ALÂEDDİN YILMAZTÜRK (DR.)
1927'de Düzce'de dünyaya geldi. 1968'de Bolu Adalet Parti Senatörü seçildi. Adlî Tıp'ta vazife yaptı. Sağlık İstatistik Planlama Dairesi Genel Müdürlüğü yaptı. Bediüzzaman Said Nursî ile müteaddit defalar görüşmeleri vardır.
"Üstadı İlk Defa Reşadiye Otelinde Kalırken Ziyaret Etmiştim"
"1941 yılında trenle İstanbul'a okumaya geliyordum. Bediüzzaman Said Nursî'nin ismini ilk defa bu yolculuk esnasında duydum. Kendisini tanıyanlar şahsiyetinden ve hizmetlerinden sitayişle bahsettiler."
"1952 senesinde İstanbul'da Reşadiye Otelinde kalıyordum. Bu sıralarda Bediüzzaman da bir mahkemesi için İstanbul'a gelmiş, aynı otelde kalıyorduk."
"İşte Üstadı ilk defa bu otelde ziyaret edip ellerini öptüm."
"Mahkeme Salonu Onun Bir İşaretiyle Boşalmıştı"
"Şimdiki Büyük Postahanenin bulunduğu adliye binasında mahkemesi oluyordu. Çok kalabalık ve izdiham olmuştu. Kalabalık adeta bir sel halini almıştı. Bin bir güçlükle ben de mahkemenin yapılacağı salona girebildim. Kalabalıktan muhakeme yapmak imkânsızdı. Mahkeme Reisi Üstad'a rica etti. Kalabalığın çekilmesini istiyorlardı:
"Efendi Hazretleri işaret etseniz de şu izdiham kalksa!'
"Üstad dönerek kalabalığa bir işaret etti. Salonun yarısı hemen boşaldı.
"Üstada Gözleri İçin İlaç Verdim"
"Said Nursî Hazretleri otelde iken gözlerinden rahatsız olmuştu. Göz kapaklarının altı kızarmıştı. O zamanlar 'Terramisin' merhemi yeni çıkmıştı. Kendilerine bu ilaçtan alarak götürdüm. 'Ben hiçbir kimseden karşılıksız bir şey almam. Fakat seninkini alacağım.' dedi."
"O ilacı kullanınca hastalığı geçti. Çok memnun oldu, bana dualar etti. Yanındaki gümüş liralardan bir tane bana hediye etti:
"Bunlardan bende on beş tane vardı, senelerden beri bunlarla idare ettim. Bir tane de sana yeter.' diyerek bir lira verdi. Ben bu parayı birkaç kat kâğıda sardım. Annem de bunu iç cebime dikmişti. Bu lirayı üzerimde taşıdığım müddetçe Allah beni parasız bırakmadı."
"Üstadı Otobüste Ayakta Görünce"
"Bir gün Sarıyer'den otobüse binmiş geliyordum. Bir de baktım otobüsün arka sahanlığında Efendi Hazretleri ve yanında iki genç talebesi vardı. Ayakta duruyorlardı. 'Aman Efendi Hazretleri, siz ayaktasınız.' diye bağırarak otobüsün içini velveleye verdim. Birkaç kişi hemen ayağa kalkarak Üstad'a yer verdiler. Üstad memnun olarak boşalan yere oturdu. Çok güzel ve temiz bir kıyafeti vardı. Başında sarığı, uzun siyah geniş kollu bir cübbe giymişti."
"Benim otobüsteki kendisine karşı olan hürmetimden de çok memnun olup, mütehassis olmuştu."
"Reşadiye Otelinde Zaman Zaman Ziyaretine Giderdim"
"Reşadiye Otelinde zaman zaman ziyaret ederdim. Devamlı yanında bulunmaktan ziyade ara sıra ziyaret tarzında görüşürdük. Nasihat ve tavsiyelerini hiç bir zaman unutmam. Bazı zamanda yaramaz çocuk gibi kaçardım. Uzun zaman görüşmediğimiz zamanlar rüyalarımda tecelli ederdi."
"Bir gün Müzeyyen Senar'ın konserine gidiyordum. Yolda Üstad'la karşılaştık. Üstad kolumdan tutarak beni geri çevirdi, konsere bırakmadı."
"Şemseddin Yeşil'den Dinlediğim Hatıra"
"O zamanlar Şemseddin Yeşil Hocanın yanına da gider gelirdim. Şu hatırayı da Şemseddin Yeşil Efendiden dinlemiştim:
"Said Nursî Hazretleri ile birlikte Denizli mahkemesinde ifade vermeye çıktıkları zaman, Üstad hâkime:
"Sizin benden ifade almaya selahiyetiniz yoktur. Benim temsil ettiğim dâvayı muhakeme etmek selahiyetine sahip değilsiniz!' demiş.
"Hâkim, 'Ne demek istiyorsunuz?' diye hiddet ettiği zaman da şu cevabı vermiş:
"Çünkü sizin yıkanıp da gelmeniz lâzım; temiz değil, cünüpsünüz!'
"Hakikaten hakim şaşırıp kalıyor, sonra mahkemeye ara veriyor.
"Kendisine Hürmet ve Bağlılığımız Sonsuzdur"
"Said Nursî Hazretleri İstanbul'dan ayrılınca kendisini bir daha dünya gözü ile görmek kısmet olmadı. Ama ona hürmet ve bağlılığımız vardır."
"Bende Risale-i Nur eserlerinin İslâm yazısı ile basılmış eski kitaplarından vardı. Kitapları arıyorlardı. Biz de sıkışmıştık. Bir gece yarısı Nurları çuvala doldurduk Düzce'ye kaçırdık. Kitapları bulsalardı yakacaklardı, sonra biz bu kıymetli eserleri nereden bulacaktık. Daha sonra bu kitapları eşe dosta dağıttık, o seriyi böylece elden çıkarttık."
"O tarihlerde dinî kitapları okumak sanki suçtu. Yine gizli gizli okuyorduk. Yakaladıkları zaman alıp götürüp mahkemeye veriyorlardı. İyi biliyorum, Cağaloğlu'nda matbaada Risale-i Nurlar basılırken bir kişi kapıdan çıkar gözcülük ederdi. Öbürü kitabı koynuna saklar öyle çıkardı. Kitapları götürmek bile suçtu."
"Şunu ifade etmek gerekir ki, otuz-kırk seneden beri Türkiye'nin yüksek tahsil gençliğinden Said Nursî Hazretleri büyük fetih yapmıştır. O, okumuş insanlardan en çok talebesi olan bir Üstad'dır."
(bk. Necmeddin ŞAHİNER, Son Şahitler-IV)