MEHMET SÖZER (TENEKECİ MEHMED EFENDİ)
Hattat Mehmet Sözer, 1892'de Isparta'da doğmuştur. Tenekeci Mehmed diye bilinmektedir, fakat kendisinin asıl mesleği hattatlıktır. Isparta ve civarı camileri, onun levhalarıyla süslüdür. Bediüzzaman'ın talebelerindendir. l98l'de vefat etti.
"Üstad Isparta'ya ilk gelişinde Müftü Tahsin Efendi medresesinde kalmıştı"
Her Isparta seyahatinde imkânlar nisbetinde kendisini ziyaret edip, hatıralarını dinlerdik. Bu dinlediklerimizden, derlediğimiz hatıra notlarından, sizlere şunları arz ediyorum:
" Üsdat ilk Isparta'ya geldiği zaman, Müftü Tahsin Efendinin medresesi vardı. Maarif tarafından medreseler satıldığında müftünün oğlu Sadık Hoca burayı satın almıştı. Vakıf olarak kullanılıyordu.
"Hazret-iÜstad ilk Isparta'ya geldiği zaman mezkûr medresede kalmıştı.
"Sadık Hoca ve Şakir Efendi ile birlikte ziyaretine gittik. Üstad bir köşede oturuyordu. Müftü Şakir Efendi, beni takdim etti. Yazdığımız levhalarla çok hizmet ettiğimizi, camileri tezyin ettiğimizi söyledi. Üstad, "Maşallah, maşaallah.' diye bize iltifatlar etti. 'Hususî gel konuşalım.' dedi.
"Üstad'la Ulu Camiye gitmiştik. Üstad bana yazıları okuttu.
"Yine hususî gel, hususî gel' diye beni çağırdı. Medresede haftada iki gün ders yapıyordu. Isparta uleması bu derslere devam ediyordu. Bu derse bir defa da ben gitmiştim. Çok kalabalıktı. Sadık Hoca'nın aldığı medrese tıklım tıklım doluyordu. Ben ancak kapının eşiğinde oturabildim.
Üstad'ın Barla'ya Nefyi
"Cami imamı Hacı Rıza Efendi ile birlikte misafir kabul ettiği bir gün ziyaretine gitmiştik. Yine Hazret-i Üstad: "Nerdesin kardeşim, ben sana hususî gel demiştim' dedi: Yanına allâmeler gelse iltifat etmezdi, hocalar bu duruma çok şaşarlardı. Hiç tahmin etmediğimiz birisine: "Safa geldin kardeşim, safa geldin kardeşim', diye alâka gösterip, iltifat ederdi.
"Sonraları dersleri çok kalabalık olmaya başlayınca. Vali Ekrem Bey, tedirgin olmaya başladı. Umumun nazarına çarpmasın diye, ücra bir yere nakledeyim, dedi. Neticede Üstadı Barla'ya nefyetti.
Üstad'ın Barla'dan Dönüşü Nasıl Oldu?
"Üstad'ın Barla'dan Isparta'ya gelmesine yakın, bir mektup geldi. Üstad: 'Kardeşim, ben burada muallim ve nahiye müdürünün ezâsına tahammül edemez hâle geldim. Beni çok rahatsız ediyorlar. Kırlara da çıkamaz oldum. Rutubetli odada kabirde yaşar gibi yaşıyorum.' diyordu.
"Mektubu alır almaz, kendi kendime, 'Bu Vali dinsiz değildir.', diye doğru Valiye koştum. Sabah erken sekizde gitmişim. Kâtip, 'Hayrola telaşlısın, ne var, bir şeyin mi var?' diye sordu. 'Vali dokuzda gelecek.' dedi. 'Ben Valiye bir mektup vereceğim.' dedim. 'Olur, ver mektubu ben veririm.' diye mektubu elimden aldı."
"Kâtip mektubu Vali Beyin masasına bıraktı. Vali gelince mektubu açıp okumuş, cebine koymuş, mektubu kimin getirdiğini bile sormamış."
"Ertesi gün, Hazret-i Üstad'ı Barla'dan Isparta'ya getirmişlerdi. Yine eski medreseye inmişti. Geldiği saatte de ben ziyaretine gitmiştim. Mübarek Üstad'ım bana dedi: 'Kokumu mu aldın da hemen geldin. Geldiğimi ne bildin?' diye latife etti. Orada beş-on gün kaldıktan sonra, Kelle Mehmed'in evine gitti. Orada bir zaman kaldı. Bilâhare Şükrü Efendi'nin köşküne geçti. Orada da yedi ay kadar kaldı."
Eskişehir Hâdisesi
"Sonra Eskişehir hâdisesi çıktı.
"Üstad'ın yanına gelip giden ne kadar dost ve talebesi varsa onları da taharri ettiler. Bir arkadaş gelip bizi haberdar etti. Evde ne kadar Nur Risaleleri, İslâmî ve dinî kitaplar varsa, hepsini bahçeye gömdüm. On sekiz tane polis geldi. Soba borularının deliklerine kadar aradılar. Neticede 'Aramada bir şey bulunamadı.' diye zabıt tutup gittiler."
"Ben hazırlanıyordum, bizi de Üstad'la Eskişehir'e götürecekler diye, gusül abdesti alıp, toplanıyordum. Ama neticede beni götürmediler."
"Hâdiseden sonra, fırka kumandanı Şükrü Paşa'ya gittik. Dahiliye vekâletine kafa tutuyordu. 'Nedir bu hal?' diyordu. 'Ben burada bostan korkuluğu muyum? Dışardan asker getiriyorlar. Ben bu işi yapamaz mıyım?' diyordu."
"Üstadı götürüyorladı, dayanamadım, ben de gitmek istedim. Üstada koştum, elini öptüm. Üstad hemen sırtını döndü, 'Sen durma git buradan, sen gelme bizimle.' diye beni ikaz etti."
"Benim Vatan-ı Aslim Isparta'ymış"
"Üstad'dan dinlemiştim, buyurmuştu ki:
'Bana vaktiyle mânen,"Sen Isparta'ya git." denilmişti. Isparit namında bizim nahiyemiz vardı. Ben orası zannetmiştim. Yanlış anlamışım. Isparit nahiyesi zannetmiştim. Benim vatan-ı aslim, bu Isparta'daymış.'
Bediüzzaman Gibi Bir Mürşid-i Kâmil Ayağımıza Gelmişti
"Ecdadımızdan işitirdik: 'Bir mürşid-i kâmile intisap etmek için, ayağınıza çarık giyin de altı aylık yola gidin.' derlerdi."
"Üstad Bediüzzman gibi bir mürşid-i kâmili ise, Cenab-ı Hak memleketimize, bizim ayağımıza göndermişti. Bizleri sohbetleriyle, dersleriyle, eserleriyle irşad etmişti. Ona ebediyyen medyun-u şükranız ve minnettârız."
(bk. Necmeddin ŞAHİNER, Son Şahitler-II)