On beş yaşından küçük kâfir çocukları ve fetret zamanındaki insanların ruhlarının toprak olacağı ifadesi doğru mudur?
Değerli Kardeşimiz;
Evvelâ şunu ifade edelim ki, Cenab-ı Hak, bütün kâinattan süzüp hassas mizanlarla yarattığı, harika nimetlerle perverde ettiği kâinat ağacının en mükemmel meyvesi olan insanı toprağa gömüp yokluğa atmaz. İnsanın yok olması diye bir şey yoktur. İnsanlar ya cennet saraylarında ya da cehennem zindanında ebedî olarak yok olmadan hayat süreceklerdir.
Her bahar mevsiminde yeryüzünü bir anda dirilten ve toprağın altına atılan bir çekirdekten koca bir ağaç çıkaran, basit tohumlardan binlerce sümbül verdiren Hafîz-i Zülcelal, bu kadar ehemmiyet verdiği ve en çok sevdiği mahlûkunun toprak altında çürüyüp yok olmasına müsaade etmez.
Büluğ çağına gelmemiş bir çocuk; ister Müslüman bir ailenin, ister kâfir bir ailenin çocuğu olsun hiçbir fiilinden mes’ul değildir. Bulûğ çağına gelmeden vefat eden bütün çocuklar ebedî olarak cennette yaşayacaklardır.
Resul-i Ekrem Efendimiz Şöyle buyurur:
"Büluğa ermeden ölen çocuklar, cennette çok canlıdırlar, hareketli balık gibidirler. Onlardan birisi ebeveynini karşılar, elbisesinden tutar, Allah kendisiyle birlikte ebeveynini de cennete koyuncaya kadar bırakmaz.” (Câmiü’s-Sağîr, III/2364)
Fetret döneminde din ve peygamber ile muhatap olmamış insanlar da ehl-i necattır. Bunlar da cennet ehlidirler ve orada ebedî olarak yaşayacaklar. Şu var ki, mes’ul olmadan cennete girenlerin cenneteki dereceleri, diğer mes’ul insanların altında olacağına dair rivayetler de vardır. Bu hususta ehl-i sünnet ittifak etmiştir.
İmam Gazzalî fetret hakkında şöyle der:
“Peygamberin gönderildiğini bilmeyenler; bunlar ehl-i necattır. Bilip de inkâr edenler; bunlar ehl-i cehennemdir. Duyan fakat tahkik etmeyen, yanlış işitenler; bunların da necat ehli olması ümid edilir.” (bk. Faysal el-Tefrika beyn el-İslam ve el-Zındıka, Paris, 1983, s. 38-39)
İmam-ı Gazzali’nin bu hükmü Ehl-i Sünnet âlimlerinin fikirlerinin bir hulasası gibidir. Üstad bu fikrinde kendi başına değil, İslam uleması ile ittifak içindedir. Nitekim Üstad, Ehl-i Sünnetin görüşlerini başka bir eserinde şu şekilde beyan ediyor:
“…Ehl-i fetret, ehl-i necattırlar. Bil’ittifak, teferruattaki hatiatlarından muahazeleri yoktur. İmam-ı Şâfiî ve İmam-ı Eş’arîce; küfre de girse, usûl-i imanîde bulunmazsa, yine ehl-i necattır. Çünki teklif-i İlâhî irsal ile olur ve irsal dahi, ıttıla’ ile teklif takarrur eder. Madem gaflet ve mürur-u zaman, enbiya-i salifenin dinlerini setretmiş; o ehl-i fetret zamanına hüccet olamaz. İtaat etse sevab görür, etmezse azab görmez. Çünki mahfî kaldığı için hüccet olamaz.”(1)
Şu ayetler de bir cihetiyle ehl-i fetretle alâkalıdır:
“Allah hiçbir nefse kaldıramıyacağı yükü yüklemez.” (Bakara Suresi, 2/286)
“Uyarıcılar(peygamberler) olmadan biz hiçbir beldeyi helak etmedik.” (Şuara Suresi, 26/208)
“Rabbin (beldelerin) merkezinde ayetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe, beldeleri helâk edici değildir.” (Kasas Suresi, 28/59)
(1) bk. Mektûbat, Yirmi Sekizinci Mektup, Sekizinci Risale.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar