ABDURRAHMAN YARGIN

"Ben Said Nursî'yim"

"Antalya'nın Gözene nahiyesinde askerdim. Askerliğimi Jandarma olarak yapıyorum. Burdurlu Mehmet Onbaşı bir gün bana, 'Burada senin hemşehrin derin bir hoca var, sen onu tanıyor musun?' diye sordu. Ben de tanımadığımı söyledim. Daha evvel köydeyken, Said-i Kürdî diye duymuştum.

"Bir gün Karacaören köyüne vazifeli olarak gitmiştik. Yağmurlu havada ıslanıp hasta oldum, yatsı namazını zorla kıldım. 'Ya Şeyh Abdülkadir-i Geylanî' diye medet isteyip, çok yalvardım.

"O gece rüyamda birisi arkadan gözlerimi tuttu. Sanki vücudum elektrik tedavisi oluyordu. O arkadan gözlerimi tutan zat, 'Sen kimi çağırıyorsun?' diye sordu. Ben de, Şeyh Abdülkadir Geylanî Hazretlerini çağırdığımı söyledim. O zaman o zat, 'Ben buradayım.' deyince 'Siz kimsiniz?' diye sordum. Kendisini tanımadığımı ifade ettim. O zat ise heybetle 'Ben Said Nursi'yim.' dedi. Bu esnada aniden uyandım. Hiç mi hiç hastalığım kalmamıştı. Sanki tedavi olmuştum. Bu rüyadan sonra Said Nursî kalbimi, gönlümü fethetmişti.

"Üstadı Ziyaretim"

"Yine Burdurlu Mehmet Onbaşıdan, Üstad Bediüzzaman'ın Isparta'da olduğunu da öğrenmiştim. İlk fırsatta Üstad'ın ziyaretine varmak istiyordum.

"Üç jandarma arkadaş ve bir minibüs sivil insan vardı. Bir an evvel Üstadı ziyaret edebilmek için 'Masraflar bana ait' demiştim. Şoför mevzuyu duyunca, 'Siz mademki Üstada gidiyorsunuz, o halde ben sizden ücret almam, masraflar bana ait.' dedi. 'Sizi trene yetiştireceğim.' dedi ve çabucak yetiştirdi.

"Üstadın evine iki yol gidiyordu. Burada duran iki polis 'Yasak' diye bırakmıyordu. Bu polislere çok yalvardım, 'Ben jandarmayım, sizin bir yardımcınızım' dedim. 'Burada hemşehrim bir hoca var, onu ziyaret edip dualarını alacağım' deyince polislerden biri gideceğim yolu bana gösterdi.

"Az sonra Üstad'ın avlusundaydım. Orada Zübeyir Gündüzalp Ağabey vardı. 'Niçin geldiniz?' diye sordu. Ben de, 'Biz askeriz, Seyda hemşehrimizdir, onu ziyarete geldim.' dedim. Az sonra müsaade ettiler. Üstad'la uzun uzun konuşacağımı zannediyordum. Ellerini öperek diz çöküp oturdum. Çok ter içinde kalmıştım. Çok hoş bir feyzin içine girmiştim. O feyizli ânı tarif etmem mümkün değildir. Heyecandan Üstada bakamıyordum. Sanki manevi bir dünyaya girmiştim. Ne bakabiliyor ne de konuşabiliyordum.

"Üstad bana memleketimi sordu. Diyarbakırlı olduğumu söyledim. Bana dualar etti. Derin bir haz, coşkun bir feyiz içine dalmıştım. Büyük bir kutbun huzurundaydım. Bu ulvî huzurda ne kadar kaldım, bilemiyorum. Sonra Üstad, 'Trene yetişin' dedi. Bu yüksek huzurdan huzur içinde, selâmlar vererek, ulvî bir şekilde ayrıldım. Üstad, Zübeyir Gündüzalp Ağabeye söylemiş. O da bize bir risale verdi.

(bk. Necmeddin ŞAHİNER, Son Şahitler-IV)

Kategorileri:
A
Okunma sayısı : 3.014
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...