1 وَلَمْ يُولَدْ: İspat-ı ezeliyet ile tevhiddir. Esbabperest, nücumperest, sanemperest, tabiatperestin şirkini reddeder. Yani hâdis veya bir asıldan münfasıl veya bir maddeden mütevellid olan ilâh olamaz.

2 وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ : Câmi bir tevhiddir. Yani, zâtında, sıfatında, ef’âlinde naziri, şeriki, şebihi yoktur.

3 لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ

Şu sûre, bütün envâ-ı şirki reddeder. Ve yedi meratib-i tevhidi tazammun eden altı cümlesi mütenaticedir. Her biri ötekinin hem neticesi, hem burhanıdır.

Muvahhid-i ekber ve tevhidin burhan-ı muazzamı olan kâinat, değil yalnız erkân ve âzâsı, belki bütün hüceyratı, belki bütün zerratı birer lisân-ı zâkir-i tevhid olarak bu büyük burhanın sadâ-yı bülendine iştirak ederek, hep birden Lâ ilâhe illallah diye mevlevî-vari zikrediyorlar.

Tevhidin burhan-ı nâtıkı olan Kur’ân’ın sinesine kulağını yapıştırırsan işiteceksin ki, kalbinde derinden derine, gayet ulvî, nihayet derecede ciddî, gayet samimî, nihayet derecede mûnis ve muknî ve burhan ile mücehhez bir sadâ-yı semâvî işiteceksin ki, 4 اَللّٰهُ لآ اِلهَ اِلاَّ هُوَ zikrini tekrar ediyor.

Evet, şu burhan-ı münevverin altı ciheti de şeffaftır. Üstünde sikke-i i’câz, içinde nur-u hidayet, altında mantık ve delil, sağında aklı istintak, solunda vicdanı istişhad, önünde hayır, hedefinde saadet-i dareyn, nokta-i istinadı vahy-i mahzdır. Vehmin ne haddi var, girebilsin?
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Doğmamıştır.”
2 : “Hiçbirşey Onun dengi değildir.”
3 : “Onun hiçbir benzeri yoktur. O herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.” Şûrâ Sûresi, 42:11.
4 : “Allah Teâlâ ki, Ondan başka hiçbir ilâh yoktur.” Bakara Sûresi, 2:255.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âzâ : organlar, uzuvlar
burhan : güçlü delil
burhan-ı muazzam : çok büyük kanıt, delil (bk. a-ẓ-m)
câmi : kapsamlı, şümullü (bk. c-m-a)
dâvâ : iddia, sav
ef'âl : fiiler, işler
âdi : basit, sıradan
âli : yüce, yüksek (bk. a-l-v)
altı cihet : altı yön; üst, alt, sağ, sol, ön, arka yönleri
anâsır-ı erbaa : dört temel unsur
bizzarure : ister istemez, zorunlu olarak
burhan : güçlü delil, kanıt
burhan-ı münevver : nurlanmış güçlü delil (bk. n-v-r)
burhan-ı nâtık : konuşan delil
gayetü'l-gàyât : gayelerin gayesi; nihaî gaye, en önemli ve büyük gaye, asıl maksat
hakikî : asıl, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
havas : duyular, hisler
ibadet-i kâmile : tam ve mükemmel ibadet (bk. a-b-d; k-m-l)
ibadetullah : Allah’a ibadet etme, Ona kullukta bulunma; emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınma (bk. a-b-d)
icad : yeni birşey var etme, yaratma (bk. v-c-d)
irade : dileme, istek, tercih (bk. r-v-d)
istintak : konuşturma
istişhad : şahit gösterme, şahit tutma, delil olarak gösterme (bk. ş-h-d)
ittikan : sağlamlılık, pürüzsüzlük ve güzellik
ittikan-ı kemâl-i san'at : san’atın mükemmel sağlamlılığı (bk. k-m-l; ṣ-n-a)
lâtife : duygu, his (bk. l-ṭ-f)
lâtife-i Rabbaniye : İlâhî hakikatleri hisseden ve mânevî zevkleri alan his, duygu (bk. l-ṭ-f; r-b-b)
mârifetullah : Allah’ı bilme ve tanıma (bk. a-r-f)
muhabbetullah : Allah sevgisi; Cenâb-ı Hakka duyulan sevgi (bk. ḥ-b-b)
muhtelif : birbirini tutmayan, birbirinden farklı (bk. ḫ-l-f)
muknî : ikna edici; doyurucu
mûnis : canayakın, sevimli
mücehhez : cihazlanmış, donanmış
müşahedetullah : varlıklar üzerinde Allah'ın isim ve sıfatlarının yansımalarını gözlemleme (bk. ş-h-d)
nihayet : son
nokta-i istinad : dayanak noktası (bk. s-n-d)
nur-u hidayet : doğru ve hak yolu gösteren nur, ışık (bk. n-v-r; h-d-y)
saadet-i dareyn : dünya ve âhiret mutluluğu
sadâ-yı semâvî : semâvî ses; yüce ve mukaddes kaynaktan gelen ses (bk. s-m-v)
samimî : içten
sevk etme : gönderme, yöneltme
sikke-i i'câz : mu’cizelik damgası, işareti (bk. a-c-z)
sine : göğüs
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi; İslâmiyet (bk. ş-r-a)
şuur-u küllî : herşeyi anlayabilecek ve kavrayabilecek seviyede çok kapsamlı ve geniş şuur (bk. ş-a-r; k-l-l)
takvâ : güçlü ve mükemmel kulluk (bk. v-ḳ-y)
tazammun etme : içerme, içine alma
tehzip : düzeltme, ıslâh ve terbiye etme
tenmiye : büyütme, geliştirme
tevhid : Allah’ı bir olarak bilme ve ilân etme (bk. v-ḥ-d)
ulvî : yüce, büyük (bk. a-l-v)
vahy-i mahz : tamamıyla Allah’ın vahyi olan, hâlis ve katıksız vahiy (bk. v-ḥ-y
vasıta : araç
vehim : kuruntu, varsayım
vicdan : kalbe ait hislerin mazharı ve aynası
zikir : anma kelimesi veya cümlesi; Cenâb-ı Hakkı anmak için söylenen söz
enva : çeşit, tür
envâ-ı şirk : şirkin çeşitleri, türleri; Allah’a ortak koşmayı netice veren çeşitli söz ve fiiller
erkân : temel unsurlar (bk. r-k-n)
esbabperest : sebeplere tapan; Allah’ı unutup sebeplere ilâhlık veren
hâdis : sonradan meydana gelen (bk. ḥ-d-s)
hüceyrat : hücrecikler
ilâh : kendisine ibadet edilen, tanrı (bk. e-l-h)
ispat-ı ezeliyet ve tevhid : Allah’ın ezelî olup sonradan var olmadığını ve herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu ispat (bk. e-z-l; v-ḥ-d)
iştirak etme : katılma
kâinat : evren, yaratılan herşey
Lâ ilâhe illallah : “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur”
lisân-ı zâkir-i tevhid : kelime-i tevhidi söyleyen dil (bk. v-ḥ-d)
melâike : melekler
mevlevî-vari : Mevlevîlik tarikatına mensup dervişlerin döndüğü gibi; semazen gibi (bk. bilgiler – Mevlevîlik)
muvahhid-i ekber : Cenâb-ı Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren en büyük varlık; kâinat (bk. v-ḥ-d; k-b-r)
münfasıl : ayrılmış
mütenatice : her biri ötekinin sonucu; birbirlerini sonuç verme
mütevellid : doğan
nazir : benzer, eş
nücumperest : yıldızlara tapan
sadâ-yı bülend : büyük ve çok gür sesleniş, gür ses
sanemperest : putperest, puta tapan
şebih : benzeyen, benzer
şerik : ortak
şirk : Allah’a ortak koşma
tabiatperest : materyalist; herşeyi tabiatın tesiriyle (yaratmasıyla) meydana geldiğini iddia eden
tazammun etme : içerme, içine alma
tecezzî : bölünme, parçalara ayrılma (bk. c-z-e)
tegayyür : dönüşüm, değişim
telmih : imalı işaret; söz içinde bir kıssaya, fıkraya, atasözüne veya meşhur bir şiire, bir söze (ve saire) gizlice işaret etme san’atı
tenasül : üreme, nesil yetiştirerek çoğalma
tevhid : birleme; herşeyi bir olan Allah’a ait kılma ve Ona verme (bk. v-ḥ-d)
tevhid-i celâl : kâinatta var olan heybet, haşmet, görkem gibi her türlü celâlî hâlin bir olan Allah’a ait olduğunu kabul etme ve heybet ve haşmet hususunda hiçbirşeyi Ona ortak koşmama (bk. v-ḥ-d; c-l-l)
ukûl-ü aşere : bazı eski felsefecilere göre kâinatı idare eden on akıl (Onlara göre birinci akıl Allah’ın yarattığı akıldır, diğerleri ise, her biri, sırasıyla bir sonrasını türetmiştir.)
Üzeyr (a.s.) : (bk. bilgiler)
velediyet : Hıristiyanlık ve Musevîlikte bulunan ve hâşâ Hz. İsâ (a.s.) ile Hz. Üzeyr’in (a.s.) Allah’ın oğlu olduğunu kabul eden bâtıl inanç
yedi meratib-i tevhid : herşeyi bir olan Allah’a verme konusundaki yedi derece (bk. v-ḥ-d)
zerrât : zerreler, atomlar
zikretme : tekrar terar anma
Yükleniyor...