Birincisi: Bir cisim birden zerrattan tahallül ve yeni zerrattan teşekkül eylemesi muhal olacağından, cism-i devletin birden memurîni ref’ ve yenilerini ikame eylemesi, muhal olmasa da, müteazzirdir. Binaenaleyh, istidad-ı habis ve kabil-i ıslâh olmayan adamları zaten cism-i devlet def-i tabiî ile ifraz edecektir. Amma kabil-i ıslah olanlar, zaten güneş garptan tulû etmediğinden, tevbenin kapısı açıktır. Bunların tecrübelerinden istifade etmeli. Bunların yerini dolduracak, kırk sene lâzım. Yoksa, umumu aleyhinde itâle-i lisân ve terzil etmek, bu şanlı olan ittihad-ı milleti–bozulmuş bazı efkâr ve ahlâklarına binaen–bir hastalığa hedef edecektir.

İkincisi: Ben şarkın dağlarında büyümüş idim. Merkez-i Hilâfeti güzel tahayyül ediyordum. Vaktâ ki, bundan yedi-sekiz ay mukaddem Dersaadete geldim. Gördüm ki, İstanbul, tevahhuş ve tenafur-u kulûb sebebiyle medenî libası giymiş vahşi bir adama benzerdi. Şimdi, ittihad-ı millî sebebiyle, medenî adam, fakat yarı medenî, yarı vahşi libasında bize arz-ı dîdâr ediyor. Evvel şarkta fenalığın sebebi, şarkın uzvu hastalanmış zannediyordum. Vaktâ ki, hasta olan İstanbul’u gördüm, nabzını tuttum, teşrih ettim. Anladım ki, kalbindeki hastalıktır, her tarafa sirayet eder. Tedavisine çalıştım; bir divanelikle taltif edildim.

Hem de gördüm ki, medeniyet-i hakikiyeyi teşkil eyleyen İslâmiyet, maddî cihetinde medeniyet-i hâzıradan geri kalmış; güya İslâmiyet sû-i ahlâkımızdan darılmış, mâzi tarafına dönüp gidiyor. Zaman-ı Saadete bizi şikâyet edecektir.

Bunun en büyük sebebi, istibdattan sonra, mürşid-i umumî üç büyük şubenin ki, “Cümlenin maksudu bir amma rivayet muhtelif,” veyahut
1 عِبَارَاتُناَ شَتّٰى وَحُسْنُكَ وَاحِدٌ وَكُلٌّ اِلىٰ ذَكَ الْجَمَالِ يُشِيرُ beytinin mâsadakı olan ehl-i medrese ve ehl-i mektep ve ehl-i tekkenin, tebayün-ü efkâr ve tehâlüf-ü meşâribidir. Bu tebayün-ü efkâr ahlâk-ı İslâmiyenin esasını sarsmış, ittihad-ı milleti çatallaştırmış. Terakkiyat-ı medeniyeden geri bırakmıştır. Zira biri ifrat ile diğerini tekfir ve tadlil ediyor; öteki tefrit ile onu teçhil ve gayr-ı mutemed addediyor. Bunun çaresi, tevhid ile ve efkârlarının mabeyninde teyid ile münasebet ile musalâhadır. Ta itidal noktasında musafaha ile birleşmeli ki, âheng-i terakkîyi ihlâl etmesinler.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : İbarelerimiz ayrı ayrı ise de, güzelliğin birdir. Hepsi de o güzelliğe işaret ediyorlar.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

arz-ı dîdâr : kendini gösterme
binaen : dayanarak
binaenaleyh : bundan dolayı
cism-i devlet : devletin cismi, bedeni
cümle : herkes
def-i tabiî : doğal şekilde çıkarma, başından atma
divanelik : delilik
addetmek : saymak, kabul etmek
âheng-i terakkî : ilerleme ve gelişmenin ahengi, uyumu
ahlâk-ı İslâmiye : İslâm ahlâkı
belâgat : maksada ve hâle uygun düzgün ve güzel söz söyleme
beyt : mısra, şiir satırı
efkâr : fikirler
ehl-i medrese : dinî eğitim ve öğretim yapan yüksek okullarda ilim tahsil edenler veya oraya mensup ilim adamları
ehl-i mektep : okula ve üniversiteye mensup kimseler, oradaki öğrenciler ve ilim adamları
ehl-i tekke : tekkede tarikat yolunu tutanlar; tarikat ve tasavvuf mesleğinde olanlar
esas : temel
gayr-ı mutemed : güvenilir olmayan
hale mutabık : hâl ve duruma uygun
ifrat : aşırılık
ihlâl etmek : bozmak, karıştırmak
ilcaat-ı zaman : zamanın getirdiği mecburiyetler, çaresiz durumda bırakmalar
ispat-ı müddeâ : iddia edilen şeyin ispatı
itidal : her konuda orta yolu tutma, aşırıya kaçmama
ittihad-ı millet : milletin birliği; aynı topraklar üzerinde yaşayan ve aralarında din, dil, duygu, ortak tarih, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğunun birlik ve beraberliği
kasâvet-i kalb : kalp sertliği, kalp katılığı
mabeyninde : aralarında
mâsadak : bir söz veya hükmü doğrulayan husus, doğrulayıcı örnek
muhafaza etmek : korumak
mukteza : birşeyin gereği
musafaha : tokalaşma; kucaklaşma
musalâha : karşılıklı barışma
muvafık : uygun
muvazene-i şeriat : şeriatın dengesi; Allah tarafından bildirilen hükümlerin dengesi
mübalâğalı : abartılı
münasebet : bağlantı, ilgi
münasip : uygun
müteharrî-i hakikat : gerçeği araştıran, inceleyen
tadlil etmek : birinin veya bir topluluğun delâlette olduğunu iddia etmek
tasvir-i müddeâ : iddia edilen şeyin delilsiz tasviri, san’atlı bir biçimde anlatımı
tebâyün-ü efkâr : fikirlerin birbirinden farklı oluşu
teçhil : birinin veya bir topluluğun cahil olduğunu iddia etmek
tefrit : tersine aşırılık, normalden daha geri seviyede olma
tehâlüf-ü meşârib : meşreplerin, metotların birbirinden farklı oluşu
tekfir : küfürle itham etme, suçlama
tenzil etmek : indirmek, alt seviyelere düşürmek
terakkiyat-ı medeniye : medeniyetteki ilerlemeler, kalkınmalar
tergib : rağbet uyandırma, isteklendirme
terhib etmek : korkutmak
teşhis-i illet : hastalığın teşhisi
tevhid : birleştirme
teyid : destekleme, doğrulama
zaman-ı hâzıra : şimdiki zaman
zaman-ı sâlife : geçmiş zaman
efkâr : fikirler
fermân-ı mezuniyet : mezuniyet belgesi
garp : batı
hakikat : gerçek
ifraz etmek : irinin vücuttan atılması gibi dışarı atma
ihtar etmek : hatırlatmak, ikaz etmek
ikame eylemek : yerleştirmek
istibdat : baskı, zulüm, diktatörlük
istidad-ı habis : kötü yetenekli, ruhsal özelliği bozuk
itâle-i lisân : dil uzatma, kötü şeyler söyleme, sövüp sayma
ittihad-ı millet : milletin birliği, halkın birlik ve beraberliği
ittihad-ı millî : millî birlik
kabil-i ıslâh olmayan : düzelmesi mümkün olmayan
libas : elbise
maksud : kastedilen şey
medenî : şehirli, uygar
medeniyet-i hakikiye : gerçek medeniyet
medeniyet-i hâzıra : şimdiki medeniyet
memurîn : memurlar, görevliler
Merkez-i Hilâfet : hilâfet merkezi, halifelik makamının bulunduğu yer; İstanbul
muhal : imkânsız
muhtelif : farklı, çeşit çeşit
mukaddem : değerli, üstün
mürşid-i umumî : herkese doğru yolu gösteren
müteazzir : özürlü, zararlı, yerine getirilmesi zor
ref’ : ortadan kaldırmak
rivayet : duyulan şeylerin nakledilmesi
sirayet etmek : bulaşmak, yayılmak
sû-i ahlâk : kötü ahlâk
şark : doğu
tahallül : çözülme, ayrışma
tahayyül etmek : hayal etmek
taltif edilmek : ödüllendirilmek
tenafur-u kulûb : kalplerin birbirinden nefret etmesi
terzil etmek : aşağılamak, rezil ve alçak göstermek
teşekkül : oluşma
teşkil eyleyen : oluşturan, meydana getiren
teşrih etmek : bir meseleyi iyice araştırıp ortaya çıkarmak, muayene edip hastalığı teşhis etmek
tevahhuş : yabanîleşme, birbirine yabaniler gibi davranma
tulû etmek : doğmak
umum : herkes
uzuv : organ
vahşi : yabanî, medeni olmayan
vaktâ ki : ne vakit ki, ne zaman ki
Zaman-ı Saadet : Asr-ı Saadet zamanı; Peygamber Efendimizin (a.s.m.) yaşadığı dönem, mutluluk asrı
zerrat : zerreler, atomlar
Yükleniyor...