S - Neden bu kadar İ.g.z. siyaseti galip çıkar?

C - Siyasetinin hassa-i mümeyyizesi, fitnekârlık, ihtilâftan istifade, menfaat yolunda her alçaklığı irtikâp etmek, yalancılık, tahripkârlık, hariçte menfîliktir. Bir adam, kocaman bir binayı bir günde harap eder, bir taburu ihtilâle verir. Şu alçak siyasettir ki, K.T.T.’yi zahiren tel’in ettiği halde, gizlice dehalet ediyor. Fenalık ve ahlâk-ı seyyie, siyasetine vasıta olduğu için, her yerde ahlâk-ı seyyieyi himâye ederek teşci eder. Şimdiki İstanbul hâli şahittir.

S - Anadolu’da pek çok zulüm ediliyor ve pek çok Müslümanlar idam ediliyor. Neden böyle yapıyorlar?

C - Evet, maatteessüf pek feci şeyler oluyor. Fakat asıl sebep, mel’un mim’siz medeniyet, öyle zâlimâne bir silâh, şu harb-i vahşiyaneye vermiştir ki, o silâhın karşısında dayanmak, onun naziriyle mukabele etmek lâzım gelir. Şişhane ile mitralyoza mukabele edilmez. İşte o silâh, o düstur ki, medeniyet harbin eline vermiştir. Bence kendi gözümle Grandük Nikoloviç’in namına iki emri gördüm. Der: “Askerimize bir köyden bir tüfek açılsa, çoluk çocuğu ile imha edilecektir.” İkinci emri de: “Bir cemaatte bir adam, cephe zararına bize hiyanet etse, çoluk çocuğu ile imha edilecektir.” İşte böyle azlem bir düstur ile İ.g.z. Anadolu’ya hücum ediyor.

S - Âlem-i İslâmdaki ihtilâfı tâdil edecek çare nedir?

C - Evvelâ: Müttefekun aleyh olan makasıd-ı âliyeye nazar etmektir. Çünkü, Allah’ımız bir, Peygamberimiz bir, Kur’ân’ımız bir... Zaruriyat-ı diniyede umumumuz müttefik... Zaruriyat-ı diniyeden başka olan teferruat veya tarz-ı telâkki veya tarik-i tefehhümdeki tefavüt, bu ittihad ve vahdeti sarsamaz, râcih de gelemez. El-hubbu fillâh düstur tutulsa, aşk-ı hakikat harekâtımızda hâkim olsa—ki zaman dahi pek çok yardım ediyor-o ihtilâfat sahih bir mecrâya sevk edilebilir. Esefâ, gaye-i hayalden tenâsi veya nisyan olmakla, ezhan ene’lere dönüp etrafında gezerler. İşte gaye-i hayal, maksad-ı âli bütün vuzuhuyla meydana atılmıştır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahlâk-ı sâmiye : yüksek ahlâk
ahlâk-ı seyyie : kötü ahlâk
azlem : en zâlim
câni : cinayet işleyen
dehalet etmek : katılmak
fitnekâr : ortalığı bozmaya çalışan, fitneci, fitne çıkaran
gürûh-u mücahidîn : mücahidler topluluğu
halâskâr : kurtarıcı
harb-i vahşiyane : vahşice savaş
hassa-i mümeyyize : ayırıcı vasıf, belirgin özellik
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
himaye etmek : korumak
hissiyat-ı âliye : yüce, yüksek duygular
hiyanet : hainlik yapma, ihanet etme
hizbüşşeytan : şeytanın taraftar grubu
ihtilâf : anlaşmazlık, uyuşmazlık
ihtilâle verme : karıştırma, anarşi çıkarma
imha : yok etme
intifa etmek : sönmek, sona ermek
irtikâp etmek : yapmak, işlemek
lisân : dil
maatteessüf : ne yazık ki
mel’un : lânetlenmiş
menfaat : çıkar, fayda
menfîlik : olumsuzluk, negatiflik
Merkez-i Hilâfet : hilâfet merkezi, halifelik makamının bulunduğu yer olan İstanbul
mim’siz medeniyet : “deniyet”, medeniyet adı verilmiş alçaklık
mitralyoz : makineli tüfek
mukabele etmek : karşılık vermek
müteessir olmak : üzülmek
nazir : benzer, misil, aynı
tahripkâr : tahrip eden, yıkıcı
tathir : temizleme
tel’in etmek : kınamak
teşci etmek : cesaretlendirmek, gayrete getirmek
vâlide : anne
zahiren : görünüşte
zâlim : zulmeden, acımasız
zâlimâne : zâlimce
acz : âcizlik, güçsüzlük
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
aşk-ı hakikat : hakikat sevgisi
avam : halk tabakası, sıradan insanlar
el-hubbu fillah : Allah için sevmek
ene : ben, benlik
esefâ : ne yazık ki
ezhan : zihinler
fakr : fakirlik
fukara : fakirler, yoksullar
galebe çalmak : üstün gelmek, mağlup edip üstünlük sağlamak
gaye-i hayal : hayal edilen gaye, maksat
gaye-i hayalden tenasi ve nisyan olma : hayal edilen gayeyi ve maksadı unutmuş görünme ve unutma
hâkim olma : egemen olma, hükmedici ve belirleyici olma
hasıl olmak : meydana gelmek
havas : zenginler ve yöneticiler gibi üst tabakalarda bulunan seçkinler, ileri kademelerde bulunan kimseler
ihsan : bağış, ikram, lütuf
ihtilâf : anlaşmazlık, uyuşmazlık, ayrılık
ihtilâfat : ayrılıklar, anlaşmazlıklar, uyuşmazlıklar
ittihad : birleşme
mağlûp olma : yenilme
mahviyet : alçak gönüllülük
makasıd-ı âliye : yüce gayeler, ulvî maksatlar
maksad-ı âli : yüce maksat, ulvî gaye
mecrâ : yol, kanal
mehâsin : güzellikler, iyilikler
müncer olma : sonuç verme, bir noktaya sürüklenip dayanma
müttefekun aleyh : üzerinde ittifak edilmiş, üzerinde görüş birliği olan
müttefik : ittifak etmiş, birleşmiş
namuskârane : namusluca, namuslu insanlara yakışır şekilde
nazar etmek : bakmak
nev’ : çeşit, tür
peşkeş edilme : yaranmak amacıyla uygunsuz olarak verilme
râcih gelme : üstün gelme, ağır basma
sahih : doğru, güvenilir
sebeb-i merhamet : acıma, merhamet sebebi
sebeb-i tevazu : alçakgönüllülük sebebi
seyyiat : günahlar, kötülükler
seyyie : kötülük, günah
şedit : şiddetli
tabur : dört bölükten kurulan, bir binbaşının komutasındaki asker birliği
tâdil etme : düzeltme, giderme
tahakküm : baskı ve zorbalık
taksim edilmek : bölüştürülmek
tarik-i tefehhüm : anlama yolu, kavrayış yöntemi
tarz-ı telâkki : anlayış tarzı
tefavüt : farklılık
teferruat : ana esaslardan olmayan tali meseleler, ayrıntılar
tekebbür : büyüklenme, gururlanma
vahdet : birlik
vuzuh : açıklık
zaruriyât-ı diniye : inanılması ve uyulması zorunlu olan dinî hükümler; dinen inanılması zorunlu olan imanî meseleler ve uyulması zorunlu olan emir ve yasaklar
Yükleniyor...