SEVR ANTLAŞMASI
Ana hatları 24 Nisan 1920’de San Remo Konferansı’nda kararlaştırılan Sevr Antlaşması, 11 Mayıs 1920’de incelenmek üzere Osmanlı Hükümeti’ne verildi. 22 Temmuz 1920’de toplanan Şûra-yı Saltanat bu antlaşmayı “Zayıf bir mevcudiyeti, mahva tercih edilmeğe değer” (zayıf da olsa var olmak, tamamen yok olmaya tercih edilir) şeklinde yorumladı ve onanmasına karar verdi. Ardından antlaşma 10 Ağustos 1920’de imzalandı.
Sevr Antlaşması’na göre; Osmanlı İmparatorluğu parçalanıyor, Rumeli sınırımız aşağıda yukarı İstanbul vilâyetinin sınır olarak tayin olunuyordu. Batı Anadolu (İzmir ve havalisi) Yunanlıları verilecekti. Güney sınırı ise, Mardin, Urfa, Gaziantep, Amanos Dağları ve Osmaniye’nin kuzeyinden geçiyor ve bu sınırın güneyi Fransa’ya bırakılıyordu. Doğuda Bayezid, Van, Muş, Bitlis ve Erzincan’ı içine alan bir Ermenistan, Irak ve Suriye arasında bir Kürdistan kurulacaktı. Bunun dışında, Türkiye’ye bırakılan topraklar nüfuz mıntıkalarına ayrılıyor; İtalyanlar Antalya ve Konya, Fransızlar Adana, Sivas ve Malatya bölgesi üzerinde, İngilizler de Irak’ın kuzey kısmında nüfuz bölgeleri tesis ediyorlardı.
İstanbul’da ise hükümet ve padişah yerinde kalacak, fakat, İstanbul milletlerarası bir şehir olacak, Boğazlar’da ordusu, donanması, bütçesi ve organize kuruluşları ile bir komisyon bulunacaktı. Türklere bırakılan bölge, hâkimiyet hakkı en ağır şekilde sınırlanmış şekilde, Ankara ve Kastamonu vilâyetleri ve dolayları idi. Sevr’e göre, memleket dahilinde bulunan azınlıklar, Türklerden daha fazla haklara sahip oluyor, vergi vermeyerek, askerî hizmet yapmayarak imtiyazlı (ayrıcalıklı) bir duruma geliyordu. Türk tabiiyetinden çıkanlar birçok yükümlülüklerden kurtulduğu gibi, yeniden hiç kimse Türk tabiiyetine de giremeyecekti.
Devletin askeri kuvveti, her bakımdan sınırlanarak azamî miktar 50.700 kişi olacak; Tank, ağır top ve uçak bulunmayacaktı. Askerlik gönüllü olacak, donanma ise 7 gambot ve 6 torpidodan ibaret olacak ve denizaltı bulunmayacaktı. Diğer taraftan malî ve iktisadî hükümler, Osmanlı Hükümeti ile Meclisin yetkileri neredeyse hiç seviyesine inecek şekilde sınırlanıyordu. Osmanlı Devleti, İtilaf Devletleri’nin müşterek sömürgesi haline geliyordu. İngiliz, Fransız ve İtalyan devletlerinin temsilcilerinden kurulu Mali Komisyon, Osmanlı Devleti’nin gelir ve giderlerini düzenleyecekti.
Büyük Millet Meclisi 19 Ağustos 1920 tarihli toplantısında, Sevr Antlaşması’nı imzalayan ve bunu onaylayan Şûra-yı Saltanat üyelerinin vatana hıyanet ettikleri gerekçesiyle vatansız sayılmaları kararı alındı. Aynı zamanda Büyük Millet Meclisi Hükümeti bu antlaşma ile kendini hiç bir surette bağlı görmediğini de ilân etti.
Bediüzzaman, Kastamonu Lâhikasında bu antlaşmanın “Avrupa zâlim hükûmetlerinin zulümleri” olduğunu, Sevr Antlaşmasıyla “Âlem-i İslâma ve merkez-i Hilâfete” ihanet ettiklerini ifade etmiştir.
Sevr Antlaşması’na göre; Osmanlı İmparatorluğu parçalanıyor, Rumeli sınırımız aşağıda yukarı İstanbul vilâyetinin sınır olarak tayin olunuyordu. Batı Anadolu (İzmir ve havalisi) Yunanlıları verilecekti. Güney sınırı ise, Mardin, Urfa, Gaziantep, Amanos Dağları ve Osmaniye’nin kuzeyinden geçiyor ve bu sınırın güneyi Fransa’ya bırakılıyordu. Doğuda Bayezid, Van, Muş, Bitlis ve Erzincan’ı içine alan bir Ermenistan, Irak ve Suriye arasında bir Kürdistan kurulacaktı. Bunun dışında, Türkiye’ye bırakılan topraklar nüfuz mıntıkalarına ayrılıyor; İtalyanlar Antalya ve Konya, Fransızlar Adana, Sivas ve Malatya bölgesi üzerinde, İngilizler de Irak’ın kuzey kısmında nüfuz bölgeleri tesis ediyorlardı.
İstanbul’da ise hükümet ve padişah yerinde kalacak, fakat, İstanbul milletlerarası bir şehir olacak, Boğazlar’da ordusu, donanması, bütçesi ve organize kuruluşları ile bir komisyon bulunacaktı. Türklere bırakılan bölge, hâkimiyet hakkı en ağır şekilde sınırlanmış şekilde, Ankara ve Kastamonu vilâyetleri ve dolayları idi. Sevr’e göre, memleket dahilinde bulunan azınlıklar, Türklerden daha fazla haklara sahip oluyor, vergi vermeyerek, askerî hizmet yapmayarak imtiyazlı (ayrıcalıklı) bir duruma geliyordu. Türk tabiiyetinden çıkanlar birçok yükümlülüklerden kurtulduğu gibi, yeniden hiç kimse Türk tabiiyetine de giremeyecekti.
Devletin askeri kuvveti, her bakımdan sınırlanarak azamî miktar 50.700 kişi olacak; Tank, ağır top ve uçak bulunmayacaktı. Askerlik gönüllü olacak, donanma ise 7 gambot ve 6 torpidodan ibaret olacak ve denizaltı bulunmayacaktı. Diğer taraftan malî ve iktisadî hükümler, Osmanlı Hükümeti ile Meclisin yetkileri neredeyse hiç seviyesine inecek şekilde sınırlanıyordu. Osmanlı Devleti, İtilaf Devletleri’nin müşterek sömürgesi haline geliyordu. İngiliz, Fransız ve İtalyan devletlerinin temsilcilerinden kurulu Mali Komisyon, Osmanlı Devleti’nin gelir ve giderlerini düzenleyecekti.
Büyük Millet Meclisi 19 Ağustos 1920 tarihli toplantısında, Sevr Antlaşması’nı imzalayan ve bunu onaylayan Şûra-yı Saltanat üyelerinin vatana hıyanet ettikleri gerekçesiyle vatansız sayılmaları kararı alındı. Aynı zamanda Büyük Millet Meclisi Hükümeti bu antlaşma ile kendini hiç bir surette bağlı görmediğini de ilân etti.
Bediüzzaman, Kastamonu Lâhikasında bu antlaşmanın “Avrupa zâlim hükûmetlerinin zulümleri” olduğunu, Sevr Antlaşmasıyla “Âlem-i İslâma ve merkez-i Hilâfete” ihanet ettiklerini ifade etmiştir.