Nümunesi, tarih muvacehesinde meydandadır. Ve hem de çürüyeceklerdir. Risale-i Nur’daki yüksek hakikat, Risale-i Nur’u ebede kadar payidar kılacaktır…

Evet, Nur talebeleri ağırceza mahkemelerinde demişler ki: “Bizi Üstadımız Bediüzzaman’dan ve Risale-i Nur’dan ve bizi bizden ayıracak hiçbir beşerî kuvvet yoktur.” Evet, o münafıkların atomları dahi bu hususta âcizdir. Farz-ı muhal yapabilseler, hattâ cesedimizi öldürseler de, ruhumuz selâmet ve saadetle ebediyete gidecektir. Hem Üstadımızın Mektubat mecmuasında dediği gibi deriz: “Birimiz dünyada, birimiz âhirette, birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz şimalde, birimiz cenupta olsak, biz yine birbirimizle beraberiz.”

Üstadımız hiçbir mânevî makam iddia etmiyor. Başkaları tarafından kendine verilen büyük ve müstesna payeleri reddediyor. Fakat onun hal ve ahvali, fiiliyat ve harekâtı onun kim olduğunu anlamaya ve ispata kâfidir. Evet, Bediüzzaman’ın ve Risale-i Nur’un Kur’ân, iman ve İslâmiyet hizmetine mâni olabilmek için, dünyayı elinde tutup çevirecek bir kuvvet lâzımdır.

Hazret-i Üstadımızın idam plânlarıyla sevk edildiği mahkemedeki müdafaatlarından, Büyük Müdafaat kitabından bazı cümleler:

“Risale-i Nur talebeleri başkalarına benzemez, onlarla uğraşılmaz, onlar mağlûp olmazlar. Risale-i Nur, Kur’ân’ın malıdır. Kur’ân-ı Hakîmden süzülmüştür. Kur’ân ise, Arşı ferşle bağlayan bir zincir-i nuranîdir. Kimin haddi var ki buna el uzatsın? Risale-i Nur, bu Anadolu’nun sinesine yerleşmiştir; hiçbir kuvvet onu söküp atamayacaktır.”
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Afyon Hayatı
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : çaresiz, güçsüz
âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
ahval : haller, durumlar
Arş : göğün en yüksek katı; Cenab-ı Allah’ın büyüklük ve yüceliğinin tecelli ettiği yer
Âyetü’l-Kübrâ : Şuâlar isimli eserde yer alan Yedinci Şuâ
beşerî : insanla ilgili, insana ait
cenup : güney
ceset : beden
cüz’î : bireysel, ferdî
ebed : sonu olmayan, sonsuzluk
ebediyet : sonsuzluk
farz-ı muhal : varsayalım ki
ferş : yer, dünya
fiiliyat : fiiller, davranışlar
garp : batı
had : yetki
hakikat : esas, doğru, gerçek
harekât : hareketler
harikulâde : olağanüstü
Hazret-i Üstad : Saygıdeğer Üstad; Bediüzzaman Said Nursî
ıslah : düzeltme, iyileştirme
idam : yok etme
kâfi : yeterli
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
küllî : bütün fertleri, insanları içine alan, kapsamlı
mağlûp olma : yenilme
mânevî : maddî olmayan, mânâ ile ilgili olan
mecmua : kitap
muhit : kapsamlı
muvacehesinde : karşısında
müdafaat : savunmalar
müfsit : bozguncu
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
müstesna : seçkin, üstün, sıradışı
nümune : örnek, misal
paye : makam, mertebe, rütbe
payidar : sürekli, kalıcı, devamlı
risale : kitap, mektup; Risale-i Nur’da yer alan her bir bölüm
saadet : mutluluk, huzur
selâmet : esenlik, güven
sevk : yöneltme, gönderme
sine : göğüs, kalp
şark : doğu
şimal : kuzey
tahribat : tahripler, yıkıp bozmalar
tedarik : birbirini izleme, birbirine katılma
teraküm : birikme, yığılma
vicdan : kalbe ait hislerin mazharı ve aynası olan ve iyiyi kötüden ayırabilen his
zincir-i nuranî : nurlu zincir, kopmaz mânevî bağ
Yükleniyor...