TAHİR PAŞA (VAN VALİSİ)

On dokuzuncu asrın sonu ile, İkinci Meşrutiyet yıllarında Musul, Van ve Bitlis'te valilik yapmış olan Tahir Paşa aslen Arnavut’tur. İşkodra'nın Pogoritza hâkimi Hacı Ali Efendinin oğlu olarak l847'de doğmuştur. Yugoslavya'nın eski ismi Potgoriça, yeni ismi Titograt olan şehrinde doğan Tahir Paşa ulûfeli valiydi, daha sonra vezir olmuştu.

Hacı Ali Efendinin altı oğlundan biri olan Tahir Paşa, yirmi dokuz yaşında iken devlet hizmetine girmişti.

Uzun yıllar Van'da valilik yapan Tahir Paşa, birçok defa hastalığını ve ihtiyarlığını ileri sürerek vazifesinden ayrılmak istemişse de, Sultan Abdülhamid'in ısrarlarıyla vazifeye devam etmiştir. Sultan Abdülhamid kendisini çok takdir eder ve severdi.

Van'da geçirdiği son yıllarında, guatr hastalığından epey muzdaripti. Ancak bir türlü Van'ı terk edip de tedavi için İstanbul'a gelmiyordu. Hattâ hasta haliyle çektirmiş olduğu bir resmini İstanbul'a göndermiş ve çare aramıştı. Ancak daha sonra hastalığının iyice ziyadeleşmesi üzerine, emekli olarak İstanbul'a dönmüş ve bir yıl sonra da l9l3 yılı Kasım ayı içerisinde vefat etmiştir. Kabri Sahra-yı Cedid semtindedir.

Oğlu Cevdet Bey (Belbez) de, bilâhare Van'da valilik yapmıştır. İki hanımından on bir tane evlâdı vardır. Bunlardan Cevdet, Fikriye ve Naima ilk hanımından; Mün'ime, Münibe, Mükrime, Necdet, Fikret, Hikmet, Fahrünnisa ve Mihrinnisa ise ikinci hanımı Bedia'dan olmuştu. Kızlarından birisi, yakın tarihimizin adalet bakanlarından Şinasi Devrim'in hanımıdır. Diğer kızı Mün'ime ise, İstiklâl Harbi kumandanlarından Fahreddin Altay Paşanın hanımıdır.

Tahir Paşa Bediüzzaman münasebeti

Tahir Paşa Van ve Bitlis'te bulunduğu yıllarda altmış yaşlarında bulunuyordu. Aynı yıllarda Bediüzzaman da yirmi beş otuz yaşlarında idi. Bediüzzaman'ın ilmini, fazlını ve dehasını ilk önce tesbit ve teşhis eden devlet ricâlinden birisi Tahir Paşa olmuştur.

Bediüzzaman'ın Tahir Paşa ile ilgili hatıraları büyük kardeşi Molla Abdullah'ın oğlu Abdurrahman Nursî'nin yazdığı “Bediüzzaman'ın Tarihçe-i Hayatı” isimli kitapta tafsilâtlı olarak yer almaktadır.

Tahir Paşa için Bitlis yıllığında "Ûlâ" tabiri geçmektedir. Ûlâ ise, "şan ve şeref sahibi kimse" manâlarına gelmektedir.

İstanbul Başvekâlet Arşivinde Sultan İkinci Abdülhamid'e ait Yıldız evrakında Tahir Paşanın bir mektubu bulunmaktadır.

Valinin Bediüzzaman'la ilgili mektubu padişaha göndermesi

Mektup Bediüzzaman'la ilgili olup, Sultan Abdülhamid Hân'a hitaben yazılmıştır:

"Mârûz-u çâkerânemdir.

"Kürdistan ulemâsı beyninde harika-i zekâ ile müştehir Molla Said Efendi muhtâc-ı tedâvi olduğundan, şefkat ve merhamet-i Hazret-i Hilâfetpenâhîye iltica ederek, bu kerre ol cânib-i âliye azimet eylemiştir.

"Mümâileyh, bu havalide ilimce umumun merci-i hall-i müşkilâtı olduğu halde, yine kendisini talebeden sayarak kıyafetini değiştirmeye şimdiye kadar muvafakat etmemiştir.

"Kendisi Velînimet-i Âzam Hazretlerine hakikaten sadık ve hâlis duacı olmakla beraber, fıtraten edîb ve kanaatkâr ve fikr-i çâkerânemce, şimdiye kadar Dersaadet'e gitmek bahtiyarlığına nail olan Kürd ulemâsı içinde gerek ahlâk-ı hasenece, gerek Zât-ı Hazret-i Hilâfetpenâhiye sadakat ve ubûdiyetçe en ziyade şâyân-ı âtıfet bir zât-ı diyanetşiâr olmasına nazaran, mümâileyhin emr-i tedavi hususunda mazhar-ı teshilât ve nail-i iltifât-ı mahsusa olması, umum Kürdistan talebesi hakkında ilelebed unutulmaz bir insâniyet-i âli'l Hazret-i Pâdişâhî telâkkî olunacağının arzına cür'et kılındı.

"Bu babda ve her halde emr ü ferman, Hazreti Men Lehü'l-Emrindir."

3 Teşrinisânî l323
Bitlis Valisi Tahir

"Mâruz-u çâkerânemdir" ifadesi için, lûgatlar kul ve köleye mensup, kul ve köleye lâyık manâlarını kaydetmektedir. Osmanlılarda, zerafet ve nezaket tabiri olarak, konuşan şahıs kendisi için kullanırdı.

Kürdistan ise, o zamanlar Pâkistan, Afganistan ve Türkistan gibi bir coğrafî manâda kullanılırdı.

Mümâileyh: Adı geçen, yukarıda zikredilen.

Bu babda ve herhalde emr ü ferman, Hazret-i Men Lehü'l Emrindir: Bu mevzuda ve herhalde emir, ferman ve karar, emir ve karar sahibi olan kimsenindir. Eskiden istida ve mektupların sonuna yazılan bir cümleydi.

Bediüzzaman, Tahir Paşanın davetlisi olarak Van'a gelmiş, uzun zaman Tahir Paşanın konağında kalmıştı. Tahir Paşa kendisini çok sever ve sayardı.

Yüksek ilim meclisleri kurarlar, sohbetler tertip ederlerdi. Tahir Paşanın konağı bir ilim ve irfan yuvası olarak, her zaman misafir âlimlerle dolup taşardı.

Bediüzzaman'ın Tahir Paşa ile münakaşası

Bediüzzaman bir gün Tahir Paşa ile ilmî bir münazaraya tutuşmuş, münazara büyümüş ve araları açılmıştı. Orada bulunan âlimler, aralarını yatıştırmaya çalışmışlar ise de muvaffak olamamışlardı.

Bilâhare Bediüzzaman da konağı terk edip medresesine gitmişti. Bir müddet sonra jandarmalar gelerek, genç Said'i tutup Van'dan sürgün etmek istemişlerdi.

Bediüzzaman jandarmalara teslim olmak için iki şart ileri sürdü:

l. Beni medresemde yakalamayınız. Çünkü bu vaziyet medresenin şeref ve haysiyetini ihlâl eder. Ben dışarı, çarşıya çıkayım, orada yakalayınız.

2. Beni Van'dan çıkartırken silâhımla çıkartınız.

Bu şartlar Tahir Paşaya bildirilmiş, Paşa da kabul etmişti. Kendisini Bitlis'e gönderdiler. Bitlis'ten sonra Hizan'a, oradan da Bulanık taraflarına gidip, her gün bir köyde olmak üzere otuz köyde hocalarla münazara ederek dolaşmıştı.

Sonradan Tahir Paşa kendisini davet ederek gönlünü aldı. Böylece barışmış oldular. Vali konağında tekrar ilmî sohbetler, bütün hararetiyle devam ediyordu. Sohbetler, dinî mevzular yanında, müspet ilimlerle de alâkalı oluyordu. Bediüzzaman müspet ilimler sahasında da üstünlüğünü koruyordu. Bilhassa matematikteki üstünlüğü tartışılmaz idi. Bütün problemleri zihnen çözüyor çevresindekileri şaşkınlıktan şaşkınlığa uğratıyordu.

Tahir Paşanın sorusu ve Bediüzzaman'ın münazarayı terk etmesi

Bir gün Vali paşa kendisine şöyle bir sual sormuştu:

"Âdem'den (a.s.) şimdiye kadar kaç âşire [saniyenin onda onda biri] geçmiştir?"

Bediüzzaman bu sorunun da cevabını çok kısa bir süre içerisinde vermişti. Buna benzer münâzaralardan zihni çok yorgun düşmüş ve üç sene kadar, hemen hemen hiçbir münazaraya katılmamıştı. Başkalarıyla da ancak zaruret miktarınca konuşuyordu.

Bediüzzaman ayrıca ilk Türkçe mektubunu da, Van'ın Bâşit Dağında Vali Tahir Paşaya yazmıştı.

(Son Şahitler kitabının, birinci cildinden derlenmiştir...)

Kategorileri:
T
Okunma sayısı : 4.793
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...