NURAN ÇALIŞKAN

İlk röportajımı merhum Mustafa Polat Ağabeyimle birlikte Ceylân Çalışkan'ın minicik kızı Nuran Çalışkan'la yapmıştım. Aradan on beş yıl geçmişti. Bu defa Nuran Çalışkan'a babasını sormuştum. Annesinden dinlediği babasını anlatmasını istemiştim. Nurlu Nuran bana hislerini şöyle ifade etmişti:

"Muhterem Ağabey,

"Evvelâ selâm ve hürmetlerimi sunarım.

"Benden babam hakkında yazı yazmamı istiyorsunuz. Onu hiç görmedim. Fakat görmeyi çok arzuluyorum ve onu özlüyorum. Ama cennette buluşacağımızı düşünerek, tesellî buluyorum. Her çocuk gibi babamı çok seviyorum ve önce Allah'ın, sonra onun koruyuculuğunu daima üzerimde hissediyorum.

"Arkadaşları babam için şakacı, şefkatli ve sert mizaçlı tabirler kullanıyorlar. Bunları annem de doğruluyor. Ben bu tabirlere misal olacak hatıralardan söz etmeyeceğim, çünkü siz bunları benden iyi biliyorsunuz.

"Babam için bir şeyler yapmak isterdim. Benden ne beklediğini biliyorum, elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum. Ama onun için bunlar yeterli değil. O daha fazlasına lâyık. Babamı Üstad Hazretleri kendine vekil ve manevi evlât tayin etmiş. Ben de elimden geldiğince Üstad Hazretlerine lâyık torun ve babama lâyık evlât olmaya çalışıyorum. İnşaallah sizlerin de dualarıyla himmetim artar da, benden bekleneni beklenilen biçimde yerine getiririm.

"Dualarınızı bekler, hizmet-i imaniye ve Kur'âniye ve muvaffakiyetinizin devamını Cenab-ı Hakk'tan niyaz ederim."

Nuran Çalışkan

Sinekten kısas

Kafası pek çalışmayan, sâfi kalb, hemen aldatılabilen kimselere zeki ve nükteli buluşuyla "Kardeşimiz fazla mübarek" diye takılan Ceylân Çalışkan, çok konuşan, çenesi kuvvetli kimseleri de "Kardeşimiz az konuşmanın faziletine dair beş saat konuşabilir" diye şakayla hicvedermiş.

Çalışkanlar hanedanının asil bir mensubu olan Ceylân Çalışkan bahsini rahmetlere ve dualara vesile olması dileğiyle lâtifeli hatıraları ile bağlıyalım:

Barla'nın Çam dağlarında yabani ve iri bir sivrisinek Ceylân'ın eline konmuş emerken, Çalışkan elindeki makasla sineğin ayağını kesmek istemiş, Üstad ise "Keçeli ne yapıyorsun?" deyince Ceylân Çalışkan, "Kısas yapıyorum Üstadım" demiş. Üstad ise "O seni hacamat yapıyor." diye mukabele etmiş.

"Top ne işe yarar?"

Yine bir gün, Ceylân Çalışkan'ın amcası oğlu Zeki Çalışkan, Ceylân çalışkan'ın üvey kardeşi Sadık Çalışkan ile reyahin çiçekleri toplamış, Keçili köyü civarında Üstada götürmek, hem de orada top oynamak için, yol kenarından giderken Üstan faytonda, Ceylân Çalışkan ise arabanın atını sürmekte iken, yol kenarında giden kardeşini ve amca oğlunu görmüş. Arabayı durdurarak, iki çocuğu da arabaya almışlar. Utanarak topu arkalarına saklamak istemişler. Bu esnada Üstad "Bu nedir?" diye topu sormuş. Zeki Çalışkan utanç içinde cevap verememiş, sadece ve sessizce, suçluluk psikolojisi içinde "Top!" diyebilmiş. Üstad ise "Bu ne işe yarar?" deyince Zeki Çalışkan daha da utanmış, ama yine Ceylân Çalışkan imdada yetişerek, topu tarif etmeye başlamıştı: "Üstadım, bu topu atarlar, tekrar yakalamak için peşinden koşarlar" deyince Üstad "Fesübhanallah" diye tebessümle karşılamış.

"Talebe-i ulûmun ölümü şehadettir"

Sabahleyin bir seher vakti, Barla dağlarında giderken, Üstad önden giden Zübeyir Gündüzalp ile Ceylân Çalışkan'ı göstererek, "Bu ikisi şehittir" demişti. Mustafa Sungur, "Üstadım, dua et de ben de şehit olayım," deyince, Üstad "Talebe-i ulûmun ölümü şehadettir" diye buyurmuştu.

Mustafa Türkmenoğlu anlatıyor

Mustafa Türkmenoğlu, merhum Ceylân Çalışkan'la olan hatıralarından bahisle şunları anlatmıştı:

"l958 senesinde Risale-i Nur neşriyatıyla uğraşırken, gazeteler büyük başlıklarla 'Nazilli'de Nur ayini yaparken Nurcular yakalandılar!' başlıkları atarak Nur talebelerini bir tarikat gibi gösteriyorlardı. O sırada Mektubat'ın baskısını yeni bitirmiştik. O ara Isparta'dan bir mektup gelmişti. Nazilli hadisesi münasebetiyle kaleme alınan bu mektupta 'Nurculuğun tarikat olmadığı ve bir ekol olduğu' ve mektubun başlığında 'Bazı gazetelere cevap' diye yazılıydı. İçindeki pusula Isparta'dan gönderilen bu mektubunu çoğaltılarak münasip kişilere verilmesi ve bir kısmının Isparta'ya gönderilmesi yazılıydı.

"Biz o sıralarda M. Emin Birinci kardeşimle matbaada tab işiyle meşguldük. Mektubu bastırmaya karar verdik ve beş bin adet bastırdık. Isparta'ya gönderilen mektubun altında beş isim ve bir imza vardı. Bunlar Tahirî, Zübeyir, Ceylân, Bayram ve Sungur'un isimleriydi. Birinci sütunda üç kişinin ismi, ikinci sütunda ise iki kişinin ismi vardı. Ben ikinci sütunu da üçe tamamlamak için Rüştü Ağabeyin ismini kendiliğimden ilâve etmiştim. Bundan hiçbir kimsenin haberi yoktu.

"Bu bastırdığımız mektupların yarısını Cemaleddin Günel'e verdik ve onunla Üstada gönderdik. Diğer yarısını da eş ve dosta dağıttık. O sırada mektup emniyetin eline geçmiş. Biz mektupları dağıtırken. M. Emin Birinci ile beraber kitapları ciltletmek için İstanbul'a geldik. İstanbul'a kitapları bıraktıktan sonra dört senedir gitmediğim Pendik'teki evime gittim. Bir gece kalınca sabahleyin M. Emin Birinci geldi ve 'Haydi giyin, gideceğiz' dedi. Yanında da birkaç tane tanımadığım sivil şahıslar vardı. Meğerse bunlar emniyet mensuplarıymış. Dışarı çıktıktan sonra, tevkif edildiğimizi söylemişlerdi.

"İstanbul emniyet nezaretine getirildik. Oradan da Ankara'ya götürüldük. Hapishaneye gittiğimizde Tahirî, Zübeyir, Rüştü, Sungur, Bayram ve Ceylân ağabeylerle karşılaşmıştık. Onlarla kucaklaştık. Bizleri daha sonra birer ikişer koğuşlara taksim etmişlerdi. Gündüzleri bahçede hep beraber bulunurduk. İçimizde en yaşlımız Süleyman Rüştü Çakın Ağabeydi. Yaşlılık itibariyle biraz üzülürdü. Kendisi tevkife itiraz etmişti. İtirazında 'Benim ismim Süleyman Rüştü Çakın'dır. Mektubun zîrinde (altında) bir Rüştü ibaresiyle buraya getirildim. Halbuki Türkiye'de bir yığın Rüştü vardır' diye yazmıştı. Fakat itirazı kabul edilmedi. Hapishanede rahmetli Ceylân Çalışkan herkes hakkında şiirimsi şakalarda bulunurdu. Hattâ bunlardan birisinde Mustafa Sungur'a,

"Bardak bardak çay içersin, şekerin çok mu?
Hiç durmadan gülüyorsun kederin yok mu?" diyerek yazmıştı.

"Ayrıca bahçede volta atarken, bizlere deniz görmemiş bir çoban çocuğunun haline nazire olarak,

"Hürriyet başımızdan yıldızlar kadar uzak,
Başımızda bir takke, sırtımızda bir kazak.
Dolaştırıp dururuz aynı avlu sılayı,
Her adım uyandırır yani bir hatırayı'

gibi mısralar yazarak lâtifelerde bulunurdu, bizleri güldürürdü.

"Daha sonra bir kısmımız da altmış beş günü müteakip tahliye olduk. Avukatlığımızı ise ilk defa Bekir Berk yaptı. Bekir Berk bu dâvâdan sonra, Risale-i Nur hakikatlarını tanımış, Nur dâvâlarıyla meşgul olmaya başlamıştı."

***

İslâm fedaisi Ceylân Çalışkan acı bir trafik kazasından sonra ebediyete intikal edince, 3l Ağustos l963 tarihinde Emirdağ'da Osman Aydın "Şehit kardeşimiz Ceylân Çalışkan'ın ruhuna ithaf" ettiği "Çok selâm söyle" başlıklı manzumesinde hislerini şu mısralarla ifade ediyordu:

"Acı haberlerin kalbimi yaktı.
Kardeşim, Üstada çok selâm söyle.
Nurculara derin acı bıraktı,
Kardeşim, Üstada çok selâm söyle."
"Yüreğim yanıyor, gözlerimde yaş,
Nur'un hizmetinde her zaman bir baş
Kederli günlerde vefalı kardaş,
Kardeşim, Üstada çok selâm söyle."
"Üstad daim sana şefkatle baktı,
Firakın kalbimi nasıl da yaktı
Büyük Ceylân diye ismini taktı
Kardeşim, Üstada çok selâm söyle."
"Yürür Nur kervanı her an ileri,
Hizmet-i Kur'ân'da kalır mı geri,
Bir gül bahçesi mi yattığın yeri
Orada Üstada çok selâm söyle..."
"Nur akan kalemin yıllarca yazdı,
Davete gittiğin sıcak bir yazdı,
Levh-i Kalem sana şehitlik yazdı,
Kardeşim, Üstada çok selâm söyle."
"Çalışkan'a baktım. Gül benzi solmuş,
Yüreği yaralı, gözleri dolmuş,
Dostlarım ah! Aman Ceylân'ın 'olmuş
Kardeşim, Üstada çok selâm söyle."
"Vefalı Hakkı Bey ah! Çekip ağlar,
Acı haberlerin kalbimi dağlar,
Doktorlar sızlayan yaranı bağlar
Kardeşim Üstada çok selâm söyle."
"Mü'minlere dünya sanki yel demiş,
Ölümün önünde akan sel demiş,
Üstadım ma'nen de sana gel demiş,
Oraya varınca çok selâm söyle."
"Saadet yurdunun yolcusu aktı,
Aydın'ı firakın yaktı da yaktı,
Yaşlı gözler ile arkandan baktı
Kardeşim, Üstada çok selâm söyle."
(Son Şahitler kitabının, ikinci cildinden derlenmiştir...)
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

kalem88
okurken gözyaşlarımı tutamadım gerçekten çok güzel hatıralar keşke nuran çalışkanın yerinde olsaydım ne kadar şanslı Allah onu üstada layık bir torun babasına layık bir evlat ve de en önemlisi peygamberimize layık bir ümmet yapsın (amin)
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...