2 وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ1 بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

4 وَبِهِ نَسْتَعِينُ3 اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَداً دَاۤئِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim; Evvelâ bu günlerde Sûre-i Ankebût’ta,

مَثَلُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَاۤءَ كَمَثَلِ الْعَنْكَبُوتِ اِتَّخَذَتْ بَيْتاً وَاِنَّ اَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ 5

âyetini okurken birden şiddetli bir vehim geldi ki: “En zaif hane örümceğin hanesidir. Allah’a şerik yapanlar faraza bilseler, yani imana gelmeyen Kureyş rüesâları eğer bilseler...” mânâsında olan bu âyetin belâğatine münasip bir vaziyet görülmedi.

Birden, aynı zamanda Zülfikar-ı Mu’cizât-ı Ahmediye’yi tashih için açtım. Birden şu satırlar nazarıma ilişti:

“Birinci hâdise: Mânevî tevatür derecesinde bir şöhretle Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ebu Bekir-i Sıddîk ile küffarın tazyikinden kurtulmak için tahassun ettikleri Gar-ı Hira’nın kapısında iki nöbetçi gibi iki güvercinin gelip beklemeleri ve örümcek dahi perdedâr gibi harika bir tarzda kalın bir ağ ile mağara kapısını örtmesidir.

“Hattâ rüesâ-yı Kureyş’ten, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın eliyle Gazve-i Bedir’de öldürülen Übeyy ibni Halef, mağaraya bakmış. Arkadaşları demişler: ‘Mağaraya girelim.’

“O demiş: ‘Nasıl girelim? Burada bir ağ görüyorum ki, Muhammed (a.s.m.) tevellüd etmeden bu ağ yapılmış gibidir.’ ”

Birden, bu âyet-i kerîmenin iki harfinde yani لَوْ harflerinde bir mu’cize gördüm ki, benim vehmim yerine yüksek bir lem’a-i i’câz bildim. Şöyle ki: Sûre-i Ankebût Mekke’de nazil olduğu için, Kureyş’in imana gelmeyen reisleri Peygambere (a.s.m.) suikast edeceklerini ve o suikastın içinde en zaif ve en küçük bir hayvan olan bir örümcek o reislerin o şiddetli hücumlarına karşı mukabele edip galebe edecek. Yani örümceğin hanesi olan ağ en zaif bir perde iken, o kuvvetli reisleri mağlûp edeceğini göstermekle âyet diyor ki:

“En zaif bir hayvana mağlûp olacaklarını faraza bilseydiler, bu cinayete ve bu suikasta teşebbüs etmeyeceklerdi.” İşte 6 اَلْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ âyetinde bir kelime ile bir mu’cize-i tarihiye gösterildiği gibi HAŞİYE Mekke’de nazil olan bu sûrenin de, bu 7 لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ âyetinde görülen remzle Gar-ı Hira hâdisesinde harika bir hıfz-ı İlâhîye ve ihbar-ı gaybî neviden bir mu’cize-i Nebeviyeye işaretle bir lem’a-yı i’câz gösterip o sûreye “Ankebût” namı vermek ve onun ehemmiyetsiz ağına ehemmiyet vermek tam yerinde olup, bu âyete gelen şüphe ve evhamları esasıyla reddettiğini gördüm. Cenâb-ı Hakka hadsiz şükrettim ki, Kur’ân’ın sûrelerinde ve âyetlerinde, hattâ cümlelerinde ve kelimelerinde de i’câz lem’aları olduğu gibi, harflerinde de vardır bildim.
8 اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Hasta kardeşiniz
Said Nursî

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
2 : “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
3 : Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi ebediyen, dâima üzerinize olsun.
4 : Ancak Onun yardımını isteriz.
5 : “Allah’tan başka dostlar edinenlerin hali, kendisine ağ ören örümceğe benzer. Halbuki evlerin en çürüğü örümcek yuvasıdır—eğer bilmiş olsalardı.” Ankebut Sûresi, 29:41.
6 : “Bugün gark olan cesedine necat vereceğim.” Yûnus Sûresi, 10:92.
7 : “Eğer bilmiş olsalardı.” Ankebut Sûresi, 29:41.
8 : Bâkî olan sadece Odur.
HAŞİYE : Mu’cizat-ı Kur’âniyede اَلْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ âyetiyle, gark olan Firavuna der: “Bugün gark olan cesedine necat vereceğim” demesiyle, umum Firavunların tenasuh fikrine binaen cenazelerini mumyalamakla maziden alıp müstakbeldeki ensâl-i âtinin temâşâgâhına göndermek olan mevt-âlûd, ibretnüma bir düstur-u hayatiyelerini ifade etmekle beraber, şu asr-ı âhirde, o gark olan Firavunun aynı cesedi olarak keşfolunan bir beden o mahall-i gark denizinden sahile atıldığı gibi zamanın denizinden asırların mevcelerinin üstünde şu asır sahiline atılacağı mu’cizane bir işaret-i gaybiye ifade eder. (HAŞİYENİN HAŞİYESİ: Bu asırda ecnebîler aynı Firavunun cesedini bulmuşlar; müzehanelerine götürdükleri ceridelerle neşredilmiştir.)
Önceki Risale: ( 85 ) / Sonraki Risale: ( 87 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahsen-i takvim : en güzel biçim, tam kıvam
aziz : çok değerli, izzetli
belâğat : düzgün, kusursuz, yerinde ve halin ve makamın icabına göre söz söyleme
cehl-i mutlak : tam bilgisizlik
delâlet : delil olma, işaret etme
düstur : prensip, kural
elzem : çok gerekli
evvelâ : ilk olarak
faraza : varsayalım ki
hane : ev
insaniyet : insanlık
Kureyş rüesâları : Kureyş kabilesinin reisleri, ileri gelenleri
mahiyet : asıl, esas, nitelik
mahlûkat : yaratılmışlar
mânâ-yı harfî : bir şeyin kendisini değil de san’atkârını, ustasını, sahibini bildirip tanıtan mânâ
münasip : uygun
nazar : bakış, dikkat
sıddık : çok doğru ve bağlı
Sûre-i Ankebût : Kur’ân’ın 29. sûresi olan Ankebût Sûresi
şerik : ortak
tashih : düzeltme
vaziyet : durum
vehim : kuruntu, olmayan şeyi varmış gibi gösteren düşünce
zaif : zayıf
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
âyet-i kerîme : şerefli âyet, Kur’ân’ın her bir cümlesi
binaen : dayanarak
faraza : varsayalım ki
galebe : üstün gelme
gark olmak : boğulmak
Gazve-i Bedir : Bedir Savaşı
hane : ev
haşiye : dipnot
küffar : kâfirler, inanmayanlar
lem’a-i i’câz : mu’cizelik parıltısı
mağlûp etme : yenme
mânevî tevatür : yalan üzerine birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluğun bir hadis-i şerifi mânâ yönünden aktarması veya aktarılırken susmak suretiyle doğruluğunu tasdik etmesi
mu’cizat-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın mu’cizeleri
mu’cize : bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey
mu’cize-i tarihi : tarihî mu’cize
mukabele : karşılık verme
nazil olmak : inmek
necat : kurtuluş
perdedâr : perdeci; gizleyen, örten
reis : ileri gelen, başkan
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
rüesâ-yı Kureyş : Kureyş kabilesinin reisleri, ileri gelenleri
suikast : tuzak kurma
Sûre-i Ankebût : Kur’ân’ın 29. sûresi olan Ankebût Sûresi
tahassun : sığınma, korunma
tazyik : baskı
tenasuh : reenkarnasyon, ruh göçü
teşebbüs : başvurma, girişme
tevellüd : doğma
umum : bütün
vehim : kuruntu, olmayan şeyi varmış gibi gösteren düşünce
zaif : zayıf
Yükleniyor...