Herkese, hele ihtiyarlara ve çocuklara ve fukaralara, rıfk ve mülâyemetle uhuvvetkârane bir muamele-i hâlisanede bulunurlar. Mübarek yüzlerinde, mehâbet ve beşâşetle karışık bir nur-u vakar lemean eder. Heybetle beraber âsar-ı üns ve ülfet dahi görünür. Daima mütebessim bulunurlar. Fakat bazan tecelliyatın muktezası olarak mehâbet ve celâl nazarı o derece tezahür eder ki, artık o zaman yanında bulunup da söz söylemek isteyen adamın, âdeta dili tutulur, ne söylemek istediği anlaşılmaz. Bu âcizler, çok defa bu hali müşahede ettik.

Üstadımızın, az söylemek âdetidir. Fakat, söylediğini veciz söyler, herhalde düstur-u hikmet olarak pek mânidar ve pek şümullü birer câmiü’l-kelimdirler.

Üstadımız, ne kimseyi zemmeder ve ne de yanında kimseyi gıybet ettirir. Bunlardan asla hoşlanmaz. Kusur ve hatâları setrederler. Hem o kadar hüsn-ü zanna mâlikdir ki, hattâ kendisi hakkında bir nâseza söz tebliğ edene, “Hâşâ! bu yalandır. Bu sözü söyledi dediğin zat, böyle söylemez” buyururlar.

Üstadımızın nefisle mücahedede bir rüsuh ve ihtisası vardır ki, asla huzûzat-ı nefsaniyelerine hizmet etmezler. Bir insana kâfi gelmeyecek kadar az yerler ve az uyurlar. Gecelerde, sabaha kadar câlib-i dikkat bir hal-i hâşiâne ile ubudiyette bulunurlar. Yaz ve kış bu âdetleri tahallüf etmez. Teheccüd ve münâcat ve evradlarını asla terk etmezler. Hattâ bir Ramazan-ı Şerifte pek şiddetli hastalıkta, altı gün birşey yemeden savm-ı visal içinde ubudiyetteki mücahedelerini terk etmediler. Komşuları her zaman derler ki: “Biz, sizin Üstadınızın sekiz sene yaz ve kış geceleri, aynı vakitlerde sabaha kadar hazin ve muhrik sadasiyle münâcat seslerini dinler ve böyle fasılasız devamlı mücahedesine hayretler içinde kalırdık.”
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Eskişehir Hayatı / Sonraki Risale: Denizli Hayatı
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : güçsüz, elinden bir şey gelmeyen
âlî : yüce, yüksek
âsar-ı üns ve ülfet : dostluk ve yakınlık eserleri
beşâşet : güler yüzlülük
câlib-i dikkat : dikkati çekici
câmiü’l-kelim : vecize, kısa olmasına rağmen çok mânâları içine alan söz söyleyen
celâl : büyüklük, yücelik, haşmet
düstur-u hikmet : hikmet prensibi
evrad : virdler, zikirler
fasılasız : aralıksız, sürekli
gıybet : başkalarının arkasından hoşlanmayacağı şekilde konuşma, çekiştirme
hal-i hâşiâne : huşu içinde, Allah'tan korkmayı ve alçakgönüllülüğü gösteren hal
hâşâ : asla, kesinlikle öyle değil
hazin : hüzün veren, acıklı
heybet : saygıyla beraber korku duygusunu uyandıran hâl
huzûzât-ı nefsaniye : nefsin hoşlandığı şeyler, zevkler ve hazlar
hüsn-ü zan : güzel zan, güzel düşünce
ihtisas : uzmanlık, özellik sahibi olma
kâfi : yeterli
lemean : parlama, parıldama
mâlik : sahip
mânidar : mânâlı, anlamlı
mehâbet : saygı ve sevgiyle karışık korku
muamele-i hâlisane : hâlis, samimi bir muamele, içtenlikle davranma
muhrik : yakıcı
mukteza : gereklilik
mübarek : bereketli, hayırlı
mücahede : cihad etme, çaba harcama
mülâyemet : yumuşak huyluluk
münâcât : Allah’a yalvarma, yakarma
müşahede : görme, gözlemleme
mütebessim : tebessüm eden, güler yüzlü
nâseza : uygun olmayan
nazar : bakış, görüş
nefis : insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu
nur-u vakar : ağırbaşlılığın, temkinliliğin nuru
rıfk : yumuşaklık, tatlılık
rüsuh : derinlik, güçlülük, sağlamlık
sada : ses
savm-i visâl : iftar ve sahur yemeğini yemeden iki ya da üç günün orucunu birleştirme
setretmek : örtmek
şümûllü : kapsamlı
tahallüf : geri kalma, değişme
tebliğ : bildirme, ulaştırma
tecelliyât : tecellîler; yansımalar, görüntüler
teheccüd : hadislerde farz namazdan sonra en faziletli namaz olarak ifade edilen ve imsak vaktine kadar kılınabilen gece namazı
tezahür : belirme, görünme, ortaya çıkma
ubûdiyet : Allah'a kulluk ve ibadet etme
uhuvvetkârane : kardeşçe
veciz : kısa, özlü ve çarpıcı söz
zemmetme : kötüleme
Yükleniyor...