Evet, azim ve imanları, aşk ve emelleri henüz kemale ermemiş olan birçok Müslümanlar, maalesef acıklı bir yeis içinde idiler. Böyle bir zaferin tahakkukunu, hayal ve muhal görüyorlardı. Fakat bütün feyiz ve nurunu insanlığı tenvir ve irşad için İlâhî bir güneş halinde Arş-ı Âzamın pürnur ufuklarından inen Kur’ân-ı Kerîmden alan Nur neşriyatı, durgun gölleri andıran gönülleri deryalar gibi coşturmuş, kasvet ve hicran yıllarının ümit ve emellere vurduğu müthiş zincirleri kırmıştır. O nur kaynağından fışkıran o serapa feyiz ve hikmetler saçan eserler, hislerin, fikirlerin ve bilhassa alevler içinde yanan ruh ve vicdanların ezelî ve ebedî ihtiyaçlarına cevap verdiği gibi, onları dalga dalga boğucu karanlıklar muhitinden, ter temiz ve pırıl pırıl nur ufuklarına çıkarmıştır.

Yıllarca devam eden uzun bir sükût, derin bir gaflet ve boğucu bir zulmetten sonra İlâhî bir güneş halinde parlayan bu kudsî zafer, nur için yol aramakta olan perişan beşeriyetin yakın bir gelecekte uyanacağını müjdelemektedir. Çünkü, din ihtiyacı sırf Müslümanların değil, bil’umum insanların ezelî ve ebedî ihtiyacıdır.

Bugün bedbaht insanlık, din nimetinden mahrum olmanın sürekli hicran ve felâketlerini bağrı yanarak çekmektedir. Bu acıklı buhranın korkunç neticesidir ki, çeyrek asır zarfında iki büyük harbe girmiş ve üçüncüsünün de kapısını çalmak çılgınlığını göstermektedir.

Artık bütün insanları kardeş yaparak yemyeşil cennetlerin nurlu ufuklarından esen refah ve saadet, huzur ve âsâyiş rüzgârıyla dalgalanan âlem-şümûl bir bayrak altında toplayacak olan yegâne kuvvet, İslâmdır. Zira beşeriyetin bugünkü hali, tıpkı İslâmdan evvelki insan cemiyetlerinin acıklı halidir. Bunun için insanlığı o günkü ebedî felâketten kurtaran İslâm, bugün de kurtarabilir…

Evet, milyonların, milyarların kalbinde asırlardan beri kanamakta olan o derin yarayı saracak yegâne müşfik el, İslâmdır. Her ne kadar ufuklarda zaman zaman bazı uydurma ışıklar görülüyorsa da, müstakbel, bütün nur ve feyzini güneşlerden değil, bizzat Rabbü’l-Âlemînden alan ezelî ve ebedî yıldızındır. O yıldız, dünyalar durdukça duracak ve onu söndürmek isteyenleri yerden yere vuracaktır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Afyon Hayatı
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem-şümûl : dünya çapında, evrensel
Arş-ı Âzam : Cenâb-ı Hakkın büyüklük ve yüceliğinin en geniş, en azam şekilde tecelli ettiği yer
âsâyiş : bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumu, düzenlilik, güvenlik
asır : yüzyıl
azim : gayret, kararlı olma
bedbaht : kötü bahtlı, talihsiz
beşeriyet : insanlık
bil’umum : bütün, genel olarak
bilhassa : özellikle
buhran : bunalım, zor durum
cemiyet : topluluk
derya : deniz
ebedî : sonu olmayan, sonsuz
emel : arzu, istek
ezelî : başlangıcı olmayan, sonsuz
feyiz : bolluk, bereket, lütuf
gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli, umursamazlık
hicran : keder, büyük üzüntü
hikmet : fayda, yarar
irşad : doğru yolu gösterme
kasvet : sıkıntı
kemâl : kusursuzluk, mükemmellik
kudsî : yüce, kutsal
muhal : imkânsız
muhit : çevre, bölge
mücahit : cihad eden, din uğrunda çaba harcayan kimse
müstakbel : gelecek
müşfik : şefkatli
neşriyat : yayın, yayma
pürnur : nur dolu, nurlu
Rabbü’l-Âlemîn : âlemlerin Rabbi olan Allah
saadet : mutluluk
serapa : tepeden tırnağa, baştan başa
sükût : sessiz kalma, susma
tahakkuk : gerçekleşme
tenvir : aydınlatma, nurlandırma
yegâne : tek, eşsiz
yeis : ümitsizlik
zarfında : içinde
zulmet : karanlık
Yükleniyor...