S - Efkâr-ı hâzırada cerbeze nasıl bir tesir etmiştir?

C - Bak, o seyyiedir ki, Ararat Dağı kadar bize zulüm ve tahkir eden ecnebî bir devleti, ne safsatalı bahanelerle, bilmem hangi tarihte Kırım’da bize yardım etmiş gibi yavelerle, bize dost olabilecek sûrette gösteriyorlar.

Hem Sübhan Dağı kadar İslâmiyetin izzet ve şerefine çalışan gürûh-u mücahidîni, acip bahanelerle en fena derekesine indirip, millete düşman gibi gösteriyorlar. Hem de Avrupa’nın terbiyesinin neticesi olarak 1 خُذْ مِنْ كُلِّ شَىْءٍ اَحْسَنَهُ kaidesiyle herşeyin en iyi cihetini nazara almak maslahat iken, en fena ciheti nazara alıp mütemadiyen milleti ye’se sevk ederek, ruh-u cemaati öldürüyor.

Hem yine cerbeze seyyiesine zaaf-ı akide inzimam etmesiyle, mesail-i diniyede en zayıf tarafını irae ederek dinsizliğe zemin ihzar ediyor. Hem yine onun netaicidir ki, mukteza-yı beşeriyet olan, beynesselef cereyan eden tenkidat-ı rakipkârâne veya hakperestaneyi, sofestaicesine bir cerbeze ile, her birinin hakkında başkalarının tenkidatını irae edip, eâzım-ı ümmet hakkında hürmetsizlik ve emniyetsizliği telkin ederek o vasıta ile ezhandaki İslâmiyetin kudsiyetini sarsıyor.

İşte, bunlar gibi çok mazarrat-ı azîme, şu nev’i cerbezeden tevellüd ediyor. İstanbul’u düşündükçe, iki karış kadar dili uzanmış, sair âzâneşvünemâdan mahrum kalmış ihtiyar bir çocuğun timsâli zihnime geliyor.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Herşeyin en güzel ve hoş olan yönünü al!
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : acayip, tuhaf
Ararat Dağı : Ağrı Dağı
âzâ : organlar
beynesselef : öncekilerin arasında
cerbeze : doğruyu yanlış, yanlışı doğru gösterecek derecede aldatıcılık
cereyan etme : akıp gitme, devam etme
cihet : yön, taraf
dereke : aşağı derece
eâzım-ı ümmet : ümmetin ileri gelenleri, büyükleri
ecnebî : yabancı
efkâr-ı hâzıra : şu anda mevcut olan düşünceler, fikirler
ezhan : zihinler
fena : kötü
gürûh-u mücahidîn : Allah yolunda cihad edenler topluluğu
hakperestane : doğruluktan ve haktan ayrılmamacasına
inzimam etme : eklenme, katılma
irae etmek : göstermek, gözler önüne sermek
izzet : değer, itibar, yücelik
kaide : düstur, prensip
kudsiyet : kutsallık
mahrum kalma : yoksun olma
maslahat : gaye, fayda
mazarrat-ı azîme : büyük zararlar, ziyanlar
mesail-i diniye : dinî meseleler
mukteza-yı beşeriyet : insanlık gereği, insan olmanın icabı
mütemadiyen : sürekli
nazar : dikkat
nazara almak : dikkate almak
neşvünemâ : büyüyüp gelişme
netaic : neticeler, sonuçlar
nev’i : çeşit
ruh-u cemaat : cemaat ruhu, birliktelik ruhu
safsata : yalan, temelsiz, delilsiz
sair : diğer, başka
seyyie : kötülük, günah
sofestaicesine : sofistler gibi, safsata ve kelime oyunlarıyla kabul ettirmeye çalışırcasına
tahkir etmek : aşağılamak, hakaret etmek
telkin : zihinde yer ettirme, düşünce aşılama
tenkidat : tenkitler, eleştiriler
tenkidat-ı rakipkârâne : rekabet edercesine yapılan eleştiriler
tevellüd etme : doğma, meydana çıkma
timsâl : görüntü
yave : hezeyan, saçma sapan söz, lakırtı, lâf
ye’s : ümitsizlik
zaaf-ı akide : inanç zayıflığı
zemin ihzar etmek : ortam hazırlamak
Yükleniyor...