VAN KALESİ
Van’ın 5 km. batısında, Van Gölü kıyısına yakın bir konumda bulunur. Uzunluğu doğu-batı doğrultusunda 1,5 km. , eni 70-80 m. , yüksekliği yaklaşık 80 metre olan bir kayalığın üstündedir. Kale, Tuşba adıyla uzun süre Urartu Devleti’nin başkentliğini yapmıştır. Kale, Urartu kralı I. Sardur tarafından M.Ö. 840-825 tarihleri arasında kuruldu. Kalede Urartular’dan kalma Madır (Sardur) Burcu, Analı-Kız açık hava tapınağı, I. Argişti, Kurucular, Menua ve II. Serdur kaya mezarları, Bin Merdivenler ile ana kayaya oyulmuş sur duvar yatakları ve sur duvarları bulunmaktadır.
Urartulardan sonra Osmanlı dönemine kadar Pers yazıtı dışında herhangi bir kalıntıya rastlanmamıştır. Doğu tarafındaki sur ve kuleler, kuzeybatıya bakan kale giriş kapısı, tahkimat ve diğer beden duvarları, Yukarı Kale, Süleyman Han Cami ve minaresi ile askeri amaçlı kerpiç ve taştan çeşitli yapılar Osmanlı dönemine aittir.
Osmanlı döneminde kale tamamen askeri amaçlı olarak kullanıldı. 1915’den sonraki tahrip olmuş hâliyle günümüze kadar ulaştı.
Üstad Bediüzzaman 1897-1898 yıllarında Van’da bulunduğu esnada Van Kalesinin görünüşünü “İki minare yüksekliğinde dağ gibi yekpâre taştan ibarettir” ifadesiyle açıklar. Üstad Bediüzzaman, kalenin içinde eskiden kalma oda gibi bir inin kapısına giderken ayağındaki kunduralar kaymış ve üç metrelik bir kavisle orada bulunan mağara kapısına düşmüştü. Böylece Allah’ın inayetiyle ölümden kurtulmuş oldu.
Urartulardan sonra Osmanlı dönemine kadar Pers yazıtı dışında herhangi bir kalıntıya rastlanmamıştır. Doğu tarafındaki sur ve kuleler, kuzeybatıya bakan kale giriş kapısı, tahkimat ve diğer beden duvarları, Yukarı Kale, Süleyman Han Cami ve minaresi ile askeri amaçlı kerpiç ve taştan çeşitli yapılar Osmanlı dönemine aittir.
Osmanlı döneminde kale tamamen askeri amaçlı olarak kullanıldı. 1915’den sonraki tahrip olmuş hâliyle günümüze kadar ulaştı.
Üstad Bediüzzaman 1897-1898 yıllarında Van’da bulunduğu esnada Van Kalesinin görünüşünü “İki minare yüksekliğinde dağ gibi yekpâre taştan ibarettir” ifadesiyle açıklar. Üstad Bediüzzaman, kalenin içinde eskiden kalma oda gibi bir inin kapısına giderken ayağındaki kunduralar kaymış ve üç metrelik bir kavisle orada bulunan mağara kapısına düşmüştü. Böylece Allah’ın inayetiyle ölümden kurtulmuş oldu.