AHMET HANCIOĞLU

"Yaptığın Yardımlar Yirmi Yıllık Hizmet Yerine Geçti"

"O zamanlar, benim halde bir dükkânım vardı. Hapishaneye gidip Üstad'ın ihtiyaçlarını yerine getirirdik, dışarıdan yardım ederdik. İçeride liste gelirdi. Ona göre ihtiyaçları karşılardık."

"Daha önceleri Bediüzzaman Hazretlerini duymamıştım, Mütereddit idim. Eğer bu zat ise bana görünmesi lazım idi, diye gönlümden geçiriyordum. Hazrete yardım ettiğim ilk günlerde bile daha kendilerini görmüşlüğüm olmadı."

"Bu düşünce ile hapishaneye gittim. Revirde kalıyordu. Pencereden birisi peydah oldu. 'Olsa olsa bu Üstad'dır.' dedim. Sarık ve cübbesi vardı. Geriden elimi göğsüme götürerek selâm verdim. O da başıyla selâmımı aldı."

"Bir zaman sonra hapishaneden çıktılar. Evimde onlara oda hazırlamıştım. Bir sabah dükkânımı açtığımda, tanımadığım, 60-65 yaşlarında tahmin ettiğim birisi selâm vererek içeri girdi."

"'Üstad çıkmış' dedi. Kastamonu Küre'den imiş. Üstad'ın hapishaneden çıkıp da kaldığı Ahmed Hoca'nın evini bu zata tarif ettim. Arkasından ben de gittim. Tam köşeye vardığımda adama yetiştim. Zübeyir Ağabey kapıda karşıladı. Buyur etti. Yukarı çıktık. İki oda vardı. Üç kişiydik.

Üstad o adama sordu:

"Sen kimsin?

"Efendim, ben Hafız Emin'im"

"'Hoş geldin kardaşım.' dedi."

"Konuşmaların arasında Zübeyir Ağabey,

"Efendim, işte Hancı Ahmed budur.' diyerek beni gösterdi.

"Haa, sen hancılık mı yapıyorsun?"

"Hayır."

"Kardaşım, hoş geldin. Senin yaptığın yardımlar bana yirmi senelik hizmet yerine geçti."

"Sonra ayrılıp dükkâna geldim. Polis takip etmiş.

"Bir gün kırk yaşlarında birisi geldi. İnebolulu İbrahim imiş. 'Bu mektup içeri verilecek, verebilir misiniz?' dedi.

"Emirdağ'daki Kantarların Mehmet isminde bir kayınpederi vardı. Onlar Üstad'ın çamaşırlarını yıkarlardı. Mektubu ona verdim. O da annesine vermiş. Mektubu alan kadın hapishaneye gitmiş. Gardiyanlar şüphelenip aramışlar. Mektup, müdürün, savcının ve yukarının eline geçmiş. Mahkemeye çıktık. Mektubu nereden aldığımı sordular. Ben de olanların hepsini anlattım."

"Ben halde esnafım. Bana her taraftan mektup gelir. Gelen mektupları sahiplerine vermek suç olmasa gerek.' gibilerinden müdafaa yaptım. Savcı beni içeri atmakla tehdit etti. Şükür, bir şey yapamadılar."

"Üstadı, Ahmed Hocanın evinden Mustafa Hocanın evine taşıdılar. Her adamı da hocanın yanına koymuyorlardı. Bir gün yine tanımadığım bir adam geldi. Gittik. Üstad karyolanın başına oturmuştu."

"Efendim' dedim. 'bu meydan dinsizlerin elinde, ne zamana kadar kalacak?"

"Hazret gülerek,

"Oğlum' dedi, 'bu sualin cevabı verilmez.'

"Yanında fazla kalamıyorduk. Gelenlere hep nasihat eder, eserleri okumalarını tavsiye ederdi."

(bk. Necmeddin ŞAHİNER, Son Şahitler-II)

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...