Sanki bu mısralar iman kahramanı, büyük mücahid Bediüzzaman Hazretleri için yazılmış. Zira bu yüksek sıfatlar, hep onun sıfatlarıdır. Cenâb-ı Hak şu âyet-i kerimede, bakınız, mücahidlere neler vaad ediyor:

وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ 1
Meâl-i şerifi: “Bizim uğrumuzda mücahede edenlere mutlaka yollarımızı gösteririz. Ve hiç şüphe yok ki, Allah muhsinlerle (Allah’ı görür gibi ibadet eden mücahidlerle) beraberdir.”

Demek ki, iman ve Kur’ân uğrunda candan ve cihandan geçen mücahidlere, büyük Allah, hakikat ve hidayet yollarını göstereceğini vaad buyuruyor. Hâşâ, Cenâb-ı Hak vaadinde hulf etmez; yeter ki, bu azim vaad-i İlâhîyi icap ettirecek şartlar tahakkuk etsin.

Bu âyet-i kerime, Üstadın karakter ve şahsiyetini tahlil hususunda bize nurdan bir rehber oluyor ve o nurun billûr ışığı altında artık en ince çizgileri ve en hassas noktaları görüp sezebiliyoruz. Zira, madem ki bir insan Cenâb-ı Hakkın hıfz ve himayesinde bulunmak nimetine mazhar olmuştur; artık onun için korku, endişe, üzüntü, yılma, usanma vesaire gibi şeyler bahis mevzuu olamaz.

Allah’ın nuruyla nurlanan bir gönlün semasını hangi bulutlar kaplayabilir? Her an huzur-u İlâhîde bulunmak bahtiyarlığına eren bir kulun ruhunu, hangi fâni emel ve arzular, hangi zavallı teveccüh ve iltifatlar ve hangi pespâye gaye ve ihtiraslar tatmin, teskin ve tesellî edebilir?

Allah’tır onun yârı, mürebbîsi, velîsi;
Andıkça bütün nur oluyor duygusu, hissi.
Yükselmededir mârifet iklimine her an,
Bambaşka ufuklar açıyor ruhuna Kur’ân...
Kur’ân ona yâd ettiriyor “Bezm-i Elest”i.
Âşık, o tecellînin ezelden beri mesti...

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Ankebût Sûresi, 29:69.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Sonraki Risale: Giriş
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âyet-i kerime : şerefli âyet, Kur’ân’ın herbir cümlesi
azîm : çok büyük
bahis mevzu : söz konusu
bahtiyarlık : yüce bir makâma erişmenin sağladığı mutluluk v huzur
Bediüzzaman Hazretleri : Bediüzzaman Said Nursî
Bezm-i Elest : Elest meclisi, Allah’ın ruhları yarattığında, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” anlamındaki sorusuna, ruhların, “Evet, Rabbimizsin” diye cevap verdikleri an
billûr : kristal; duru, berrak ve akıcı
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cihan : dünya
emel : arzu, istek
ezel : başlangıcı olmayan sonsuzluk
fâni : geçici, ölümlü
hâşâ : asla, kesinlikle öyle değil
hıfz : koruma
hidayet : doğru ve hak olan yol, İslâmiyet
himaye : koruma
hulf etme : verdiği sözü tutmama
huzur-u İlâhî : kulun kendisini her an Allah’ın huzurunda hissetmesi
icap ettirme : gerektirme
ihtiras : aşırı istek, tutku
iltifat : yönelme, değer verme
mârifet : Allah’ı tanıma, bilme
mazhar olma : ayna olma, erişme
meâl-i şerif : şerefli, yüce mânâ
mest : kendinden geçmiş
mısra : şiirde yer alan her bir satır
muhsin : Allah’ı görmese de, Allah’ı görür gibi Ona ibadet eden
mücahede etme : cihad etme, din uğrunda çaba harcama
mücahid : cihad eden, din uğrunda çaba harcayan
mürebbî : terbiye edici, eğitici
pespâye : aşağılık, âdi
sema : gökyüzü; yüksek dereceler
tahakkuk etme : gerçekleşme
tahlil : değerlendirme, çözümleme
tecellî : belirme, görünme, yansıma
teskin : sakinleştirme, rahatlatma
teveccüh : ilgi, yönelme
vaad : söz verme
vaad-i İlâhî : Allah tarafından kullara verilen vaad
velî : dost
yad etme : anma
yâr : dost, sevgili
zira : çünkü
Yükleniyor...