HALİL SIDKI ÖZTURAN
"Risale-i Nur'un Her Satırı Bir Said'dir"
"Eşref Edip Bey'in çıkardığı Sebilürreşad'ın abonesiydim, devamlı okurdum. Raif Ogan Bey'in İslâm Dünyası'na aboneydim, onu da devamlı okurdum. Büyük Doğu'nun, Serdengeçti'nin hep abonesiydim. Bu İslâmî dergilerin vasıtasıyla Üstad Bediüzzaman Hazretlerine âşinalığımız vardı. Yine de sonbahar mevsiminin Eylül ayında İstanbul'a gelmiş, Bozkurt otelinde kalıyordum. Bu esnada Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin İstanbul'da olduğunu işitmiştim. Hemen kaldığı otele gittim. Otelciye çok rica ettim. Üstadı ziyarete geldiğimi söyledim. Otelci, 'Bu gece Nur Talebeleri Hazret-i Üstadı buradan alıp başka bir otele götürdüler, ama nereye götürdüklerini ben bilmiyorum.' dedi."
"Merak ve heyecanla soruşturma yaptım, ama kimse nereye götürüldüğünü bilmiyordu. Bunun üzerine hemen Sebilürreşad mecmuasının idarehanesine koştum. Rahmetli Eşref Edip Beyin ellerini öptüm. Zaten Sebilürreşad'ın abonesi olduğum için evvelden beri beni tanıyordu. Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin nerede olduğunu sordum. Rica ettim ve ziyaretine gitmek istediğimi söyledim. Merhum Eşref Edip Bey, Üstad'ın yerini söyleyerek yerini tarif etti. 'Oğlum, Üstad'ın kaldığı yer mahrem tutuluyor.' dedi ve bana Fatih'teki Reşadiye Otelini söyleyerek, otelin yerini de tarif etti. 'Otelin on bir numaralı odasında kalıyor, rahatsız etmemek için gitmemek lazım.' dedi. Çok teşekkür ederek, koşup Fatih'teki Reşadiye Otelini bularak üst kata çıktım."
"Çok talebe vardı, hep ziyaret için gelmişlerdi, ama 'rahatsız' diye kimseyi bırakmıyorlardı. Ben tam on bir numaralı odanın kapısı önünde durdum. Orada bulunan Nur talebesine çok rica ettim, 'Görüşeceğim' dedim, itiraz etti. Ben, 'Üstad Hazretlerine bir söyleyin.' dedim. 'Bir Diyarbakırlı müştakınız var, sizinle görüşmek istiyor.' deyin. Gitti, Üstada haber verdi. Üstad'ın beni beklediğini söyledi."
"Bunun üzerine hemen içeri girdim. Az sonra nur yüzlü, nurdan yapılmış bir zatla karşı karşıya gelmiştim. Somyasının üzerinde yatağında oturmuş, zayıf mahif bir nur âbidesi. Hemen ellerine sarıldım. Doya doya öptüm. Beni yanına oturttu. Nereli olduğumu sordu. 'Diyarbakırlıyım' dedim."
"Hazret-i Üstad,
'Ben Diyarbakırlıları çok severim, Cemil Paşalarda çok kalmıştım. Evladım ben şimdi çok rahatsızım. Beni ziyaret etmek isteyenler Risale-i Nurları okusunlar. Risale-i Nurların her satırı, bir Said'dir.'
dedi. Bu esnada elindeki bir bardakla süt içiyordu. Bardakta biraz süt vardı, kalan sütü bana verdi, benim içmemi söyledi. Ben de verdiği sütü içtim. Fazla rahatsız etmek istemediğimi söyleyerek hemen müsaade istedim. Tekrar mübarek ellerini öperek ayrıldım."
"Dışarıda Nur talebeleri bana yedi-sekiz tane Nur Risalelerinden verdiler. Ben artık Nur Üstad'dan Nur Risalelerini alarak vatanıma, Diyarbakır'a bir kuş hafifliğinde uçarcasına döndüm."
(bk. Necmeddin ŞAHİNER, Son Şahitler-IV)