Hâfız Ali’nin fıkrasıdır.

Pek sevgili ve muhterem Üstadım; Hazret-i Şeyh-i Geylânî kuddise sırruhu’l-âlî’nin keramet-i acibe-i gaybiyesini aldım. Hayretimden düşünmeye başladım. Aradan çok geçmeden, hizmet ettiğim Nur elektrik fabrikasından bir düğme çevrildi, bir mumluk bir ziya geldi. Birşeyler görmeye başladım. Aynıyla yazıyorum. Kusur ve noksan, biçare Ali’nindir.

Evet, Üstadım, nasıl ki, Fahr-i Âlem (sallâllahü aleyhi ve sellem) Hazretleri şecere-i kâinatın hayattar çekirdeği, enbiya ve mürselîn o şecere-i mübarekin dalları olup, dalın iptidasından müntehasına kadar, kat’î bir alâkayla daimî birbirlerini götürüyorlar. Bu sır için, Hazret-i Âdem Safiyyullah kokladığı ve hissettiği nur-u Muhammed (aleyhissalâtü vesselâm) hakkında demiş: “Yâ Rab, benim alnımda bir çığırtı var, nedir?” Cenâb-ı Kibriya hazretleri buyurmuş: “Nur-u Muhammed’in (aleyhissalâtü vesselâm) tesbihidir.” Aynen kütüb-ü sâbıkada da vesile-i dünya olan Şâh-ı Levlâki evsafıyla, ashabıyla haber vermeleri gösteriyor ki, ulûm-u evvelîn ve âhirîni cami bir kitapla ba’s olunacak, kâinatın ruhu hükmünde ve bütün kâinatın güzellikleri kendi fıtratında tecemmu edip, tekemmülle tulûu, fecirden sonra şemsin tulûu gibi bekleniyordu.

İşte bu kitab-ı kâinatın vâzıh bir fihriste-i mukaddesesi olan Furkan-ı Mübîn, Arş-ı Âzamdan ve her ismin âzamî mertebesinden nüzul ile kökü Arş-ı Âzamdan, gövdesi Fahr-i Âlemin (sallâllahü aleyhi ve sellem) sadrına ve dalları bütün zemini ihata eden kitab-ı kâinatın her sahifesinde ve her cüz’ünde lâfzullah ve lâfz-ı Resul-i Ekrem (aleyhissalâtü vesselâm) ve lâfz-ı Kur’ân’ın bütün birbiriyle alâkadarane işaret edip birbirini göstererek, birbirinin hükümlerini tasdik ettikleri misillû, Hazret-i Şeyh (k.s.) sırrına mazhar olduğu, esmâ ve cilvesine mazhar olduğu Levh-i Mahfuz ve lûtfuna mazhar olduğu Cenâb-ı Hâlıkın bildirmesiyle, sekiz asır sonra kendisiyle tevafuk eden bir hâdim-i Kur’ân’ı görüp ve tasdik etmekle haber vermesi, hak ve ayn-ı hakikattir.

Evet, Hazret-i Şeyh hâdim olduğu o hizmet-i kudsiye-i Kur’âniye hürmetine zamanın padişahlarını titretmiş, nur-u Muhammed (aleyhissalâtü vesselâm) omuzunda tecellî etmesiyle, o nur-u Muhammed’in (aleyhissalâtü vesselâm) ziyasıyla hareket eden bütün evliya Hazret-i Şeyhe boyun eğmeleri, gerek müslim ve gayr-ı müslim ve herbir meşrep ehli Hazret-i Şeyhi tenkide cür’et etmemeleri gösteriyor ki, cadde-i Muhammediyede (sallâllahü aleyhi ve sellem) bataklık ve nur-u Muhammedîde (aleyhissalâtü vesselâm) zıll olmadığını, aynelyakîn derecesinde ispat ediyordu.

Öyle de, on dördüncü asrın hâdim-i Kur’ân’ı da, dokuz yaşından altmış (seksen altı) yaşına kadar, bilâistisna, doğrudan doğruya Kur’ân namına hizmet ve hareketi ve zamanın padişahından en canavar reislerine baş eğmediği, hattâ terakkiyat-ı fenniye ve zihniyede birinciliği ihraz eden, Avrupa devletlerini iskât eden, zemzeme-i Kur’âniyenin şifâhânesinden nebeân ederek, onların semlerine karşı tiryakları şişe değil, mâ-i câri nehirlerle i’lâ-yı kelimetullah eden ve onların kal’alarını zîr ü zeber eden, emsâli görülmemiş on dördüncü asra mahsus envâr-ı Kur’âniyeden Risale-i Nur’la, cihanın cihât-ı sittesini ve semânın yüzünü aydınlatan ve yaralı olup ölmeyen ehl-i imanın yaralarını tedavi ve seksen yaşında ihtiyarlarını şâbb-i emred ve gençlerini mâsum bir hale Hazret-i Eyyubvârî hayat bahşına vesile olan hâdim-i Kur’ânînin ve Nur Risalelerini, değil Hazret-i Şeyh (k.s.) altıncı asırdan on dördüncü asırda görmesi, kütüb-ü sâbıkada remzen ve Hazret-i Kur’ân’da sarahaten göstermeleri, o kitab-ı mübarekin şe’nindendir, diyebileceğim.

İnşaallah, vazifenin makbuliyetine işarettir ki, vazifenin ehemmiyetine binaen Cenâb-ı Hak onu çok zaman evvel göstererek, meb’us-u âlem, güzide-i benî Âdem Efendimizden, Hulefâ-i Râşidînden (radıyallahü anhüm), aktâb-ı evliyadan öyle bir mânevî kuvvet teraküm etmiş oluyor ki, değil bu zamanın kör ve sağırları, dünyanın en azgın firavun ve nemrutları da olsa, yine korkacakları ve ağız açamayacakları bedihîdir. Dilerim Cenâb-ı Haktan, envâr-ı Kur’âniyenin 1 لاٰۤ اِلٰهَ اِلاَّ للّٰهُ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ bayrağı altında toplanan ehl-i imanın ellerine yetişmesiyle, ilâ yevmilkıyâm o envârın tevessüüne ve neşrine hayatını fedâ eden ve edecek erbabının teksirini ihsan buyursun. Âmin, âmin, bihurmeti seyyidi’l-Murselîn.

Sevgili Üstadım, yarım yaşımın tercüman olduğu şu arîzama, yarım nazarla bakıp aff-ı kusur buyurmanızı diler, el ve eteklerinizden öper, “Bize ve bütün âleme vesile-i hayat olan Üstadım, Cenâb-ı Hak sizden ebediyen razı olsun” duasını gece ve gündüz niyaz eylerim.
Mücrim talebeniz
Ali
 
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Allah’tan başka ilâh yoktur, Hz. Muhammed (a.s.m.) Onun Resulüdür.
Önceki Risale: ( 176 ) / Sonraki Risale: ( 178 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

alâkadarane : alâkalı bir şekilde
aleyhissalâtü vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
Arş-ı Âzam : Allah’ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yer
ashab : arkadaşlar, sahipler
ayn-ı hakikat : gerçeğin ta kendisi
âzamî : en büyük
ba’s olunma : gönderilme
cami : içine alan, kapsayan
Cenâb-ı Hâlık : herşeyin yaratıcısı olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
Cenâb-ı Kibriya : azamet ve kudreti sonsuz olan, şeref ve azamet sahibi Allah
cilve : görüntü, yansıma
cüz’ : kısım, parça
esmâ : Allah’ın isimleri
evliya : Allah dostları velîler
evsaf : vasıflar, nitelikler
Fahr-i Âlem : bütün âlemin kendisiyle övündüğü Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.)
fecir : tan yerinin ağarması, sabah
fıtrat : yaratılış
fihriste-i mukaddese : kutsal liste
Furkân-ı Mübîn : hak ile batılı, doğru ile yanlışı tam olarak ayıran; Kur’ân
hâdim : hizmetçi
hâdim-i Kur’ân : Kur’ân hizmetçisi
hak : doğru, gerçek
hizmet-i kudsiye-i Kur’âniye : kutsal olan Kur’ân hizmeti
ihata eden : kuşatan
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
kitab-ı kâinat : kâinat kitabı
kütüb-ü sâbıka : Peygamberimizden önceki peygamberlere Allah tarafından gönderilmiş kutsal kitaplar
lâfz-ı Kur’ân : “Kur’ân” lâfzı, sözü
lâfz-ı Resul-i Ekrem : “Resûl-i Ekrem” lâfzı, sözü
lâfzullah : “Allah” lâfzı, kelimesi
Levh-i Mahfuz : herşeyin bütün ayrıntılarıyla yazıldığı kader levhası
lûtuf : iyilik, ihsan, bağış
mazhar olma : erişme, kavuşma
mertebe : derece
misillu : gibi, benzeri
müslim : Müslüman olan
nur-u Muhammed : Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (a.s.m.) nuru
nüzul : inme
sadr : göğüs, kalp
sallâllahü aleyhi ve selem : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
Şâh-ı Levlâki : sen olmasaydın hitabına mazhar olan şah, Hz. Muhammed (a.s.m.)
şems : güneş
tasdik : doğrulama, kabul etme
tecellî : belirme, görünme
tecemmu etme : birikme, toplanma
tekemmül : ilerleme
tesbih : Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma
tevafuk eden : denk gelen, uygun düşen
tulû : doğma
ulûm-u evvelîn ve âhirîn : geçmiş ve gelecek insanların sahip olduğu ilimler
vâzıh : açık, âşikâr, besbelli
vesile-i dünya : dünyanın yaratılış vesilesi
zemin : yer, dünya
ziya : ışık, parlaklık
aktâb-ı evliya : velilerin büyükleri
aleyhissalâtü vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
aynelyakîn : gözle görür derecesinde kesin bilgi edinme
bahş : verme, ihsan etme
bilâistisna : istisnasız, ayırt etmeksizin
binaen : –dayanarak
cadde-i Muhammediye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) gittiği ve tarif ettiği cadde; İslâmiyet
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cihan : dünya, evren
cihât-ı sitte : altı yön
cür’et : cesâret
ehil : sahip
ehl-i iman : Allah’a inananlar, mü’minler
emsâl : denkler, benzerler
envâr-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın nurları
evvel : önce
firavun : eski Mısır krallarının lâkabı; din karşıtı, katı yürekli, inatçı ve zalim kimseler için kullanılan bir tabir
gayr-ı müslim : Müslüman olmayan
güzide-i benî Âdem Efendimiz : insanlar içerisinden seçilmiş olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (a.s.m.)
hâdim-i Kur’ân : Kur’ân hizmetçisi
Hazret-i Eyyubvârî : Hz. Eyyub gibi
Hulefâ-i Râşidîn : dört büyük halife; Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali
i’lâ-yı kelimetullah : Allah’ın ismini, dâvâsını yüceltme, yayma
ihraz eden : erişen, kazanan
inşaallah : Allah dilerse
iskât eden : susturan
kitab-ı mübarek : mübarek kitap
kütüb-ü sâbıka : Peygamberimizden önceki peygamberlere Allah tarafından gönderilmiş kutsal kitaplar
mahsus : has, özel
mâ-i câri : devamlı akan su; akarsu
makbuliyet : kabul edilmişlik
mâsum : günahsız, suçsuz
meb’us-u âlem : âlemin vekili
meşrep : hareket tarzı, metod
nam : ad
nebeân : fışkırma, kaynama
nemrut : Hz. İbrahim’i ateşe attıran kâfir hükümdar; din karşıtı, katı yürekli, inatçı ve zalim kimseler için kullanılan bir tabir
nur-u Muhammedî : Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (a.s.m.) nuru
radıyallahü anhüm : Allah onlardan razı olsun
remzen : remiz ile, işaret ederek
sallâllahü aleyhi ve selem : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
sarahaten : açıkça
sem : işitme
semâ : gökyüzü
şâbb-i emred : bıyığı ve sakalı çıkmamış delikanlı
şe’n : hâl, özellik, nitelik
şifâhâne : şifaya vesile olan yer; hastane
terakkiyat-ı fenniye ve zihniye : anlayış olarak ve ilmî olarak yükselmeler, ilerlemeler
teraküm etme : birikme
tiryak : derman, ilaç
vesile : aracı
zemzeme-i Kur’âniye : Kur’ân’ın nağmesi, hoş sedâsı
zıll : gölge
zîr ü zeber : alt üst
aff-ı kusur : kusurun affedilmesi
âmin bihurmeti seyyidi’l-Mürselîn : “Peygamberlerin Efendisi hürmetine duamızı kabul et Allah’ım!”
âmin : “Allah’ım kabul eyle”
arîza : isteklerini dile getirme, dilek
aziz : çok değerli, izzetli
bedihî : ap açık, aşikâr
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
defaatle : defalarca
dergâh-ı İlâhiye : Allah’ın yüce katı
ebediyen : sonsuza dek
ehl-i iman : Allah’a inananlar, mü’minler
envâr : nurlar
envâr-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın nurları
erbab : sahipler
Feyyâz-ı Mutlak : pekçok feyiz, bolluk ve bereket veren Allah
fıkra : kısa yazı
hamd : övgü, teşekkür, minnet
hikmetli : bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde olan
ihbar-ı gaybî : bilinmeyen gayb âleminden ve gelecekten haber verme
ihsan buyurma : bağışlama, ikram etme, verme
ilâ yevmilkıyâm : kıyamet gününe kadar
imtisâlen : uyarak
irsal buyurulan : gönderilen
muhterem : hürmete lâyık, saygıdeğer
mücrim : kabahat işlemiş, günahkâr
Mühim Bir İhbar-ı Gaybî : Sekizinci Lem’a’da geçen Keramet-i Gavsiye Risalesi
müşfik : şefkatli
nazar : bakış
neşir : yayılma, yayınlama
niyaz : duâ, istek
sürurlu : mutluluk verici
şâyân-ı hayret : hayret verici
şükür : nimeti veren Allah’a karşı minnet duyma, teşekkür etme
teksir : çoğaltma
tesirli : etkili
tevessü : genişleme, yayılma
uhrevî : âhirete ait, âhirete yönelik
vesile-i hayat : hayat vesilesi
Yükleniyor...