ABDULLAH GAYRETLİOĞLU
Emirdağlı Tenekeci Abdullah Gayretlioğlu’nu 24 Temmuz 2010 tarihinde kendi evinde ziyaret ettik. Bize -2010 itibarîyle- 105 yaşında olduğunu söyledi, yani 1905 tarihinde doğmuş. Abdullah Ağabey kelimenin tam anlamıyla asırlık canlı bir tarih… Konuşurken takati kesildiğinden kendisini zorlayıp fazla konuşturmadık… Sadece Üstad Bediüzzaman Hazretleriyle ilgili sorular sorduk. Abdullah Ağabeyi kamera ile kaydederken bize 1945 doğumlu en küçük kızı Münevver Hanım ile ehl-i hizmet kardeşlerimizden Yasin Oktay yardımcı oldu… Kendilerine teşekkür ediyorum…
Münevver hanım da Hz. Üstad’ı görmüş, bunu şöyle anlattı bize:
“Ben 1945 doğumluyum, babamın en küçük kızıyım. O zamanlar çocuktum. Bediüzzaman camiye giderken bir çocuk olarak yollara dizilir elini öperdik, bizi severdi. Onun geçmesini tören vaziyetinde beklerdik…”
Sohbetimizde Abdullah Gayretlioğlu’nun Hz. Üstad’la ilgili iki hatırası ön plâna çıktı. Bunlardan birisi Hz. Üstad’ın kırılan çay kaşığına gösterdiği vefa... Diğeri, Abdullah Ağabeyin Bediüzzaman’ın kalması için Emirdağ’da yaptırdığı ev. Bediüzzaman Hazretleri, kısa bir süre kaldığı bu evin kirasını altın olarak vermiş. Bu altın şimdi Emirdağ Dersanesinde teşhir edilmektedir. Emirdağ Lâhikası-II'de bu evin bahsi şu şekilde geçmektedir:
“Hattâ kirasını verdiğim Emirdağ’ında iki menzilim, Eskişehir'de bir menzilim varken; o manasız vaziyet beni o tebdil-i havadan, o menzilleri ziyaret etmekten men'edilmeme sebeb olduğunu Konya'daki vaziyetten hissetmiştim.” (Emirdağ Lahikası-II, s. 221)
Abdullah Gayretlioğlu, ziyaretimizden tam 36 gün sonra 29 Ağustos 2010 Pazar günü vefat etti. Allah duasını kabul etmişti… Abdullah Gayretlioğlu’na Allah’tan rahmet niyaz ediyoruz…
ABDULLAH GAYRETLİOĞLU ANLATIYOR
Abdullah Ağabeyin evine vardığımızda yatağında yatıyordu. Kalkıp karyolasına oturduğunda İzmir’den geldiğimizi söyledik. O güzel gür sesiyle bize ilk sözleri bir şiir tadında şöyle oldu:
"Yeri göğü yaratan, ağaçları donatan, çiçekleri açtıran bir Allah’tır, bir Allah. Cenab-ı Allah Kur’an-ı Azimüşşan’da buyuruyor ki:
“İnsanları ve Cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım.” Allah buyuruyor ki:
“Siz bana bir adım gelin, ben size on adımla geleyim.”
“Bu dünya ahiretin tarlasıdır. Şimdi burada ne yaparsanız yarın karşımıza o çıkacak.”
Şimdi İmanı Kurtarmak Zamanıdır
Ben Nakşî tarikatındandım, Yunuszade Ahmed Efendi vardı, benim gibi bazı arkadaşlarla onun dersanesine gidiyorduk biz. O sırada (1944) Bediüzzaman Emirdağ’ına hükümet vasıtasıyla gönderildi. Talebeleri O’nun büyük bir âlim olduğunu söylediler. Üstad bizleri çağırdı. “Ben on iki tarikattan icazetliyim.” dedi. “Lakin tarikat zamanı geçti, şimdi imanı kurtarmak zamanıdır.” dedi. Ondan sonra bizler Bediüzzaman’ın büyük âlim olduğunu anladık. Talebeler mütemadiyen risale yazardı, Bediüzzaman da noksanlarını tashih ederdi.
Üstad bayırları gezerdi… Önce merkeple giderdi bayırlara, sonra faytonla, daha sonra da taksiyle gitmeye başladı. Ben hepsini biliyorum…
Tenekeciydim, dükkânım vardı, Üstad’ın kaldığı ev bana çok yakındı. Ben camiye giderken Üstad sırtımı okşar “Abdullah kardeşim bana dua et.” derdi. Büyük âlim… Bu âcizden dua istiyor... Elimizden geldiği kadar dua ederdik.
Bediüzzaman dedi ki: “İki sünneti yapmadım; birincisi sakal bırakmadım, ikincisi evlenmedim.” Kitaplarında izah ediliyor bunların sebebi.
Çay Kaşığına Bediüzzaman’ın Vefası
Ben tenekeciyim ya, bir gün Bediüzzaman’ın çay kaşığı kırılmış, baktım Zübeyir geldi. “Üstad’ın selamı var bunu yapıver.” dedi. Bakır, teneke, altın lehim tutar da alüminyum lehim tutmaz. Denedim lehim tutmuyor… Gittim o kaşık gibi yüz paraya bakkaldan bir çay kaşığı aldım. “Bunu götürün Üstad’a verin.” dedim. Üstad bakmış “Bu benim kaşık değil, ben kendi kaşığımı istiyorum.” demiş. Bu sefer Ceylan geldi “Üstad bunu istemiyor. kendi kaşığını istiyor.” dedi. Ben ocağı yaktım, tenekeden bir bilezik yaptım, kendi kaşığına sıkıca geçirdim. “Hah tamam, bu kaşık bana yirmi beş senedir hizmet ediyor.” demiş Üstad. Şimdiki zamanda adam bugün yiyor, yarın başkasıyla yiyor, hâlbuki israf haram…
Bediüzzaman Son Zamanında, Vefatına Yakın Kaldı Benim Evde
Ben O’nun için dükkânın üstüne bir ev yaptım. Bediüzzaman için... Benim dükkânın üstündeki evde bir hafta veya on-on beş gün kadar kaldı. Bediüzzaman son zamanında, vefatına yakın kaldı benim evde. Sonra hastalandı Urfa’ya gitti, orada vefat etti.
(...)
İzmir’den gelmişsiniz, Allah razı olsun, her yerden geliyorlar. Ben 105 yaşındayım… Sizlerden ricam bana dua ediniz hayırlısıyla ruhum kabzedilsin. Ben cümle âleme dua ediyorum…
Üstad’ın bir şifresi vardı, bir misafir geldi mi “Siz safa geldiniz, hoş geldiniz.” derdi. Böyle dedi mi talebeler kalkar giderdi. Bir gün Eskişehir’den Üstad’a ziyaret için gelen bir adam vardı, Bediüzzaman şifreyi söylediği halde kalkmadı. Onun kulağından tuttu tekrar “Safa geldin, hoş geldin kardaşım.” dedi; onu da böyle gönderdi. Onun için siz de safa geldiniz, hoş geldiniz…
(bk. Ömer ÖZCAN, Ağabeyler Anlatıyor-V)
***
1910'da Emirdağ'da dünyaya geldi. Çalışkanlar hânedanıyla akrabadır. Aslen Kerküklüdür.
Zaman İmanı Kurtarmak Zamanıdır
"Birkaç arkadaş, Üstad Bediüzzaman Emirdağ'a gelmeden bir müddet evvel, bir tarikata veya bir büyük zata intisap etmek istiyorduk. Biz bu niyetteyken, Üstad Emirdağ'a teşrif etmişti. Hemen arkadaşlarla birlikte ziyaretlerine varıp, ellerini öpüp dualarını aldık. Kendilerine niyetimizi arz ettik. Üstad bize cevaben şöyle buyurdu:
"Kardaşım, zaman tarikat zamanı değil, hakikat zamanıdır. Şimdi iman kurtarmak zamanıdır, hem şu dar pantolonlarla tarikat olmaz.'
"Bizler bu dersten sonra, arzumuzdan vazgeçmiştik.
"Üstad'ın kirayla kaldığı evinin yanında bizim han vardı. Bu han Emirdağ'a gelen yabancıların uğrak yeriydi. Hanın yanında da benim dükkânım vardı. Üstad camiye giderken hep bana uğrardı. Bir defasında uğradığında şöyle iltifat etmişti: 'Abdullah, sen benim kardaşım olan Abdullah yerindesin. Seni onun gibi biliyorum ve kabul ediyorum.' "
Karşılıksız Hediye Almazdı
"Oğlumun düğünü vardı. Üstada düğün yemeği götürmeye niyet etmiştim. Merhum Zübeyir Gündüzalp'e danıştım. O da Üstadımızın mukabelesiz bir şey kabul etmediğini söyledi. Yemek getirmekte ısrarlı olduğumu anlayınca. 'Kapalı kapta getir, yoksa hiç kabul etmez.' dedi. Hazırladığım yemek çeşitlerini küçük kaplar içinde bir sepete koydum, ağzını kapattım. Üstad âdeti olduğu üzere, mukabelesiz bir şeyin kendisine dokunduğunu ifade etmişti. Mukabele olarak bana bir lira verdi, o para o zaman çok kıymetliydi. Ben de bu ücreti mecburiyetle kabul ettim."
* * *
"Üstad namazını çok zaman mahfilde, yalın ayaklı olarak kılardı. Yoğurdu çok severdi. Bir parça pazar ekmeği ona birkaç günden fazla giderdi. Şu hususlar da dikkatimi çekiyordu; fareler için, ayrıca komşu dükkânın çatısında kuşlar ve kediler için, ulaşabilecekleri yerlere ekmek parçaları koyardı. Fareler de kediler de ondan rızıklanırdı."
Üstad'ın Tasarrufta Titizliği
"Bir gün Zübeyir, ortasından kırılmış bir kaşık getirdi. Bu kaşığı tamir etmem için Üstad göndermişti. Kaşık alüminyum olduğu için kaynak tutmuyordu. Kolayından gidip, on kuruşa bir çay kaşığı aldım, bunu Üstada götürdüm. Üstad bana, 'Kardaşım sen bilmiyor musun? Bu kaşık beni kırk yıllık arkadaşımdır.' dedi. Bu defa çaresiz tekrar dükkâna gelip, küçük bir saç keserek kıvırdım ve kaşığın içine geçirip iyice sıkıştırdım. Sağlamlaşınca götürüp Üstada verdim. Çok memnun oldu ve bu tamirat için bana yirmi beş kuruş verdi."
"Tarassutların, takibatların çok sıkı olduğu günlerde, Risaleleri çuvala kor ve eve taşırdım. Bilahâre çıkarıp, isteyenlere gönderir veya verirdik."
Bir Saatte Yedi Kitap Tashih Ediyordu
"Tashihatın sık olduğu zamanda, bir gün Üstad'ın yanına gitmiştim. Bana hitaben, 'Kardaşım Abdullah, ben bir saatte kaç Risale tashih edebilirdim?' demişti. Düşündüm ve hemen cevap verdim. 'Üstadım, ben ancak bir tane yapabilirim.' demiştim. Üstad elindeki Risaleyi göstererek; 'Kardaşım, bu bir saatte tashih ettiğim yedinci kitaptır.' diye buyurmuştu. Ben hayretler içinde kalmıştım."
* * *
"Hanın bulunduğu yerleri yıkıp dükkân yapıyorduk. Dükkânlardan birinin üzerinde, Üstad için ev yapmaya karar verdim. Kardeşlere de bu arzumdan bahsetmiştim. Bunu Üstada haber vermişlerdi. İnşaat bittikten sonra, Üstad için yaptığım yerin yatak odasının zeminini döşedim. Hasır, kilim ve halıyla, hasta ve ihtiyar olan Üstad için odayı iyice döşedim. Üstad buraya teşrif etti. İki-üç saat kadar burada kaldı, oturdu, ibadet etti. Buradaki mütevazı yer için Üstad Emirdağ Lâhikası'nda, 'Kirasını verdiğim Emirdağ'da iki menzilim' şeklinde bir ifadeyle bahsetmektedir. Bu mütevazı küçük medrese bir sene kadar Medrese-i Nuriye olarak kullanıldı. Çok hizmetlere vesile oldu."
(bk. Necmeddin ŞAHİNER, Son Şahitler-III)