ABDURRAHMAN-I TAĞÎ VE OĞLU NURŞİNLİ ZİYAEDDİN EFENDİ (HAZRET)
"Hakiki ve Hayali Ziyaeddin"
Bir ilim ve iman merkezi olan Muş vilâyetinin civarındaki Nurşin'de birçok büyük zatlar yetişmiştir. Nur risalelerinde ismi geçen Ziyaeddin Efendi de bunlardan birisidir. "Hazret" diye de anılan bu zat, Bediüzzaman'ın büyük kardeşi Molla Abdullah'ın şeyhi ve hocasıdır. Kendisinin ilk icazetli talebesi Molla Abdullah Nursî'dir.
Mesnevî-i Nuriye'de "Hubab Risalesi"nde Nurşin karyesi şöyle geçmektedir:
"Eğer istersen hayalinde Nurşin karyesindeki Seydâ'nın meclisine git, bak: Orada fukara kıyafetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melâikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris'e git ve en büyük localarına gir. Göreceksin ki, akrepler insan libası giymişler ve ifritler adam suretini almışlar, ilâ âhir..."
Ziyaeddin Efendi İstiklâl Harbinde vatan müdafaası için çarpışırken bir kolunu kaybetmiştir. Bu hizmetleri “Sarıklı Mücahidler” isimli eserde yazılmaktadır.
Bediüzzaman'ın büyük biraderi Molla Abdullah'ın bağlı olduğu bu zatla alâkalı olarak Kastamonu mektuplarında "Molla Abdullah" ile bir muhaveremi hikâye ediyorum" diyerek "Hayalî ve hakikî Ziyaeddin" diye bir hakikat dersi verilmektedir. Ayrıca Bediüzzaman'ın l948 Afyon mahkemesi avukatlarından Hulûsi Bitlisî Aktürk'ün Ehl-i Sünnet mecmuasındaki makale ve hatırasında da Hazret-i Ziyaeddin'in bahsi geçmektedir.
M. Kemal'in Mektubu
Hizmetleri Sultan Reşad tarafından bir madalya ile taltif edilmiştir. Mustafa Kemal'in Nutuklarında "Nurşunli Meşâyih-i İzamdan Şeyh Ziyaeddin Efendi Hazretlerine" diye, Paşanın, kendisine mektubu bulunmaktadır. Nurs köyü civarındaki Tağ medreseleri sahibi Abdurrahman Tağî'nin oğlu olan Hazret-i Ziyaeddin babasıyla birlikte Nurşin'de medfundurlar.
"Nurslu Talebelerden Biri İslâmı Tecdid Edecek"
Abdurrahman Tağî ise Gavs-ı Hizan Seyyid Sıbgatullah'ın halifesidir. Hazret-i Ziyaeddin'in babasıdır. Hizan'a bağlı Tağ köyünde medresesi vardı. Emirdağ mektuplarında Bediüzzaman
"Nahiyemiz olan Hizan kazasına tâbî Isparta'da birden bire meşhur Seyda namında Şeyh Abdurrahman-ı Tağî himmetiyle o kadar çok talebeler ve hocalar ve âlimler çıktılar ki bütün Kürdistan onlar ile iftihar eder bir şekil aldığı."
diye Seydâ'dan bahsetmektedir. Bediüzzaman o zamanlarda dokuz-on yaşlarında olduğunu ifade etmektedir. O zamanlar Abdurrahman-ı Tağî, Nurslu talebelere, bilhassa küçük Said'e çok alâka, iltifat gösterir, geceleri yatarken üzerlerini örtermiş. Nurslu talebelerin içinden birisinin İslâmiyete çok büyük hizmetler edeceğini, İslâmı tecdid edeceğini ifade eder, onun için bu kadar alâka gösterdiğini söylermiş. Bediüzzaman'ın Emirdağ mektuplarındaki mezkûr mektubu da Abdurrahman-ı Tağî'den anlatılanları teyid etmektedir.
Abdurrahman-ı Tağî l886 yılında rahmete kavuşarak Nurşin'de defnedilmiştir.
"Hazret" Ziyaeddin Efendi
Tağ köyü, Nurs köyüne yaya olarak iki saat kadar mesafededir. Abdurrahman-ı Tağî'nin oğlu Muhammed Ziyaeddin'dir. "Hazret" namıyla anılan Şeyh Ziyaeddin Efendi, Bediüzzaman'ın büyük kardeşi Molla Abdulhah Nursî'nin hocası ve şeyhiydi. Hakim Feyyaz Karabel'in tercüme edip neşrettiği Yeni Mektubat isimli eserinde içinde Şeyh Muhammed Ziyaeddin'in, Nurslu Molla Abdullah'a hitaben yazılmış üç tane de mektubu bulunmaktadır. Mektubat 113 mektuptur. Son mektup olan 113. mektup, Birinci Cihan Harbinde harp cephesinden Şeyh Ziyaeddin tarafından Molla Mehmed Emin'e yazılmıştı, harple alâkalıdır.
Molla Abdullah'ın, güzel yazısıyla yazdığı bazı Arapça ders notları ve Kur'ân-ı Kerimler vardır. Kur'ân-ı Kerimler, elimizde bulunmaktadır.
(bk. Necmeddin ŞAHİNER, Son Şahitler-I)
* * *
ABDURRAHMAN-I TAĞİ HAZRETLERİ
Abdülkadir BADILLI, bu zatla alakalı şu hatırayı yazmaktadır:
Doğu Vilayetlerinin Ünlü Alimi Şeyh Abdurrahman-ı Tağî Hazretleri:
Nurşin köyü bahsi münasebetiyle; Seyda lâkabıyla meşhur Şeyh Abdurrahman-ı Tağî (K.S.) Hazretleriyle, Bediüzzamanın küçüklüğünde cereyan etmiş manidar bir hatırasını nakletmeden geçemiyoruz. Şöyle ki: D. Bekir Hazro ilçesinden olup, uzun zaman Urfa'da merkez vaizliği yapmış, halen hayatta (1996 da vefat etti) Molla Derviş Efendi şöyle bir hatırayı anlattı. Bu hatırayı da Hazret namıyla ma'ruf, Şeyh Abdurrahman-ı Taği'nin oğlu Muhammed Ziyaüddin Efendi'nin yeğeni Şeyh Mâsum'dan işitmiş. (Bu hatırayı ben ayrıca Şarklı birkaç âlimden de duymuşumdur.):
"Bediüzzaman Hazretleri henüz küçük bir talebe iken, Nurşin köyüne birkaç kez geldiği gibi, bir defasında yine Nurşin'e gelmekte iken, Seyda Hazretlerinin âniden divangâhından kalkarak, Nurşin köprüsüne dogru yürüdüğünü görürler. Bazı halifeleri de Seydanın arkasına düşerler. Görürler ki, uzaktan bir çocuk geliyor. Seyda Hazretlerinin o çocuğa doğru yürüdüğünü görürler. Sonra Seyda o çocuğun yanına gidip, elinden tutar, köye getirir. Beraber divana gelirler. Ve Seyda emreder: 'Divanda kimse kalmasın.' Seyda Hazretleri küçük Said ile uzun müddet yalnız kalırlar. Bazıları anahtar deliğinden bakmaya cesaret eder, görürler ki; Seyda Hazretleri diz çökmüş, gözleri yumuk, murakabe halinde... Küçük Said ise, ayakta sapsarı kesilmiş, elpençe durur vaziyettedir. Sonra Seyda Hazretleri kapıları açar, talebeler divana gelirler. Seyda Hazretleri cemaate der ki: Merak ettiğinizi biliyorum. Meseleyi anlatayım: 'Cenab-ı Hak bu çocuğa ilim merhalelerini tayyettirdiği gibi maneviyatı da ona öyle tayy buyurmuştur.' der."
(bk. Salih OKUR, Ulemanın Gözüyle Bediüzzaman)