TAHSİN TOLA (DR.)
Halim-selim, melekler gibi temiz bir şahsiyet. Senirkent'te kendisine "Kara Melek" diyorlar.
Türkiye'de demokrasi mücadelesinde, vatan, millet ve İslâmiyete hizmetleri büyük olmuştur. Halk Partisi istibdadına karşı büyük mücadele vermiş, Senirkent faciasında ve Milliyetçiler Derneği çalışmalarında da yine ön saflarda yer almıştır.
Nihayet masum ve mazlum Nur Talebelerinin yardımına koşarken görüyoruz onu.
Dr. Tahsin Tola'dan bahsetmek istiyorum.
Nureddin Topçu, Yarınki Türkiye isimli eserinde "Zafer" isimli yazısında ondan bahseder:
"Zaferimiz ebedi olmalıdır ve iyi araştırılırsa her zaferin gayesi ebediliği kazanmak, ebedîlik âleminde bir ülkeyi ele geçirmektir."
"Siz çok istiyorsunuz ve sanki iradenizle bir şey istemiyorsunuz. Sizin elinizden bir ekmeğiniz alınmış. Onun yerine iki ekmek istiyorsunuz. Çok bir şey isteyebilmiş değilsiniz."
"Ve iradenin sonsuzluğa giden hareketini bu noktada durdurup bitiriyorsunuz. Halbuki bir ekmeğinizi elinizden alana siz bir ekmek daha verseniz, hem ruh inceliğiyle, hem de güler yüzle verseniz, iradeniz sonsuzluğa doğru gidişinde yol alacaktır."
"Senirkent köylüleri gibi olunuz. Size zulmeden jandarmaları doyurunuz. Muvaffak olursunuz. Böyle yaparsanız kaynağı aynı olan iradelerimiz çatışmaz. Aynı âhenkte birleşir ve kendinden geldiği Allah'a doğru ilerler."
"Gandi dünyaya, Dr. Tola Anadolu insanın ruhunu tanıtmak istedi."
Büyük bir fedakârlıkla, Senirkent köylülerinin yardımına koştuğu gibi, aynı fedakârlıkla Bediüzzaman'ın ve Nur Talebelerinin de yardımına koşmuştu.
Bediüzzaman ile tanışmasını, ziyaretini o tatlı diliyle sakin sakin şöyle anlatıyor:
"Üstadı ilk ziyaretim"
"Hz. Üstad ilk görüşüm ve ziyaret edişim şöyle olmuştu: Senirkent'ten Isparta'ya gitmiştim. Milletvekili olduğum için, içimde bir endişe vardı. Gazeteciler görmesin diye düşünüyordum. Onların görüp de yaygara yapmalarından çekiniyordum.
"Isparta'da Bey Mahallesindeki evine gittim. Her zaman kullanmadığım hâlde, o gün hilaf-ı âdet olarak, başımda bir şapka vardı. Evine gidince şapkayı salona asarak abdest aldım. Üstad Bediüzzaman'ın huzuruna abdestli olarak, hürmet ve edep içinde çıktım. Elini öperek gösterdiği yere oturdum. Hatırımda kalan Üstad'ın bana ilk sözleri şöyle olmuştu:
"Şapkaya fetva verdim"
"Kardeşim size şunu söyleyeyim; şapka için ben fetva verdim: Şapkayı giyen kâfir olmaz. Eğer ben o fetvayı vermeseydim, yirmi Şeyh Said daha çıkardı, isyan ederdi. Binlerce masumun kanı dökülürdü. Otuz sene eziyet ve sıkıntı çektim, helâl olsun..."
"Şeyhülislâm Zenbilli Ali Cemâli Efendinin şapka hakkındaki fetvasını bildiğim halde, mukabil fetva verdim. Bu şapka için sevap kazanayım diye, yirmi Şeyh Said çıkar isyan ederdi. Bu yüzden yüz bin insan öldürüldü. Benim çektiğim eziyetler helâl olsun. Pişman değilim."
"Menderes'e söyle: Risale-i Nurları neşretsin"
"Afyon mahkemesi neticelenmesi ve temyizin beraet kararını tasdiki üzerine, Üstad beni Adnan Menderes'e gönderdi. Selâmlarını mektup ve medrese ehlini birleştiren Şark'ta uhuvvet-i İslâmiyeyi temin eden aklen ve kalben İslamiyeti ders veren Risale-i Nur'un neşrini söylememizi istedi.
"Isparta milletvekili İrfan Aksu ile birlikte rahmetli Adnan Menderes'e gittik. Üstad'ın selâmını tebliğ ettik. Adnan Bey bu selâmı hürmetle aldı. Daha sonra Risale-i Nur'un mahiyetini anlattım.
"Ayrıca Nurların neşredilmesi, hariçte, İslâm âleminin bu vatan ahalisine kardeşlik ve alâkasını celbedecek, dahilde ise umumî bir hoşnutluk meydana getirecek. Adnan Menderes'e bütün bunları söyleyince, merhum Menderes hiç itiraz etmedi. Daha bir iki cümle söylemeden , 'Tamam' dedi.
"Sizi vazifelendiriyorum. Hemen faaliyete geçin. Diyanet İşlerine gidin... Eyüb Sabri Efendi (Hayırlıoğlu) ile görüşün... Risale-i Nurları neşretsin!' dedi.
"Mebus maaşlarına zam"
"Milletvekili maaşlarına zam yapılmıştı. Bu duruma Üstad üzülmüştü. 'Kırk kişi çıkmayacak mı? Bu parayı kabul etmeyecek, çıkmayacak mı? Kırk kişi fedakârlık edin, bu parayı kabul etmeyin.' dedi.
"Bediüzzaman'ın bu sözlerini bir işaret olarak kabul ettim. Milletvekili olan arkadaşlarım Gazi Yiğitbaşı'na söyledim. O da cevaben, 'Nerede kardeşim o fedakâr insanlar? Bizim dindarlar bu parayı istiyorlar. Maaşlarının artmasını talep ediyorlar' diye cevap verdi. Ben Gazi Yiğitbaşı ile konuştuktan sonra, belki kırk kişi bulabilirim ümidiyle çalışmaya başladım. Maalesef muvaffak olamadım.
"Ben Tahsin'i alıyorum"
"1957 seçimlerinde Senirkent ile Eğirdir arasında ihtilâf vardı. Ben ihtilâflar büyümesin diye, adaylığımı koymadım. Sonra benim haberim olmadan merkezden, beni Bingöl adayı olarak koymuşlardı.
"Bingöl'e giderken Isparta'da Üstadı ziyaret ettim. Üstad Hazretleri: 'Bingöl'de çok şehit var. Mübarek bir beldedir.' diye konuştu. Ayrıca Hulusi Beye, Mehmed Kayalar'a selâm gönderdi, bizi desteklemelerini söyledi. Ben Bingöl'e gittikten sonra Üstad Hazretleri bizim çocuklara: 'Ben Tahsin'i alıyorum içlerinden.' demiş.
"Kazanamadığınızı tebrik ederim"
"Eğirdir'de Nur Risalelerine dost olan Ali Çetin isminde maliyede memur bir arkadaş vardı. 1957 seçimlerinde aday olamamıştı. Üstadı ziyaret ederek dert yanmıştı. 'Efendim nasıl olur. Tevfik Tığlı kazandı. Ben kazanamadım?' Üstad ise, 'Tebrik ederim, tebrik ederim... ' diyordu. Ali Çetin, Üstad herhalde anlamadı diye, yine kazanamadığından bahsediyor, Üstad yine, 'Tebrik ederim, tebrik ederim...' diyor. Bu şekilde tam üç sefer Ali Çetin söyleyince, nihayet Üstad, 'Tebrik ederim, kazanamadığınızı tebrik ederim.' diye kazanmadığını açıkça tebrik ediyordu.
"Biz 1957'de kazanamadık. Böylece ileride gelen ihtilâl hapishanelerinden, Yassıada'dan da, Üstad'ın himmet ve duasıyla kurtulmuştuk.
"Adnan Bey kardeşime selâm söyle"
"Ankara'ya gideceğim zaman Isparta'da Üstada uğradım. Üstad daima,
'Adnan Bey kardeşime selâm söyle... O bizim himayemizdedir. Eğer biz onu himaye etmezsek (eliyle işaret ederek) bir anda altı üstüne gelir. Bizi âlem-i İslâm'dan, Pakistan'dan çağırıyorlar. Eğer burayı bırakıp gitsek, bir anda altı üstüne gelir. Burayı biz muhafaza ediyoruz.'
diye dersler verirdi.
"Adnan Menderes'in Londra seyahati sırasında, Üstad çok telaşlanmıştı. Ali İhsan Tola ile Atıf Ural'ı Menderes'e göndermişti. Seyahatini tehir etmesini istiyordu. Arkadaşlar Menderes İstanbul'a gittiği için görüşemediler. Üstad'ın çok mühim bir arzusunu Menderes'e ulaştıramadık. Daha sonra Üstad'ın bu derece telaş sebebi ortaya çıktı. Menderes uçak kazası geçirdi, fakat inayet-i İlâhî ile kurtuldu.
"Üstad'ın son Ankara seyahati"
"Üstad son Ankara seyahatinde, beni Ankara Valisine gönderdi, görüşmek istedi. 'Ben kendisinin makamına gitmek isterdim, fakat çok hastayım. Çok mühim bir meseleyi görüşeceğim kendisiyle, selâmımı söyle, buraya gelsin.' diye haber gönderdi.
"Valiye gittiğimde yerinde yoktu. Tekrar dönerek Üstada bulamadığımı söyledim. Bu sefer de Üstad beni savcıya gönderdi. Mutlaka bir devlet adamıyla görüşmek istiyordu. Savcıyı yerinde bularak durumu arzettim. Savcı gelmek istemedi: 'Biz onun kitaplarını iade ettik' dedi. O günlerde Sikke-i Tasdik-i Gaybi'nın davası vardı.
"Üstad: 'Yok... Yok... Ben onun için, kitaplar için çağırmadım. Başka çok mühim bir mesele için çağırdım.' diyerek tekrar savcıyı çağırmamı istedi. Hattâ hiç unutmam aynen şöyle dedi: 'Git çağır gelsin... Yoksa o demokrat değil mi?'
"Tekrar acele ile savcıya gittim. Bu sefer savcı daha da evhamlandı. Korktu ve telaşlandı. Gelmek istemedi.
"Üstad çok telaşlı idi. Gelen bir musibeti, bir felâketi önlemek istiyordu. Daha sonra şu haberi gönderdi:
'Ayasofya'yı tekrar camiye çeviriniz. Risale-i Nur'un serbestiyetini resmen ilân ediniz. Eğer bunları yaparsanız, biz de sizlere resmen dua etmeye karar vereceğiz.'
'Bizi başka yerlerden, âlem-i İslâmdan, Pakistandan çağırıyorlar. Ben gitmiyorum. Eğer ben gitsem böyle böyle olur burası.' (Eliyle Türkiye'nin karışacağını, hükümetin yuvarlanacağını, tepe taklak olacağını işaret ediyordu.)
"Yine Ankara'da Üstad bana bir Gençlik Rehberi verdi, arkasına bir dua yazdı. Bu kitabı Demokrat Partinin Adliye Bakanlığını yapan, daha sonra da Millî Emniyet Başkanı olan Prof. Hüseyin Avni Göktürk'e vermemi söyledi.
"Kitabı alarak Ali İhsan Tola ile birlikte, Hüseyin Avni Beye gittik. Kitabı kendisine Üstad Hazretlerinin gönderdiğini ifade ettik. Hüseyin Avni Bey çok memnun oldu. Kendisinin dindar bir Müslüman olduğunu söyleyerek, cebinden bir Kur'ân-ı Kerim çıkarıp gösterdi.
"Üstad'ın son günleri"
"Üstad'ın son günleriydi. Yine yanına ziyarete gittim. O zaman içimden, emr-i Hak vuku bulduğu zaman 'Üstada Isparta'da bir türbe yaptırırız' diye düşünüyordum.
"Üstad'ın elini öpüp oturunca, Hazret-i Üstad, 'Gel kardeşim... ' diye yanına çağırdı, yer gösterdi. Bana şunları ifade etti:
"Ben şimdi vasiyetnamemi yazdırdım. Ben sağlığımda olduğu gibi, vefatımda da kimsenin ziyaret etmesini, türbe vesaire gibi şeyler istemiyorum... "
Dr. Tahsin Tola, Isparta gülistanının, mübarek bir meleğidir. Üstad Bediüzzaman'a ve onun kudsî dâvasına yaptığı hizmetler genç nesillerin şükranını celbetmiştir. Isparta'nın bu "Kara Meleği" bir tevazu burcudur.
(Son Şahitler adlı eserin, dördüncü cildinden derlenmiştir...)
***
DR. TAHSİN TOLA Isparta-Senirkentlidir. 1911 tarihinde dünyaya gelmiştir. 1950’den sonra iki dönem Isparta milletvekili olarak Demokrat Parti’den seçilmişti Tahsin Tola. 1957 seçimlerinde de aday olduğu halde seçilemedi. Daha sonra Sağlık Bakanlı’ğında Müsteşar olarak görev yaptı. Milletvekili olduğu dönemde Bediüzzaman’ı tanıdı. Ali İhsan Tola ile hala-dayı çocuklarıdır. Ali İhsan Tola ile birlikte gittikleri Barla’da Üstadla ilk defa görüştü.
Domokrat Parti Isparta mebusu iken önemli Nur hizmetine vesile olmuştur. Bilhassa Risale-i Nur’un yeni harflerle basılmasında büyük hizmeti vardır. Zaman zaman Adnan Menderes’e ve zamanın siyasîlerine Üstad Bediüzzaman’ın bazı ikazlarını iletmiştir. 1957 seçimlerinde Bingöl’den aday gösterilince milletvekili seçilemez. Üstad kendisini tebrik ettiğinde baştan bir şey anlayamaz, 1960 ihtilâli olunca ihtilâlin dehşet ve meşakkatinden kurtulmuş olduğundan dolayı Üstad’ın kendisini tebrik ettiğini anlar… Ispartalılar kendisine “Kara Melek” adını takmışlardır. Tahsin Tola 23 Mayıs 1983 tarihinde vefat etmiştir.
Ankara’da talebeliğimiz sırasında Emek mahallesinde dershanede bir kalıyorduk. 50-60 metre yakınımızda da, o zamanlar Rasih Bayhan Ağabey oturuyordu. Rasih Ağabey, Dr. Tahsin Tola Ağabeyimizin damadıdır. Rasih Ağabey sık sık dershanemize gelir, biz de zaman zaman evine gider görüşürdük. Kendisine “Tahsin Ağabey gelirse bizi de çağır” diye rica ederdik. 1970 senesinde bir gün Rasih Ağabeyden “Geliniz” diye bir telefon geldi. Evine gittik...
Yakınımıza gelen bu mübarek insanı ilk defa görecek ve dinleyecektik. Hakikaten melek gibi bir insanla karşılaştık; çok yumuşak, sakin, insana güven veren bir fıtratı vardı. Bize bazı hatıralarından anlattı:
“Menderes’e söyle, Risale-i Nurları neşretsin”
“Üstad’ı ilk defa ziyaretim Isparta’da oldu. Demokrat Parti mebusuydum. Her zaman kullanmadığım halde o gün başımda şapka vardı... Üstad beni şapkayla görmedi, şapkayı dışarı asıp abdest aldıktan sonra huzuruna vardım. Bana, ‘Şeyhülislâm Zenbilli Ali Cemali Efendi’nin şapka hakkındaki fetvasına mukabil fetva verdim. Bu şapka için sevap kazanayım diye yirmi Şeyh Said çıkar, isyan ederdi. Bu yüzden binlerce insan öldürüldü. Pişman değilim…’ Üstad benim şapkayla geldiğimi zahiren görmemişti, ama manen görmüş...
“Üstad benimle ‘Menderes, Risale-i Nurları neşretsin’ diye haber gönderdi. Ben Menderes’e Üstad’ın selâmını söyleyerek durumu ve Risale-i Nurların mahiyetini anlattım. Menderes hürmetle Üstad’ın selâmını aldı ve ‘Tamam, seni vazifelendiriyorum. Diyanet Reisi Eyüp Sabri (Hayırlıoğlu) Efendi’yle görüşün, hemen tabetsin’ dedi. Fakat reis çekindiğinden basamadı.
“1957 seçimlerinde parti içinde bazı huzursuzluklar çıktığından ben adaylığımı koymadım. Fakat rahmetli Menderes, haberim olmadan beni Bingöl’den aday göstermiş. Kazanamadık… Ben Bingöl’e gittikten sonra Üstad, 1960 hadiselerini daha o zaman görerek, ‘Ben Tahsin’i alıyorum’ demiş.”
(bk. Ömer ÖZCAN, Ağabeyler Anlatıyor-I)