1950’den sonra

Üstad Said Nursî, Afyon Hapishanesinden 1949’da, bir Eylül sabahı tahliye edildi. İki komiser arasında faytonla, daha önce hapisten tahliye edilen talebesi Zübeyir’in kiraladığı bir eve geldi. Yanında hizmetine bakan Ziya, Sungur gibi talebeleri de vardı. Üstadın Afyon hapsinden sonraki hayatında ve hizmet-i Nuriyesinde şu surette bir inkişaf görünür: Bu tarihe kadar Üstad, evinde, geceleri hiç kimseyi bulundurmazdı. Akşamdan tâ kuşluk vaktine kadar kapısı kilitli olarak kalırdı. Afyon hapsinden sonra ise, sadık talebelerinden bazıları hususî hizmetinde kaldı. Üstadın odası daima ayrı idi. Ancak bir hizmet olduğu vakit yanına gelinebilirdi.

Afyon hapsinden sonra Üstad kendi tabirince bir nevi Üçüncü Said HAŞİYE olarak görünüyordu. Çünkü, bundan sonra hizmet-i Nuriye başka safhalarda tezahür edecekti; küllî bir inkişaf olacaktı. Üstadın hizmetine koşan ve Nur hizmeti için yanına gelenler, bilhassa mektepli gençlerdendi. Rahmet-i İlâhiye, Afyon hapis musibetini çok cihetlerle rahmete çevirmişti.

Bir veçh-i rahmet şu idi: Mahkeme günlerinde muhtelif vilâyet ve kazalardan gelen Nur talebeleri birbiriyle tanışarak, hem Üstad, hem Risale-i Nur, hem hizmet-i Nuriye hususunda malûmat sahibi olurlar ve uhrevî ve imanî olan ve rıza-yı İlâhî uğrundaki Nurdan kopup gelen samimî bir uhuvvetle, bir kuvve-i mâneviye elde ederlerdi.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Aziz, Sıddık Kardeşlerim! İki-üç defadır ehemmiyetli bir hâlet-i ruhiye bana ârız oluyor. Aynı otuz sene evvel İstanbul’da beni Yûşa Dağı’na çıkarıp İstanbul’un, Dârü’l-Hikmet’in câzibedar hayat-ı içtimaiyesini bıraktırıp, hatta İstanbul’da bulunan Nurun birinci şâkirdi ve kahramanı olan merhum Abdurrahman’ı dahi zaruri hizmetimi görmek için de yanıma almaya müsaade etmeyen ve Yeni Said mâhiyetini gösteren acîb inkılâbat-ı ruhînin bir misli, şimdi mukaddematı bende başlamış. Üçüncü bir Said ve bütün bütün târik-i dünya olarak zuhuruna bir işaret tahmin ediyorum. Demek Nurlar ve kahraman şâkirdleri benim vazifelerimi yapacaklar, daha hiç ihtiyaç kalmamış. Zaten Nurun her bir cami’ cüz’ü ve sarsılmayan hâlis şâkirdlerinin her birisi, benden daha mükemmel ders verir. Said Nursî
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Afyon Hayatı
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ârız olma : ilişme, bulaşma
aziz : çok değerli, izzetli
cami’ : kapsamlı
cazibedar : cazibeli, çekici
cihet : yön, taraf
cüz : kısım, parça
Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye : 1918-1922 yılları arasında Şeyhülislâmlığa bağlı olarak faaliyet gösteren, Bediüzzaman’ın da görev yaptığı İslâm akademisi hüviyetinde ilmî kuruluş
fayton : tek körüklü, dört tekerlekli, atlı binek arabası
hâlet-i ruhiye : ruh hâli, psikolojik durum
hâlis : samimi, içten
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
hayat-ı içtimaiye : sosyal hayat
hizmet-i Nuriye : Risale-i Nur Hizmeti
hususî : özel
inkılâbat-ı ruhiye : ruhî inkılaplar; ruhta meydana gelen hareketler, değişimler
inkişaf : gelişme, açılma, ilerleme
kaza : ilçe
küllî : geniş, kapsamlı, büyük
mahiyet : asıl nitelik, temel özellik
malûmat : bilgiler
mektep : okul
merhum : Allah’ın rahmetine kavuşmuş, vefat etmiş
muhtelif : çeşitli, farklı
mukaddemat : başlangıçlar, öncü birlikler
musibet : belâ, felâket
nevi : çeşit, tür
rahmet : Allah’ın şefkat, merhamet ve ihsanı
rahmet-i İlâhiye : Allah’ın her şeyi kuşatan sonsuz rahmeti, şefkat ve merhameti
sadık : bağlı, sadakatli, doğru
safha : aşama, mertebe
sıddık : çok doğru ve bağlı
suret : biçim, görünüş
şâkirt : talebe
tabir : ifade
tahliye edilme : serbest bırakılma
talebe : öğrenci
târik-i dünya : dünyayı terk eden
tezahür : görünme, ortaya çıkma
uhrevî : âhirete ait
Üçüncü Said : Bediüzzaman Said Nursî
Üstad/Üstad Said Nursî : Bediüzzaman Said Nursî
veçh-i rahmet : rahmet yönü
vilâyet : il
zarurî : zorunlu, gerekli
zuhur : ortaya çıkma, meydana gelme
Yükleniyor...