Eğer denilse: Şimdiye kadar bu hükûmet-i zaifeyi âdi adamlar idare edebilirlerdi. Fakat bu kadar metin ve dehşetli, kaviyen emel ettiğimiz yeni hükûmeti omuzunda taşıyacak harika ve dâhi adamlar lâzımken, Asya ve Rumeli tarlası acaba öyle mahsulât verecek mi?

Buna cevap: Eğer başka inkılâplar başa gelmezse, evet.

Ve üçüncü hakikate dikkat et. Şöyle ki: Bu zaman-ı mâzide insan istidad-ı gayr-ı mütenâhîye mâlik iken, o kadar dar ve mahdut daire içinde hareket ediyordu ki, güya insan iken hayvan gibi yaşadığından, efkâr ve ahlâkı o daire nispetinde tedennî etmiş ve mahsur kalmıştı. Şimdi bu şer’î hürriyet-i âdilâne eğer yaşasa ve bozulmazsa, fikr-i beşerin ağır zincirlerini paralamakla ve istidad-ı terakkiye karşı setleri hercümerc ederek o küçük daireyi dünya kadar tevsi edebilir. Hatta benim gibi bir köylü adam, Süreyya kadar ulvî olan idare-i umumîyi nazara alacak, âmâl ve müyûlâtın filizlerini orada bağlayacak. Ve her bir fiil ve tavrının orada bir ihtizaz ile zîmedhal bulunacağından, himmet Süreyya kadar teâlî ve ahlâkı o derece tekemmül ve efkârı memalik-i Osmaniye kadar tevessü edeceğinden, Eflâtun’ları, İbn-i Sina’ları ve Bismarck’ları, Dekart’ları ve Taftazanî’leri inşaallah geri bırakacak. Bu kuvvetli Asya ve Rumeli tarlası çok şübban-ı vatan mahsulü vereceğinden kaviyen ümitvarız.

Lâsiyyema: Şu memalik-i Osmaniye umum enbiyanın mahall-i zuhuru ve devlet-i mütemeddine-i sâlifenin mehd-i teşekkülü ve şems-i İslâmiyetin maşrık-ı tulûu olduğundan, insanların fıtratlarında ektikleri bu üç istidâdât-ı kemâl bu hürriyetin yağmuru ile neşvünemâ bulsa, herkesin istidadı ve fikr-i münevverinin dal ve budakları şecere-i tûbâ gibi her tarafa açacaktır. Ve Şarkın Garba nispetini, seherin guruba nispeti gibi edecektir—eğer sist-i atâletle ve sümum-u ağrâz ile kurutulmazsa.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdi : basit, sıradan
alenen : açıktan
âmâl : emeller, istekler
aşiyane : yuva
cebr : zorlama, zorbalık
adalet : hak sahibine hakkını verme, haksızı terbiye etme ve cezalandırma
Asr-ı Saadet : mutluluk asrı; Peygamber Efendimizin (a.s.m.) yaşadığı dönem
bâhusus : özellikle
burhan-ı bâhir : apaçık delil
câmi : içine alan, kapsayıcı
cemî : bütün
delil-i kat'î : kesin delil
devlet-i mütemeddine-i sâlife : geçmişteki medenî devlet
ebed : sonu olmayan sonsuzluk
efkâr : fikirler
enbiya : nebiler, peygamberler
ezel : başlangıcı olmayan sonsuzluk
fıtrat : yaratılış
fikr-i münevver : aydın fikir, düşünce
Garb : Batı
gurub : batış
hakikat : esas, gerçek
hakikî : gerçek
hasıl olan : meydana gelen
intibak etmek : çevreye veya bir duruma uymak
istidad : yetenek, ruhsal özellikleri
istidâdât-ı kemâl : mükemmellik ve olgunluk yetenekleri, çekirdekleri
kaviyen : kuvvetli bir şekilde
kelâm-ı ezelî : Ezelî kelâm; Allah’ın kelâmı; Kur’ân-ı Kerim
lâsiyyema : bilhassa, özellikle
levâzımât : gerekli olan şeyler
maddî : maddeden olan
mahall-i zuhur : ortaya çıktığı yer
mahsul : ürün
maşrık-ı tulûu : doğuş ufku
mehd-i teşekkül : teşekkül beşiği, oluşum yeri, yatağı
memalik-i Osmaniye : Osmanlı toprakları
meylü’t-terakki : ilerleme, kalkınma meyli, eğilimi
müddeâ : iddia edilen şey
müsâvât : eşitlik
neşvünemâ : büyüyüp gelişme
netâic : neticeler, sonuçlar
nispet : kıyas, oran
nispetinde : oranında
revabıt : rabıtalar, bağlar
sadr-ı evvel : İslâmın başlangıç devri, sahabeler dönemi
semere : meyve, netice
sist-i atâletle : tembelliğin gevşekliğiyle
sümum-u ağrâz : kinlerin zehirleri, kötü maksatların zehirleri
Şark : Doğu
şecere-i meylü’l-istikmâl-i âlem : ağaç gibi dal budak salan kâinattaki gelişme eğilimi
şecere-i tûbâ : Cennetteki tûba ağacı
şems-i İslâmiyet : İslâm güneşi
şeriat-ı garrâ : parlak ve nurlu şeriat, İslâmiyet
şübban-ı vatan : vatan gençleri, vatan yiğitleri
tegaddî : gıdalanma, gıdasını alma
telâhuk-u efkâr : düşüncelerin birbirine eklenmesi; düşünce ve tecrübelerin birikimi
teşerrub : içme
tevessü etmek : genişlemek, yayılmak
tevessü : genişleme
umum : bütün
ümitvar : ümitli
zîhayat : canlı, hayat sahibi
deverân-ı dem : kan dolaşımı
ebedî : sonsuz
ecel-i inkıraz : dağılıp yok olma vakti, çökme zamanı
efkâr : fikirler
emel etmek : ümit etmek, ümit bağlamak
fikr-i beşer : insan fikri
galebe-i vahşet : vahşetin üstünlüğü, ilkelliğin üstünlüğü
hakikat : esas, gerçek
hercümerc etmek : alt üst etmek; karma karışık etmek
himmet : ciddi gayret
hükûmet-i zaife : zayıf hükûmet
hükümfermâ : egemen, hüküm süren
hükümran : hükmü geçen, hükmeden, egemen olan
hürriyet-i âdilâne : adaletli hürriyet
idare-i umumî : genel idare
ihtizaz : sarsıntı
inkılâp : değişim, dönüşüm
inkıraz : yıkılma, dağılıp yok olma, son bulma
istidad-ı gayr-ı mütenâhî : sonsuz yetenek
istidad-ı terakki : ilerleme ve kalkınma yeteneği
istidat : kabiliyet, yetenek
kaviyen : kuvvetli bir şekilde
kayd-ı ömr-ü tabiî : doğal ömür sınırı
kitab-ı Avrupa sahaifi : Avrupa kitabının sayfaları; Avrupa tarihinin yaprakları
küre-i arz : yerküre, dünya
mahdut : sınırlı
mahsul : ürün
mahsulât : ürünler
mâlik : sahip
marifet : bilgi, eğitim
metin : sağlam, kuvvetli
müdebbir : idareci; idare eden, çekip çeviren
müvellid : doğurtan; ebe
müyûlât : meyiller, eğilimler
nazara almak : dikkate almak
nispetinde : ölçüsünde
sahâif : sayfalar, tarih sayfaları
sahâif-i tarihiye : tarihî sayfalar
Süreyya : Ülker yıldızı, pervin
şer'î : dine uygun
tahlis : kurtarmak
tasallut-u medeniyet : medeniyetin musallat olması, hâkimiyeti
teâlî : yükselme, yücelme
tedennî : alçalma, gerileme
tekemmül : mükemmelleşme, olgunlaşma
tevsi etmek : genişletmek
tezayüd : ziyadeleşme, artma
ulvî : yüce, büyük
vahşet : ilkellik (medeniyetin zıttı)
zaman-ı mâzi : geçmiş zaman
zaman-ı sâlif : geçmiş zaman
zîmedhal : giriş yeri, menfez; karışma yeteneği
Yükleniyor...