövüşürüz, barışırız. Binaenaleyh, mesleğimiz haricinde bulunan birisinin bize karışması muvafık olmadığından, gelemeyeceğim. Ve hatâ da benimdir” cevabında bulunarak jandarmaları reddetmiştir.

Bu esnada on beş, on altı yaşlarında bulunuyordu. Lâkin kuvve-i bedeniyece pek çevik ve metindi. “Saidü’l-Meşhur” lâkabıyla yâd ediliyordu. Siirt’te, kendisiyle mücadele etmek isteyen bütün arkadaşlarına karşı hazır bulunduğu ve aynı zamanda sorulacak bütün suallere cevap vereceğini, kimseye sual sormayacağını ilân etti. Sonra tekrar Bitlis’e geldi. Bitlis’te bir iki şeyh hanedanının, âlim ve talebelerin arasında geçimsizlik olduğunu işitir. Fesadı netice veren sözlerin, bilhassa gıybetin İslâmiyete yakışmadığını onlara ihtar edince, Molla Said’i Şeyh Emin Efendiye şikâyet ederler. Şeyh Emin ise, “Henüz çocuk olduğundan, kabil-i hitap değildir” der.

Bu söz Molla Said’e tebliğ edildiği anda, zaten bu gibi sözlere fıtraten tahammülsüz olduğundan, Şeyh Emin Efendinin huzuruna çıkarak elini öper ve; “Efendim, beni imtihan ediniz. Kabil-i hitap olduğumu ispat etmek isterim” der.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Giriş / Sonraki Risale: Barla Hayatı
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahali : halk
bertaraf olmak : ortadan kalkmak
bilhassa : özellikle
binaenaleyh : bundan dolayı
ehl-i ilm : âlimler
fevkalâde : olağanüstü
fıtraten : yaratılış itibarıyla
gıybet : başkalarının arkasından hoşlanmayacağı şekilde konuşma, çekiştirme
haberdar olma : haber alma, işitme
hanedan : belli ve büyük soya dahil olanlardan meydana gelen soy ağacı
haysiyet : itibar, şeref
ihtar etme : hatırlatma, ikaz
ihtilâf : ayrılık, uyuşmazlık
ihtiram etme : saygı gösterme
ilmen : ilim yönünden
iskât etme : susturma
kabil-i hitap : muhatap alınabilen
kuvve-i bedeniye : bedene ait kuvvet
mağlup etme : yenme
meslek : takip edilen yöntem, hareket tarzı
mevki : konum
Molla Said : Bediüzzaman Said Nursî
muarız : karşı koyan, karşıt
muhabbet : sevgi
muhafaza : koruma
mutasarrıf : Tanzimat’tan sonra Osmanlı yönetim şeklinde Osmanlı yöneticisine verilen ad, sancak Valisi
muvafık : uygun
nazar : bakış açısı
nefyetmek : sürgüne göndermek
nihayet : sonunda
Saidü’l-Meşhur : Meşhur Said; Bediüzzaman Said Nursî
tahammülsüz olmak : katlanamamak
tebliğ : bildirme, bir gelişmeyle ilgili bilgi verme
telef edilme : zarar görme
temin : sağlama
vaziyet : durum
veliyyullah : Allah’ın velisi, dostu
yâd edilme : anılma
Yükleniyor...