بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ 1

Bana hizmet eden küçücük bir Risale-i Nur talebesinin çoklar namına sorduğu sualine cevaptır.

Sual: Üstadım, yağmur duası ve namazın neticesi görünmedi, fâidesiz kaldı. İki üç defa bulut toplandı, yağmur vermeden dağıldı. Neden?

Elcevap: Yağmursuzluk, bu çeşit dua ve namazın vaktidir, illeti ve hikmeti değil. Nasıl ki güneş ve ayın tutulması zamanında küsuf ve husuf namazı kılınır ve güneşin gurubuyla akşam namazı kılınır; öyle de, yağmursuzluk, kuraklık, yağmur namazının ve duasının vaktidir. İbadet ve duanın sebebi ve neticesi emir ve rıza-i İlâhîdir, fâidesi uhrevîdir. Eğer namazdan, ibadetten dünyevî maksatlar niyet edilse, yalnız onlar için yapılsa, o namaz battal olur. Meselâ, akşam namazı güneşin batmaması için ve husuf namazı ayın açılması için kılınmaz. Öyle de, bu nevi ibadet, yağmuru getirmek için kılınsa yanlış olur. Yağmuru vermek Cenâb-ı Hakkın vazifesidir. Biz vazifemizi yaptık; Onun vazifesine karışmayız.

Gerçi yağmur namazının zahir neticesi yağmurun gelmesidir; fakat asıl hakikî, en menfaatli neticesi ve en güzel ve tatlı meyvesi şudur ki: Herkes o vaziyetle anlar ki, onun tayınını veren babası, hanesi, dükkânı değil; belki onun tayınını ve yemeğini veren, koca bulutları sünger gibi ve zemin yüzünü bir tarla gibi tasarrufunda bulunduran bir Zât, onu besliyor, rızkını veriyor. Hattâ en küçücük bir çocuk da, daima aç olduğu vakit validesine yalvarmaya alışmışken, o yağmur duasında, küçücük fikrinde büyük ve geniş bu mânâyı anlar ki: Bu dünyayı bir hane gibi idare eden bir Zât, hem beni, hem bu çocukları, hem validelerimizi besliyor, rızıklarını veriyor. O vermese, başkalarının fâidesi olmaz. Öyleyse Ona yalvarmalıyız der, tam imanlı bir çocuk olur. Bu münasebetle kısacık altı nokta beyan edilecek.

Birinci nokta: Nimet ve rahmet-i İlâhiyenin fiyatı, şükürdür. Biz şükrü hakkıyla vermedik. Evet, rahmetin fiyatını şükürle vermediğimiz gibi; zulmümüzle, isyanımızla gazabı celb ediyoruz. Şimdi zemin yüzünde zulüm ve tahribat, küfür ve isyan ile, nev-i beşer tam tokada kendini müstahak etti ve dehşetli tokatlar yedi. Elbette bir parça hissemiz de olacak.

İkinci nokta: Hadîste var ki: “Hattâ deniz dibindeki balıklar dahi günahkâr ve zâlimlerden şekvâ ediyorlar ki, onların yüzünden yağmur kesilir, hattâ bizim de nafakamız azalır” derler. Evet, bu zamanlarda öyle günahlar, zulümler oluyor ki, rahmet istemeye yüzümüz kalmıyor, mâsum hayvanlar da azap çekerler.

Üçüncü nokta: Âyette vardır: “Öyle musibetten kaçınız ki, geldiği vakit zâlimlere mahsus kalmaz, mâsumlar ve mazlumlar da içinde yanar.” 2 Çünkü, musibet-i âmmeden mâsumlar harika bir tarzda, yangın içinde selâmette kalsalar, hikmet-i diniye bozulur. Çünkü din bir imtihan, bir tecrübedir. O vakit, Ebu Cehil gibi fenalar, aynen Ebu Bekir-i Sıddık Radıyallahu Anh gibi tasdik ederler. Onun için, musibet-i âmmede mâsumlar da belâ çekerler.

Dördüncü nokta: Şimdi, malda ve rızıkta hilelerle suistimâl ile, rüşvetle çok haram karıştığı ve ekinciler kendi malına hakkıyla sahip olmadığı ve on adamdan iki-üçü tam rahmete müstahak ise, ekincilerin malından istifade edenlerden beş-altısı ya zulümle, haram karıştırmakla, ya şükürsüzlükle rahmete istihkakını kaybediyor.

Beşinci nokta: Risale-i Nur, bu Anadolu memleketine, belâların def’ine ehemmiyetli bir vesiledir. Sadaka nasıl belâyı def ediyor; onun intişarı ve okunması küllî bir sadaka nev’inde semâvî ve arzî belâların def’ine çok emâreler ve çok hâdiselerle tebeyyün etmiş. Hattâ Kur’ân’ın işaretiyle tahakkuk etmiş. Ve yazmasını ve intişarını men etmek zamanlarında dört defa zelzelelerin başlaması ve intişarıyla durmaları ve Anadolu’da ekser okunması İkinci Harb-i Umumînin Anadolu’ya girmemesine bir vesile olduğu Sûre-i Ve’l-Asr işaret ettiği, bu iki ay kuraklık zamanında mahkemenin Risale-i Nur’un beraatine ve vatana menfaatli olduğuna dair kararını Mahkeme-i Temyiz tasdik ederek tam bir serbestiyetle Risale-i Nur’un intişar ve okunmasını beklerken, bütün bütün aksine olarak men edilmesi ve mahkemedeki risalelerin sahiplerine iade edilmemesi ve bizi de o cihetle konuşmaktan men etmeleri cihetiyle, belâların def’ine vesile olan bu küllî sadaka-i mâneviye karşı çıkamadı, günahımız neticesi kuraklık başladı.

Altıncı nokta: Yağmursuzluk bir musibettir ve ceza-yı amel bir azaptır. Buna karşı, ağlamakla ve hüzün ve kederle, niyaz ve hazinâne yalvarmakla ve pek ciddî nedamet ve tevbe ve istiğfar ile karşılamak ve sünnet-i seniye dairesinde, bid’alar karışmadan, şeriatin tayin ettiği tarzda dergâh-ı İlâhiyeye iltica etmek ve dua ve o hale mahsus ubudiyetle mukabele etmektir.

Hem böyle umumî musibetler, ekser nâsın hatâsından geldiği cihetle, o insanların ekseri (kısm-ı âzamı) tevbe ve nedamet ve istiğfar etmekle def olur.

Biz Risale-i Nur şakirtleri dünyaya çok ehemmiyet vermediğimizden, dünyaya yalnız Risale-i Nur için baktığımızdan, bu yağmursuzlukta dahi o noktadan bakıyoruz. İşte, Denizli’de mahkemeye verilen cüz’î bir kısım Risale-i Nur, sahiplerine iadesinin aynı zamanında, burada dahi bir kısım zatlar yazmaya başlamaları aynı vaktinde, bu yağmursuzlukta bir derece rahmet yağdı. Fakat Risale-i Nur’un serbestiyeti cüz’î olmasından, rahmet dahi cüz’î kaldı. İnşaallah, yakında benim de risalelerim iade edilecek, tam serbest ve intişarı küllîleşecek ve rahmet dahi tam olacak.
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
2 : Enfâl Sûresi, 8:25.
Önceki Risale: ( 13 ) / Sonraki Risale: ( 15 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

namına : adına
illet : esas sebep
hikmet : amaç, gaye
küsuf ve husuf namazı : güneş ve ay tutulmasında kılınan namaz
gurub : batış
rıza-i İlâhî : Allah’ın rızası
uhrevî : âhirete ait
battal : boş, hükümsüz
husuf namazı : ay tutulmasında kılınan namaz
nevi : çeşit
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
zahir : açık, görünen
hakikî : asıl, gerçek
vaziyet : durum, hâl
tayın : erzak, yiyecek
hane : ev
zemin : yer, dünya
tasarruf : kullanma ve faaliyet
valide : ana
münasebet : bağlantı, ilgi
beyan etme : açıklama, izah etme
nimet : iyilik, lütuf, ihsan
rahmet-i İlâhiye : Allah’ın her şeyi kuşatan sonsuz rahmeti
şükür : nimetlere karşı memnunluk gösterme, Allah’a teşekkür etme
rahmet : merhamet, bağış, şefkat, esirgeme
zulüm : eziyet, işkence; haksızlık
gazab : öfke
celb etme : çekme
tahribat : tahripler, yıkıp bozmalar
küfür : inanmama, kabul etmeme
nev-i beşer : insanlar
müstahak : hak etmiş
hadis : Peygamberimize ait söz, fiil, davranış veya onun onayladığı başkasına ait söz, fiil ve davranışlar
zâlim : zulmeden, acımasız
şekvâ : şikâyet
nafaka : geçim için gerekli olan şey
zulüm : haksızlık, eziyet, işkence
rahmet : merhamet, bağış, şefkat, esirgeme
mâsum : günahsız, suçsuz
azap : acı, sıkıntı
musibet : belâ, dert, felâket
mazlum : zulme uğramış
musibet-i âmme : büyük ve genel musibet
selâmet : esenlik, güven
hikmet-i diniye : dinin hikmeti, gayesi ve faydası
Radıyallahu Anh : “Allah ondan razı olsun”
tasdik : doğrulama
mâsum : günahsız, suçsuz
suistimâl : bir şeyi kötüye kullanma
haram : Allah ve Resulü tarafından kesin olarak yasaklanmış şey
müstahak : hak eden, hak etmiş
istifade : faydalanma, yararlanma
istihkak : lâyık olma, hak etme
def' : uzaklaştırma
ehemmiyetli : önemli
vesile : sebep, aracı
sadaka : Allah rızası için ihtiyaç sahibi kişilere yapılan yardım
intişar : yayılma
küllî : büyük, genel
nev'i : çeşit, tür
semâvî : gökten gelen
arzî : dünyaya âit
emâre : alâmet, belirti
hâdise : vak’a, olay
tebeyyün etme : belli olma, ortaya çıkma
tahakkuk : gerçekleşme
men etmek : yasaklamak
zelzele : deprem, sarsıntı
ekser : çoğunluk
Sûre-i Ve'l-Asr : Kur’ân-ı Kerimin 103. sûresi olan Asr Sûresi
beraat : temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması
Mahkeme-i Temyiz : bir mahkeme tarafından verilen kararın kanun ve usul yönünden tekrar incelenmesi için başvurulan bir üst mahkeme
intişar : yayılma
serbestiyet : serbestlik
intişar : yayılma
men edilme : yasaklanma
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
iade etmek : geri vermek
cihet : yön
men etme : yasaklama
def'i : uzaklaştırma
vesile : sebep, aracı
küllî : genel kapsamlı
sadaka-i mâneviye : belâları uzaklaştıran mânevî sadaka
musibet : belâ, dert, felâket
ceza-yı amel : amelin cezası
azap : acı, sıkıntı
hüzün : üzüntü
keder : sıkıntı, üzüntü
niyaz : dua, istek
hazinâne : hüzünlü bir şekilde
nedamet : pişmanlık
tevbe : pişmanlık duyarak günahtan dönüş
istiğfar : af dileme
sünnet-i seniyye : Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler
bid'a : aslen dinde olmayıp sonradan dine aykırı şekilde ortaya çıkan şeyler
şeriat : Allah tarafından bildirilen emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi
tayin etme : belirleme, belirli kılma
dergâh-ı İlâhiye : Allah’ın yüce katı
iltica etmek : sığınmak
mahsus : has, özel
ubudiyet : kulluk
mukabele etmek : karşılık vermek
umumî : genel
musibet : belâ, dert, felâket
ekser : çoğunluk
nâs : insanlar
ekser : çoğunluk
kısm-ı âzam : büyük bir kısım
tevbe : pişmanlık duyarak günahtan dönüş
nedamet : pişmanlık
istiğfar etmek : af dilemek
def olma : uzaklaşma
şakirt : öğrenci, talebe
ehemmiyet : değer, önem
cüz'î : az, hususî
serbestiyet : serbestlik
rahmet : ihsan, bağış; yağmur
iade etmek : tekrar yapmak
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
intişar edilme : yayılma
küllîleşme : genelleşme, herkesi kapsama
aziz : çok değerli, izzetli
sıddık : çok doğru ve bağlı
fevkalâde : olağanüstü
fâide : fayda, yarar
vesvese : kuruntu, şüphe
rahmet : merhamet, ihsan, bağış
Yükleniyor...