Bütün rahat ve huzurunu bu mukaddes dâvâya feda etti. Ve işte bu hikmete mebnidir ki, o günden beri her sözü bir dilim lâv, her fikri bir ateş parçası olmuş, düştüğü gönülleri yakıyor; hisleri, fikirleri alevlendiriyor.

Büyük Üstadın tam bir uzlet ve inzivadan sonra tekrar irşad ve cemiyet hayatına atılması, aynen İmam-ı Gazâlî’nin hayatında geçirmiş olduğu o mühim ve tarihî merhaleye benzemektedir.

Demek ki, Cenâb-ı Hak, büyük mürşidleri böyle bir müddet inzivada terbiye, tasfiye ve tezkiye ettikten sonra tenvir ve irşad vazifesiyle mükellef kılıyor. Ve bu sebepledir ki, bir mâ-i mukattardan daha temiz ve berrak olan yüreklerinden kopup gelen nefesler, kalblere akseder etmez bambaşka tesirler icra ediyor.

Arz ettiğim gibi, İmam-ı Gazâlî’nin bundan dokuz yüz sene evvel ahlâk ve fazilet sahasında yapmış olduğu fütuhatı, bu asırda Bediüzzaman, iman ve ihlâs vâdisinde başarmıştır.

Evet, Hazret-i Üstadı bu müthiş cihad meydanlarına sevk eden, hep bu eşsiz şefkat ve merhameti olmuştur. Ve bunu bizzat kendisinden dinleyelim:

“Bana ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var; alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda birisi beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!..”

İstiğnası:

Üstadın, hayatı boyunca cemiyetimizin her tabakasına vermekte olduğu binlerle istiğna örnekleri, dillere destan olmuş bir ulviyeti haizdir.

Mâsivâdan tam mânâsıyla istiğna ederek, uzvî ve ruhî bütün varlığıyla Rabbü’l-Âlemînin bitmez ve tükenmez hazinesine dayanmayı, müddet-i hayatında bir itiyad değil, âdeta bir mezhep, meşrep ve meslek olarak kabul etmiştir. Ve bunda da ne pahasına olursa olsun sebat eylemekte hâlâ devam etmektedir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Sonraki Risale: Giriş
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aksetme : yansıma
arz etme : sunma, dile getirme
asır : yüzyıl
cemiyet : toplum
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
cihad : mücadele, din uğrunda çaba harcama
ehemmiyet : önem
fazilet : güzel ahlâk, mânevî değer, erdem
fütuhat : fetihler, zaferler
hâiz : sahip, elde eden
hikmet : sebep, sır, gaye
icra etme : yürütme, yerine getirme
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
inziva : yalnız başına bir yere çekilip dünya işleriyle uğraşmama
irşad : doğru yolu gösterme
istiğna : elindekilerle yetinip başkalarının yardımına ihtiyaç duymama; tok gözlü olma; gönül tokluğu
lâv : yanardağların püskürmesi sırasında ortaya çıkan kütle
mâ-i mukattar : saf su, damıtılmış su
mâsivâ : Allah’tan başka herşey
mebni : bina edilmiş olan; bundan dolayı
merhale : aşama, safha
müddet-i hayat : hayat süresi
mükellef : yükümlü
mürşid : irşad eden, doğru yolu gösteren
Rabbü’l-Âlemîn : Alemlerin Rabbi, Allah
ruhî : ruhla ilgili, ruha ait
sevk etme : yöneltme, yönlendirme
şefkat : acıma, merhamet
tasfiye : kalbini ve ruhunu her türlü manevî kirlerden arındırma, temizleme
tenvir : nurlandırma, aydınlatma; insanları iman ve Kur’ân ilimleriyle aydınlatma
terbiye : manevî eğitimden geçme
tezkiye : kusur ve hatalardan arınarak manen temizlenme
ulviyet : yücelik
uzlet : bir köşeye çekilip yalnız başına yaşama
uzvî : beden organları ile ilgili
Üstad : bir ilim ve san’at alanında bilgi ve söz sahibi olan; Bediüzzaman Said Nursî
Yükleniyor...