Metindeki Lügatları
Görüntülü ve Sesli Dersler
Bu Sayfaya Ait Soru Cevaplar
Lügat Listesi
Lügatler :
âdi : basit, sıradan
âli : yüce, yüksek (bk. a-l-v)
altı cihet : altı yön; üst, alt, sağ, sol, ön, arka yönleri
anâsır-ı erbaa : dört temel unsur
bizzarure : ister istemez, zorunlu olarak
burhan : güçlü delil, kanıt
burhan-ı münevver : nurlanmış güçlü delil (bk. n-v-r)
burhan-ı nâtık : konuşan delil
adem-i kemâl : mükemmelliğin bulunmaması (bk. k-m-l)
akide-i tevhid : tevhid inancı; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğuna inanma (bk. v-ḥ-d)
akide-i velediyet : Hıristiyanlık ve Musevîlikte bulunan ve hâşâ Hz. İsâ (a.s.) ile Hz. Üzeyr’in (a.s.) Allah’ın oğlu olduğunu kabul eden bâtıl inanç
aziz : Hıristiyan din adamı
baîd : uzak
bina etme : üzerine kurma, inşâ etme
cây-ı dikkat : dikkat çekici, ilginç
cazibe : çekim gücü
câzibe-i umumiye : genel çekim gücü
cebri nefy : “insan iradesizdir. Yaptığı işlerde mecburdur. Kendi seçme gücü yoktur” şeklindeki iddiayı reddetme; iradesizliği reddetme
cemaat : topluluk (bk. c-m-a)
cüz’î : sınırlı (bk. c-z-e)
cüz-ü lâyetecezzâ : atom; varlıkların bölünemez en küçük yapı taşı (bk. c-z-e)
derece-i kemâl : en yüksek mükemmellik derecesi (bk. k-m-l)
esbab : sebepler
eser-i akıl : akıl eseri, akıl yoluyla yapılmış eser
evliya : Allah’ın sevgili kulları, velîler (bk. v-l-y)
fikr-i ruhbaniyet : Hıristiyanlık dininde Allah ile kullar arasında vasıta olarak ruhbanların bulunması gerektiğine dair düşünce (bk. f-k-r)
gülnar : narçiçeği
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
hüceyrat şehri : küçük hücreciklerden meydana gelen şehir
ihtiyar : irade; dileme, seçme gücü (bk. ḫ-y-r)
ihtiyarî : isteğe bağlı, iradeyle yapılan (bk. ḫ-y-r)
intizam : düzenlilik (bk. n-ẓ-m)
istihale etme : bir hâlden başka hâle geçme
kâinat : evren, yaratılan herşey
kamet : boy, endam
karîb : yakın (bk. ḳ-r-b)
mâden-i nur : nur madeni, kaynağı (bk. n-v-r)
mahiyet : bir varlığın temel özelliği
mâkes-i tecellî : yansıma yeri (bk. c-l-y)
mânâ-yı harfi : harf mânâsı; birşeyin kendisini değil de san’atkârını, ustasını, sahibini bildirip tanıtan mânâsı (bk. a-n-y)
mânâ-yı ismî : birşeyin bizzat kendisine bakan ve kendisini tanıtan mânâsı (bk. a-n-y; s-m-v)
menba-ı feyiz : feyiz kaynağı
meşher-i san’at : san’at eserlerinin sergilendiği yer (bk. ṣ-n-a)
müessir : eseri var eden, yaratan
Müessir-i Hakikî : eseri var eden gerçek özne, Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
Nakşibendî : Buharalı Muhammed Bahaüddin Nakşibendi Hazretleri tarafından kurulan tarikatın adı (bk. bilgiler – Nakşibendîlik)
nazarıyla : gözüyle, bakışıyla (bk. n-ẓ-r)
neşretme : yayma
nispetinde : oranında
rabıta : bağ; tasavvuf yolunda mürîdin dünyaya ait bütün alâkalarını ve ona ait herşeyi kalbinden çıkardıktan sonra gözlerini kapatıp şeyhinin görüntüsünü gözünün önüne getirerek kalbini ona bağlaması
semere-i vahiy : vahyin neticesi, meyvesi (bk. v-ḥ-y)
tahrif : değiştirme, bozma
tavassut : vasıta olma, aracılık etme
vasıta : araç
vazife-i teslim ve tefviz : kendini Allah’a teslim etme ve herşeyini Ona havale etme görevi (bk. s-l-m)
vesait : aracı, araçlar
ziya : ışık
gayetü'l-gàyât : gayelerin gayesi; nihaî gaye, en önemli ve büyük gaye, asıl maksat
aculiyet : acelecilik, sabırsızlık
bâtın : iç
câzibedar : çekici
dane : tohum
ene : ben, benlik duygusu
faaliyet : hareketlilik, sürekli belli işler yapma (bk. f-a-l)
fenâ fillâh makamı : Allah’ın varlığında tamamen yok olma makamı, Onun varlığına dalıp kendinden tamamen vazgeçme makamı (bk. f-n-y)
fıtrat : yaratılış (bk. f-ṭ-r)
gaflet basma : dalgınlık ve dikkatsizlik içinde kendini kaybetme (bk. ğ-f-l)
gayetteki kemâl : hedefteki mükemmellik (bk. k-m-l)
gayr-ı mütenahî : sonu olmayan, nihayetsiz
hakikî : asıl, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
harîs : çok hırslı, açgözlü
istihale : bir hâlden başka hâle geçme, biçim değiştirme
kalbin zahiri : kalbin dışı; kalpteki dünyevî güzelliklere ve nimetlere düşkün olan hisler (bk. ẓ-h-r)
kanun-u tekâmül : ilerleme, mükemmelleşme kanunu (bk. ḳ-n-n; k-m-l)
kibir : büyüklenme (bk. k-b-r)
kuvve : potansiyel; varlığı, gücü ortaya çıkmamış olan
kuvveden fiile geçme : potansiyel halde olan birşeyin fiilen meydana gelmesi, ortaya çıkması
külfet : yük, ağırlık
lâ müdrike : bilinçsiz, sınırsız
lâkayt : duyarsız, ilgisiz
levazımat : birşeyle gerekli ve bağlantılı olan özellikler
mahviyet : kendini hiçe sayma, benlik davasından vazgeçme
makamat : makamlar; mânevî âlemlerde bulunan dereceler
mârifet : Allah’ı bilme ve tanıma (bk. a-r-f)
mâye : maya
muhabbet : sevgi (bk. ḥ-b-b)
muvaffak olma : başarma, başarı kazanma
müheyya etme : hazırlama
mürettep : düzenlenmiş, sıralanmış; belli bir düzen ve sistemle konulmuş
mütenevvi : çeşit çeşit
mütesallib : taşlaşmış, katılaşmış olan
müteşahhıs : belli bir kişilik ve konum kazanmış olan
nefs-i emmâre : insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere sevk eden duygu (bk. n-f-s)
nefs-i faaliyet : faaliyetin kendisi (bk. f-a-l)
nisbeten : göre, kıyaslayarak, oranla (bk. n-s-b)
nispeten : kıyasla, oranla
nüve : çekirdek
sa’y : çalışma, emek harcama
sair : başka
sebeb-i haybet : hayal kırıklığı sebebi
sevk etme : yönlendirme
seyr-i fıtrî : Allah’ın kâinata yerleştirdiği doğal seyir, gidişat (bk. f-ṭ-r)
sülûk : mânevî derecelerde ilerleyerek devam etme; bir tasavvuf şeyhinin mânevî rehberliğinde mânevî yolculuğa çıkma ve bu yolda mesafe kat etme
şedit : çok şiddetli
tahrif etme : değiştirme, bozma
tatbik-i hareket : bir sisteme ve kurala göre hareket etme veya uygulamada bulunma
tazammun etme : içerme, içine alma
tegayyür-ü âlem : dünyanın değişmesi, başkalaşması
tertib : düzen, sistem
tertib-i câli : yapay tertip, düzen
teselsül : zincir; birbirine bağlı, birbiri ile ilgili şeylerin oluşturduğu dizi, sıra, silsile
tevazu : alçak gönüllülük, mütevazı olma
tezayüd etme : ziyadeleşme, artma
ye's : ümitsizlik
zira : çünkü
zîşuur : akıl ve şuur sahibi (bk. ş-a-r)
hakikî : asıl, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
havas : duyular, hisler
ibadet-i kâmile : tam ve mükemmel ibadet (bk. a-b-d; k-m-l)
ibadetullah : Allah’a ibadet etme, Ona kullukta bulunma; emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınma (bk. a-b-d)
icad : yeni birşey var etme, yaratma (bk. v-c-d)
irade : dileme, istek, tercih (bk. r-v-d)
istintak : konuşturma
istişhad : şahit gösterme, şahit tutma, delil olarak gösterme (bk. ş-h-d)
ittikan : sağlamlılık, pürüzsüzlük ve güzellik
ittikan-ı kemâl-i san'at : san’atın mükemmel sağlamlılığı (bk. k-m-l; ṣ-n-a)
lâtife : duygu, his (bk. l-ṭ-f)
lâtife-i Rabbaniye : İlâhî hakikatleri hisseden ve mânevî zevkleri alan his, duygu (bk. l-ṭ-f; r-b-b)
mârifetullah : Allah’ı bilme ve tanıma (bk. a-r-f)
muhabbetullah : Allah sevgisi; Cenâb-ı Hakka duyulan sevgi (bk. ḥ-b-b)
muhtelif : birbirini tutmayan, birbirinden farklı (bk. ḫ-l-f)
muknî : ikna edici; doyurucu
mûnis : canayakın, sevimli
mücehhez : cihazlanmış, donanmış
müşahedetullah : varlıklar üzerinde Allah'ın isim ve sıfatlarının yansımalarını gözlemleme (bk. ş-h-d)
nihayet : son
nokta-i istinad : dayanak noktası (bk. s-n-d)
nur-u hidayet : doğru ve hak yolu gösteren nur, ışık (bk. n-v-r; h-d-y)
saadet-i dareyn : dünya ve âhiret mutluluğu
sadâ-yı semâvî : semâvî ses; yüce ve mukaddes kaynaktan gelen ses (bk. s-m-v)
samimî : içten
sevk etme : gönderme, yöneltme
sikke-i i'câz : mu’cizelik damgası, işareti (bk. a-c-z)
sine : göğüs
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi; İslâmiyet (bk. ş-r-a)
şuur-u küllî : herşeyi anlayabilecek ve kavrayabilecek seviyede çok kapsamlı ve geniş şuur (bk. ş-a-r; k-l-l)
takvâ : güçlü ve mükemmel kulluk (bk. v-ḳ-y)
tazammun etme : içerme, içine alma
tehzip : düzeltme, ıslâh ve terbiye etme
tenmiye : büyütme, geliştirme
tevhid : Allah’ı bir olarak bilme ve ilân etme (bk. v-ḥ-d)
ulvî : yüce, büyük (bk. a-l-v)
vahy-i mahz : tamamıyla Allah’ın vahyi olan, hâlis ve katıksız vahiy (bk. v-ḥ-y
vasıta : araç
vehim : kuruntu, varsayım
vicdan : kalbe ait hislerin mazharı ve aynası
zikir : anma kelimesi veya cümlesi; Cenâb-ı Hakkı anmak için söylenen söz
âli : yüce, yüksek (bk. a-l-v)
altı cihet : altı yön; üst, alt, sağ, sol, ön, arka yönleri
anâsır-ı erbaa : dört temel unsur
bizzarure : ister istemez, zorunlu olarak
burhan : güçlü delil, kanıt
burhan-ı münevver : nurlanmış güçlü delil (bk. n-v-r)
burhan-ı nâtık : konuşan delil
adem-i kemâl : mükemmelliğin bulunmaması (bk. k-m-l)
akide-i tevhid : tevhid inancı; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğuna inanma (bk. v-ḥ-d)
akide-i velediyet : Hıristiyanlık ve Musevîlikte bulunan ve hâşâ Hz. İsâ (a.s.) ile Hz. Üzeyr’in (a.s.) Allah’ın oğlu olduğunu kabul eden bâtıl inanç
aziz : Hıristiyan din adamı
baîd : uzak
bina etme : üzerine kurma, inşâ etme
cây-ı dikkat : dikkat çekici, ilginç
cazibe : çekim gücü
câzibe-i umumiye : genel çekim gücü
cebri nefy : “insan iradesizdir. Yaptığı işlerde mecburdur. Kendi seçme gücü yoktur” şeklindeki iddiayı reddetme; iradesizliği reddetme
cemaat : topluluk (bk. c-m-a)
cüz’î : sınırlı (bk. c-z-e)
cüz-ü lâyetecezzâ : atom; varlıkların bölünemez en küçük yapı taşı (bk. c-z-e)
derece-i kemâl : en yüksek mükemmellik derecesi (bk. k-m-l)
esbab : sebepler
eser-i akıl : akıl eseri, akıl yoluyla yapılmış eser
evliya : Allah’ın sevgili kulları, velîler (bk. v-l-y)
fikr-i ruhbaniyet : Hıristiyanlık dininde Allah ile kullar arasında vasıta olarak ruhbanların bulunması gerektiğine dair düşünce (bk. f-k-r)
gülnar : narçiçeği
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
hüceyrat şehri : küçük hücreciklerden meydana gelen şehir
ihtiyar : irade; dileme, seçme gücü (bk. ḫ-y-r)
ihtiyarî : isteğe bağlı, iradeyle yapılan (bk. ḫ-y-r)
intizam : düzenlilik (bk. n-ẓ-m)
istihale etme : bir hâlden başka hâle geçme
kâinat : evren, yaratılan herşey
kamet : boy, endam
karîb : yakın (bk. ḳ-r-b)
mâden-i nur : nur madeni, kaynağı (bk. n-v-r)
mahiyet : bir varlığın temel özelliği
mâkes-i tecellî : yansıma yeri (bk. c-l-y)
mânâ-yı harfi : harf mânâsı; birşeyin kendisini değil de san’atkârını, ustasını, sahibini bildirip tanıtan mânâsı (bk. a-n-y)
mânâ-yı ismî : birşeyin bizzat kendisine bakan ve kendisini tanıtan mânâsı (bk. a-n-y; s-m-v)
menba-ı feyiz : feyiz kaynağı
meşher-i san’at : san’at eserlerinin sergilendiği yer (bk. ṣ-n-a)
müessir : eseri var eden, yaratan
Müessir-i Hakikî : eseri var eden gerçek özne, Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
Nakşibendî : Buharalı Muhammed Bahaüddin Nakşibendi Hazretleri tarafından kurulan tarikatın adı (bk. bilgiler – Nakşibendîlik)
nazarıyla : gözüyle, bakışıyla (bk. n-ẓ-r)
neşretme : yayma
nispetinde : oranında
rabıta : bağ; tasavvuf yolunda mürîdin dünyaya ait bütün alâkalarını ve ona ait herşeyi kalbinden çıkardıktan sonra gözlerini kapatıp şeyhinin görüntüsünü gözünün önüne getirerek kalbini ona bağlaması
semere-i vahiy : vahyin neticesi, meyvesi (bk. v-ḥ-y)
tahrif : değiştirme, bozma
tavassut : vasıta olma, aracılık etme
vasıta : araç
vazife-i teslim ve tefviz : kendini Allah’a teslim etme ve herşeyini Ona havale etme görevi (bk. s-l-m)
vesait : aracı, araçlar
ziya : ışık
gayetü'l-gàyât : gayelerin gayesi; nihaî gaye, en önemli ve büyük gaye, asıl maksat
aculiyet : acelecilik, sabırsızlık
bâtın : iç
câzibedar : çekici
dane : tohum
ene : ben, benlik duygusu
faaliyet : hareketlilik, sürekli belli işler yapma (bk. f-a-l)
fenâ fillâh makamı : Allah’ın varlığında tamamen yok olma makamı, Onun varlığına dalıp kendinden tamamen vazgeçme makamı (bk. f-n-y)
fıtrat : yaratılış (bk. f-ṭ-r)
gaflet basma : dalgınlık ve dikkatsizlik içinde kendini kaybetme (bk. ğ-f-l)
gayetteki kemâl : hedefteki mükemmellik (bk. k-m-l)
gayr-ı mütenahî : sonu olmayan, nihayetsiz
hakikî : asıl, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
harîs : çok hırslı, açgözlü
istihale : bir hâlden başka hâle geçme, biçim değiştirme
kalbin zahiri : kalbin dışı; kalpteki dünyevî güzelliklere ve nimetlere düşkün olan hisler (bk. ẓ-h-r)
kanun-u tekâmül : ilerleme, mükemmelleşme kanunu (bk. ḳ-n-n; k-m-l)
kibir : büyüklenme (bk. k-b-r)
kuvve : potansiyel; varlığı, gücü ortaya çıkmamış olan
kuvveden fiile geçme : potansiyel halde olan birşeyin fiilen meydana gelmesi, ortaya çıkması
külfet : yük, ağırlık
lâ müdrike : bilinçsiz, sınırsız
lâkayt : duyarsız, ilgisiz
levazımat : birşeyle gerekli ve bağlantılı olan özellikler
mahviyet : kendini hiçe sayma, benlik davasından vazgeçme
makamat : makamlar; mânevî âlemlerde bulunan dereceler
mârifet : Allah’ı bilme ve tanıma (bk. a-r-f)
mâye : maya
muhabbet : sevgi (bk. ḥ-b-b)
muvaffak olma : başarma, başarı kazanma
müheyya etme : hazırlama
mürettep : düzenlenmiş, sıralanmış; belli bir düzen ve sistemle konulmuş
mütenevvi : çeşit çeşit
mütesallib : taşlaşmış, katılaşmış olan
müteşahhıs : belli bir kişilik ve konum kazanmış olan
nefs-i emmâre : insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere sevk eden duygu (bk. n-f-s)
nefs-i faaliyet : faaliyetin kendisi (bk. f-a-l)
nisbeten : göre, kıyaslayarak, oranla (bk. n-s-b)
nispeten : kıyasla, oranla
nüve : çekirdek
sa’y : çalışma, emek harcama
sair : başka
sebeb-i haybet : hayal kırıklığı sebebi
sevk etme : yönlendirme
seyr-i fıtrî : Allah’ın kâinata yerleştirdiği doğal seyir, gidişat (bk. f-ṭ-r)
sülûk : mânevî derecelerde ilerleyerek devam etme; bir tasavvuf şeyhinin mânevî rehberliğinde mânevî yolculuğa çıkma ve bu yolda mesafe kat etme
şedit : çok şiddetli
tahrif etme : değiştirme, bozma
tatbik-i hareket : bir sisteme ve kurala göre hareket etme veya uygulamada bulunma
tazammun etme : içerme, içine alma
tegayyür-ü âlem : dünyanın değişmesi, başkalaşması
tertib : düzen, sistem
tertib-i câli : yapay tertip, düzen
teselsül : zincir; birbirine bağlı, birbiri ile ilgili şeylerin oluşturduğu dizi, sıra, silsile
tevazu : alçak gönüllülük, mütevazı olma
tezayüd etme : ziyadeleşme, artma
ye's : ümitsizlik
zira : çünkü
zîşuur : akıl ve şuur sahibi (bk. ş-a-r)
hakikî : asıl, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
havas : duyular, hisler
ibadet-i kâmile : tam ve mükemmel ibadet (bk. a-b-d; k-m-l)
ibadetullah : Allah’a ibadet etme, Ona kullukta bulunma; emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınma (bk. a-b-d)
icad : yeni birşey var etme, yaratma (bk. v-c-d)
irade : dileme, istek, tercih (bk. r-v-d)
istintak : konuşturma
istişhad : şahit gösterme, şahit tutma, delil olarak gösterme (bk. ş-h-d)
ittikan : sağlamlılık, pürüzsüzlük ve güzellik
ittikan-ı kemâl-i san'at : san’atın mükemmel sağlamlılığı (bk. k-m-l; ṣ-n-a)
lâtife : duygu, his (bk. l-ṭ-f)
lâtife-i Rabbaniye : İlâhî hakikatleri hisseden ve mânevî zevkleri alan his, duygu (bk. l-ṭ-f; r-b-b)
mârifetullah : Allah’ı bilme ve tanıma (bk. a-r-f)
muhabbetullah : Allah sevgisi; Cenâb-ı Hakka duyulan sevgi (bk. ḥ-b-b)
muhtelif : birbirini tutmayan, birbirinden farklı (bk. ḫ-l-f)
muknî : ikna edici; doyurucu
mûnis : canayakın, sevimli
mücehhez : cihazlanmış, donanmış
müşahedetullah : varlıklar üzerinde Allah'ın isim ve sıfatlarının yansımalarını gözlemleme (bk. ş-h-d)
nihayet : son
nokta-i istinad : dayanak noktası (bk. s-n-d)
nur-u hidayet : doğru ve hak yolu gösteren nur, ışık (bk. n-v-r; h-d-y)
saadet-i dareyn : dünya ve âhiret mutluluğu
sadâ-yı semâvî : semâvî ses; yüce ve mukaddes kaynaktan gelen ses (bk. s-m-v)
samimî : içten
sevk etme : gönderme, yöneltme
sikke-i i'câz : mu’cizelik damgası, işareti (bk. a-c-z)
sine : göğüs
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi; İslâmiyet (bk. ş-r-a)
şuur-u küllî : herşeyi anlayabilecek ve kavrayabilecek seviyede çok kapsamlı ve geniş şuur (bk. ş-a-r; k-l-l)
takvâ : güçlü ve mükemmel kulluk (bk. v-ḳ-y)
tazammun etme : içerme, içine alma
tehzip : düzeltme, ıslâh ve terbiye etme
tenmiye : büyütme, geliştirme
tevhid : Allah’ı bir olarak bilme ve ilân etme (bk. v-ḥ-d)
ulvî : yüce, büyük (bk. a-l-v)
vahy-i mahz : tamamıyla Allah’ın vahyi olan, hâlis ve katıksız vahiy (bk. v-ḥ-y
vasıta : araç
vehim : kuruntu, varsayım
vicdan : kalbe ait hislerin mazharı ve aynası
zikir : anma kelimesi veya cümlesi; Cenâb-ı Hakkı anmak için söylenen söz
Eğer icaddaki vasıta hakikî olsaydı ve hakikî tesir verilseydi, hem bir şuur-u küllî verilmek lâzımdı; hem de bizzarure eserde ittikan-ı kemâl-i san’at muhtelif olacaktı. Hâlbuki, en âdiden en âliye, en küçükten en büyüğe ittikan; derece-i kemâlde, mahiyetin kameti nispetindedir. Demek Müessir-i Hakikîden bazı karîb, bazı baîd, kısmen vasıtasız, kısmen vasıta ile, kısmen vesait ile değildir. İnsanın ihtiyarî eserindeki adem-i kemâl, cebri nefy, ihtiyarı ispat eder.
Cây-ı dikkattir ki: Cüz’î bir ihtiyarın tavassutu ile eser-i akıl bir insan şehri, intizamca semere-i vahiy bir arı kovanındaki cemaate yetişmez. Ve arıların meşher-i san’atı bir petek hüceyrat şehri, bir nar ve gülnardan intizamca geridir. Demek kâinattaki câzibe-i umumiye hangi kalemden akmışsa, cüz-ü lâyetecezzâdaki küçücük cazibeler o kalemin noktalarıdır.
İslâmiyet der: 1 لاَ خَالِقَ اِلاَّ هُوَ; hem vesait ve esbabı, müessir-i hakikî olarak kabul etmez. Vasıtaya mânâ-yı harfi nazarıyla bakar. Akide-i tevhid ve vazife-i teslim ve tefviz öyle ister. Tahrif sebebiyle şimdiki Hıristiyanlık esbab ve vesaiti müessir bilir, mânâ-yı ismî nazarıyla bakar. Akide-i velediyet ve fikr-i ruhbaniyet öyle ister, öyle sevk eder. Onlar azizlerine mânâ-yı ismiyle birer menba-ı feyiz ve güneşin ziyasından bir fikre göre istihale etmiş lâmbanın nuru gibi birer mâden-i nur nazarıyla bakıyorlar. Biz ise evliyaya mânâ-yı harfiyle, yani ayine güneşin ziyasını neşrettiği gibi birer mâkes-i tecellî nazarıyla bakıyoruz. HAŞİYE
Bu sırdandır ki bizde sülûk tevazudan başlar, mahviyetten geçer, fenâ fillâh makamını görür, gayr-ı mütenahi makamatta sülûke başlar. Ene ve nefs-i emmare kibriyle, gururuyla söner. Hakikî Hıristiyanlık değil, belki tahrif ve felsefe ile sarsılmış Hıristiyanda “ene” levazımatıyla kuvvetleşir. Enesi kuvvetli, müteşahhıs, rütbeli makam sahibi bir adam Hıristiyan olsa mütesallib olur. Fakat Müslüman olsa lâkayt olur.
Cây-ı dikkattir ki: Cüz’î bir ihtiyarın tavassutu ile eser-i akıl bir insan şehri, intizamca semere-i vahiy bir arı kovanındaki cemaate yetişmez. Ve arıların meşher-i san’atı bir petek hüceyrat şehri, bir nar ve gülnardan intizamca geridir. Demek kâinattaki câzibe-i umumiye hangi kalemden akmışsa, cüz-ü lâyetecezzâdaki küçücük cazibeler o kalemin noktalarıdır.
İslâmiyet der: 1 لاَ خَالِقَ اِلاَّ هُوَ; hem vesait ve esbabı, müessir-i hakikî olarak kabul etmez. Vasıtaya mânâ-yı harfi nazarıyla bakar. Akide-i tevhid ve vazife-i teslim ve tefviz öyle ister. Tahrif sebebiyle şimdiki Hıristiyanlık esbab ve vesaiti müessir bilir, mânâ-yı ismî nazarıyla bakar. Akide-i velediyet ve fikr-i ruhbaniyet öyle ister, öyle sevk eder. Onlar azizlerine mânâ-yı ismiyle birer menba-ı feyiz ve güneşin ziyasından bir fikre göre istihale etmiş lâmbanın nuru gibi birer mâden-i nur nazarıyla bakıyorlar. Biz ise evliyaya mânâ-yı harfiyle, yani ayine güneşin ziyasını neşrettiği gibi birer mâkes-i tecellî nazarıyla bakıyoruz. HAŞİYE
Bu sırdandır ki bizde sülûk tevazudan başlar, mahviyetten geçer, fenâ fillâh makamını görür, gayr-ı mütenahi makamatta sülûke başlar. Ene ve nefs-i emmare kibriyle, gururuyla söner. Hakikî Hıristiyanlık değil, belki tahrif ve felsefe ile sarsılmış Hıristiyanda “ene” levazımatıyla kuvvetleşir. Enesi kuvvetli, müteşahhıs, rütbeli makam sahibi bir adam Hıristiyan olsa mütesallib olur. Fakat Müslüman olsa lâkayt olur.
• • •
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:
1 : Ondan başka hiçbir Yaratıcı yoktur.
HAŞİYE : Nakşibendi rabıtası bu sırra bina edilmiştir.
HAŞİYE : Nakşibendi rabıtası bu sırra bina edilmiştir.
Bölümler
- Arabî Hutbe-i Şâmiye’nin Mukaddemesi
- Arabî Hutbe-i Şâmiye Eserinin Tercümesi
- Altı Hastalık, Birinci Kelime
- Altı Hastalık, İkinci Kelime
- Altı Hastalık, Üçüncü Kelime
- Altı Hastalık, Dördüncü Kelime
- Altı Hastalık, Beşinci Kelime
- Altı Hastalık, Altıncı Kelime
- Teşhisü’l-İllet
- Reddü’l-Evham
- Kahraman Askerlerimize
- Asakire Hitap
- Cemiyetlere İhtar-ı Mühim
- Sûre-i İhlâs’ın Bir Remzi
Lügatler :
âdi : basit, sıradan
âli : yüce, yüksek (bk. a-l-v)
altı cihet : altı yön; üst, alt, sağ, sol, ön, arka yönleri
anâsır-ı erbaa : dört temel unsur
bizzarure : ister istemez, zorunlu olarak
burhan : güçlü delil, kanıt
burhan-ı münevver : nurlanmış güçlü delil (bk. n-v-r)
burhan-ı nâtık : konuşan delil
adem-i kemâl : mükemmelliğin bulunmaması (bk. k-m-l)
akide-i tevhid : tevhid inancı; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğuna inanma (bk. v-ḥ-d)
akide-i velediyet : Hıristiyanlık ve Musevîlikte bulunan ve hâşâ Hz. İsâ (a.s.) ile Hz. Üzeyr’in (a.s.) Allah’ın oğlu olduğunu kabul eden bâtıl inanç
aziz : Hıristiyan din adamı
baîd : uzak
bina etme : üzerine kurma, inşâ etme
cây-ı dikkat : dikkat çekici, ilginç
cazibe : çekim gücü
câzibe-i umumiye : genel çekim gücü
cebri nefy : “insan iradesizdir. Yaptığı işlerde mecburdur. Kendi seçme gücü yoktur” şeklindeki iddiayı reddetme; iradesizliği reddetme
cemaat : topluluk (bk. c-m-a)
cüz’î : sınırlı (bk. c-z-e)
cüz-ü lâyetecezzâ : atom; varlıkların bölünemez en küçük yapı taşı (bk. c-z-e)
derece-i kemâl : en yüksek mükemmellik derecesi (bk. k-m-l)
esbab : sebepler
eser-i akıl : akıl eseri, akıl yoluyla yapılmış eser
evliya : Allah’ın sevgili kulları, velîler (bk. v-l-y)
fikr-i ruhbaniyet : Hıristiyanlık dininde Allah ile kullar arasında vasıta olarak ruhbanların bulunması gerektiğine dair düşünce (bk. f-k-r)
gülnar : narçiçeği
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
hüceyrat şehri : küçük hücreciklerden meydana gelen şehir
ihtiyar : irade; dileme, seçme gücü (bk. ḫ-y-r)
ihtiyarî : isteğe bağlı, iradeyle yapılan (bk. ḫ-y-r)
intizam : düzenlilik (bk. n-ẓ-m)
istihale etme : bir hâlden başka hâle geçme
kâinat : evren, yaratılan herşey
kamet : boy, endam
karîb : yakın (bk. ḳ-r-b)
mâden-i nur : nur madeni, kaynağı (bk. n-v-r)
mahiyet : bir varlığın temel özelliği
mâkes-i tecellî : yansıma yeri (bk. c-l-y)
mânâ-yı harfi : harf mânâsı; birşeyin kendisini değil de san’atkârını, ustasını, sahibini bildirip tanıtan mânâsı (bk. a-n-y)
mânâ-yı ismî : birşeyin bizzat kendisine bakan ve kendisini tanıtan mânâsı (bk. a-n-y; s-m-v)
menba-ı feyiz : feyiz kaynağı
meşher-i san’at : san’at eserlerinin sergilendiği yer (bk. ṣ-n-a)
müessir : eseri var eden, yaratan
Müessir-i Hakikî : eseri var eden gerçek özne, Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
Nakşibendî : Buharalı Muhammed Bahaüddin Nakşibendi Hazretleri tarafından kurulan tarikatın adı (bk. bilgiler – Nakşibendîlik)
nazarıyla : gözüyle, bakışıyla (bk. n-ẓ-r)
neşretme : yayma
nispetinde : oranında
rabıta : bağ; tasavvuf yolunda mürîdin dünyaya ait bütün alâkalarını ve ona ait herşeyi kalbinden çıkardıktan sonra gözlerini kapatıp şeyhinin görüntüsünü gözünün önüne getirerek kalbini ona bağlaması
semere-i vahiy : vahyin neticesi, meyvesi (bk. v-ḥ-y)
tahrif : değiştirme, bozma
tavassut : vasıta olma, aracılık etme
vasıta : araç
vazife-i teslim ve tefviz : kendini Allah’a teslim etme ve herşeyini Ona havale etme görevi (bk. s-l-m)
vesait : aracı, araçlar
ziya : ışık
gayetü'l-gàyât : gayelerin gayesi; nihaî gaye, en önemli ve büyük gaye, asıl maksat
aculiyet : acelecilik, sabırsızlık
bâtın : iç
câzibedar : çekici
dane : tohum
ene : ben, benlik duygusu
faaliyet : hareketlilik, sürekli belli işler yapma (bk. f-a-l)
fenâ fillâh makamı : Allah’ın varlığında tamamen yok olma makamı, Onun varlığına dalıp kendinden tamamen vazgeçme makamı (bk. f-n-y)
fıtrat : yaratılış (bk. f-ṭ-r)
gaflet basma : dalgınlık ve dikkatsizlik içinde kendini kaybetme (bk. ğ-f-l)
gayetteki kemâl : hedefteki mükemmellik (bk. k-m-l)
gayr-ı mütenahî : sonu olmayan, nihayetsiz
hakikî : asıl, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
harîs : çok hırslı, açgözlü
istihale : bir hâlden başka hâle geçme, biçim değiştirme
kalbin zahiri : kalbin dışı; kalpteki dünyevî güzelliklere ve nimetlere düşkün olan hisler (bk. ẓ-h-r)
kanun-u tekâmül : ilerleme, mükemmelleşme kanunu (bk. ḳ-n-n; k-m-l)
kibir : büyüklenme (bk. k-b-r)
kuvve : potansiyel; varlığı, gücü ortaya çıkmamış olan
kuvveden fiile geçme : potansiyel halde olan birşeyin fiilen meydana gelmesi, ortaya çıkması
külfet : yük, ağırlık
lâ müdrike : bilinçsiz, sınırsız
lâkayt : duyarsız, ilgisiz
levazımat : birşeyle gerekli ve bağlantılı olan özellikler
mahviyet : kendini hiçe sayma, benlik davasından vazgeçme
makamat : makamlar; mânevî âlemlerde bulunan dereceler
mârifet : Allah’ı bilme ve tanıma (bk. a-r-f)
mâye : maya
muhabbet : sevgi (bk. ḥ-b-b)
muvaffak olma : başarma, başarı kazanma
müheyya etme : hazırlama
mürettep : düzenlenmiş, sıralanmış; belli bir düzen ve sistemle konulmuş
mütenevvi : çeşit çeşit
mütesallib : taşlaşmış, katılaşmış olan
müteşahhıs : belli bir kişilik ve konum kazanmış olan
nefs-i emmâre : insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere sevk eden duygu (bk. n-f-s)
nefs-i faaliyet : faaliyetin kendisi (bk. f-a-l)
nisbeten : göre, kıyaslayarak, oranla (bk. n-s-b)
nispeten : kıyasla, oranla
nüve : çekirdek
sa’y : çalışma, emek harcama
sair : başka
sebeb-i haybet : hayal kırıklığı sebebi
sevk etme : yönlendirme
seyr-i fıtrî : Allah’ın kâinata yerleştirdiği doğal seyir, gidişat (bk. f-ṭ-r)
sülûk : mânevî derecelerde ilerleyerek devam etme; bir tasavvuf şeyhinin mânevî rehberliğinde mânevî yolculuğa çıkma ve bu yolda mesafe kat etme
şedit : çok şiddetli
tahrif etme : değiştirme, bozma
tatbik-i hareket : bir sisteme ve kurala göre hareket etme veya uygulamada bulunma
tazammun etme : içerme, içine alma
tegayyür-ü âlem : dünyanın değişmesi, başkalaşması
tertib : düzen, sistem
tertib-i câli : yapay tertip, düzen
teselsül : zincir; birbirine bağlı, birbiri ile ilgili şeylerin oluşturduğu dizi, sıra, silsile
tevazu : alçak gönüllülük, mütevazı olma
tezayüd etme : ziyadeleşme, artma
ye's : ümitsizlik
zira : çünkü
zîşuur : akıl ve şuur sahibi (bk. ş-a-r)
hakikî : asıl, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
havas : duyular, hisler
ibadet-i kâmile : tam ve mükemmel ibadet (bk. a-b-d; k-m-l)
ibadetullah : Allah’a ibadet etme, Ona kullukta bulunma; emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınma (bk. a-b-d)
icad : yeni birşey var etme, yaratma (bk. v-c-d)
irade : dileme, istek, tercih (bk. r-v-d)
istintak : konuşturma
istişhad : şahit gösterme, şahit tutma, delil olarak gösterme (bk. ş-h-d)
ittikan : sağlamlılık, pürüzsüzlük ve güzellik
ittikan-ı kemâl-i san'at : san’atın mükemmel sağlamlılığı (bk. k-m-l; ṣ-n-a)
lâtife : duygu, his (bk. l-ṭ-f)
lâtife-i Rabbaniye : İlâhî hakikatleri hisseden ve mânevî zevkleri alan his, duygu (bk. l-ṭ-f; r-b-b)
mârifetullah : Allah’ı bilme ve tanıma (bk. a-r-f)
muhabbetullah : Allah sevgisi; Cenâb-ı Hakka duyulan sevgi (bk. ḥ-b-b)
muhtelif : birbirini tutmayan, birbirinden farklı (bk. ḫ-l-f)
muknî : ikna edici; doyurucu
mûnis : canayakın, sevimli
mücehhez : cihazlanmış, donanmış
müşahedetullah : varlıklar üzerinde Allah'ın isim ve sıfatlarının yansımalarını gözlemleme (bk. ş-h-d)
nihayet : son
nokta-i istinad : dayanak noktası (bk. s-n-d)
nur-u hidayet : doğru ve hak yolu gösteren nur, ışık (bk. n-v-r; h-d-y)
saadet-i dareyn : dünya ve âhiret mutluluğu
sadâ-yı semâvî : semâvî ses; yüce ve mukaddes kaynaktan gelen ses (bk. s-m-v)
samimî : içten
sevk etme : gönderme, yöneltme
sikke-i i'câz : mu’cizelik damgası, işareti (bk. a-c-z)
sine : göğüs
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi; İslâmiyet (bk. ş-r-a)
şuur-u küllî : herşeyi anlayabilecek ve kavrayabilecek seviyede çok kapsamlı ve geniş şuur (bk. ş-a-r; k-l-l)
takvâ : güçlü ve mükemmel kulluk (bk. v-ḳ-y)
tazammun etme : içerme, içine alma
tehzip : düzeltme, ıslâh ve terbiye etme
tenmiye : büyütme, geliştirme
tevhid : Allah’ı bir olarak bilme ve ilân etme (bk. v-ḥ-d)
ulvî : yüce, büyük (bk. a-l-v)
vahy-i mahz : tamamıyla Allah’ın vahyi olan, hâlis ve katıksız vahiy (bk. v-ḥ-y
vasıta : araç
vehim : kuruntu, varsayım
vicdan : kalbe ait hislerin mazharı ve aynası
zikir : anma kelimesi veya cümlesi; Cenâb-ı Hakkı anmak için söylenen söz
âli : yüce, yüksek (bk. a-l-v)
altı cihet : altı yön; üst, alt, sağ, sol, ön, arka yönleri
anâsır-ı erbaa : dört temel unsur
bizzarure : ister istemez, zorunlu olarak
burhan : güçlü delil, kanıt
burhan-ı münevver : nurlanmış güçlü delil (bk. n-v-r)
burhan-ı nâtık : konuşan delil
adem-i kemâl : mükemmelliğin bulunmaması (bk. k-m-l)
akide-i tevhid : tevhid inancı; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğuna inanma (bk. v-ḥ-d)
akide-i velediyet : Hıristiyanlık ve Musevîlikte bulunan ve hâşâ Hz. İsâ (a.s.) ile Hz. Üzeyr’in (a.s.) Allah’ın oğlu olduğunu kabul eden bâtıl inanç
aziz : Hıristiyan din adamı
baîd : uzak
bina etme : üzerine kurma, inşâ etme
cây-ı dikkat : dikkat çekici, ilginç
cazibe : çekim gücü
câzibe-i umumiye : genel çekim gücü
cebri nefy : “insan iradesizdir. Yaptığı işlerde mecburdur. Kendi seçme gücü yoktur” şeklindeki iddiayı reddetme; iradesizliği reddetme
cemaat : topluluk (bk. c-m-a)
cüz’î : sınırlı (bk. c-z-e)
cüz-ü lâyetecezzâ : atom; varlıkların bölünemez en küçük yapı taşı (bk. c-z-e)
derece-i kemâl : en yüksek mükemmellik derecesi (bk. k-m-l)
esbab : sebepler
eser-i akıl : akıl eseri, akıl yoluyla yapılmış eser
evliya : Allah’ın sevgili kulları, velîler (bk. v-l-y)
fikr-i ruhbaniyet : Hıristiyanlık dininde Allah ile kullar arasında vasıta olarak ruhbanların bulunması gerektiğine dair düşünce (bk. f-k-r)
gülnar : narçiçeği
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
hüceyrat şehri : küçük hücreciklerden meydana gelen şehir
ihtiyar : irade; dileme, seçme gücü (bk. ḫ-y-r)
ihtiyarî : isteğe bağlı, iradeyle yapılan (bk. ḫ-y-r)
intizam : düzenlilik (bk. n-ẓ-m)
istihale etme : bir hâlden başka hâle geçme
kâinat : evren, yaratılan herşey
kamet : boy, endam
karîb : yakın (bk. ḳ-r-b)
mâden-i nur : nur madeni, kaynağı (bk. n-v-r)
mahiyet : bir varlığın temel özelliği
mâkes-i tecellî : yansıma yeri (bk. c-l-y)
mânâ-yı harfi : harf mânâsı; birşeyin kendisini değil de san’atkârını, ustasını, sahibini bildirip tanıtan mânâsı (bk. a-n-y)
mânâ-yı ismî : birşeyin bizzat kendisine bakan ve kendisini tanıtan mânâsı (bk. a-n-y; s-m-v)
menba-ı feyiz : feyiz kaynağı
meşher-i san’at : san’at eserlerinin sergilendiği yer (bk. ṣ-n-a)
müessir : eseri var eden, yaratan
Müessir-i Hakikî : eseri var eden gerçek özne, Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
Nakşibendî : Buharalı Muhammed Bahaüddin Nakşibendi Hazretleri tarafından kurulan tarikatın adı (bk. bilgiler – Nakşibendîlik)
nazarıyla : gözüyle, bakışıyla (bk. n-ẓ-r)
neşretme : yayma
nispetinde : oranında
rabıta : bağ; tasavvuf yolunda mürîdin dünyaya ait bütün alâkalarını ve ona ait herşeyi kalbinden çıkardıktan sonra gözlerini kapatıp şeyhinin görüntüsünü gözünün önüne getirerek kalbini ona bağlaması
semere-i vahiy : vahyin neticesi, meyvesi (bk. v-ḥ-y)
tahrif : değiştirme, bozma
tavassut : vasıta olma, aracılık etme
vasıta : araç
vazife-i teslim ve tefviz : kendini Allah’a teslim etme ve herşeyini Ona havale etme görevi (bk. s-l-m)
vesait : aracı, araçlar
ziya : ışık
gayetü'l-gàyât : gayelerin gayesi; nihaî gaye, en önemli ve büyük gaye, asıl maksat
aculiyet : acelecilik, sabırsızlık
bâtın : iç
câzibedar : çekici
dane : tohum
ene : ben, benlik duygusu
faaliyet : hareketlilik, sürekli belli işler yapma (bk. f-a-l)
fenâ fillâh makamı : Allah’ın varlığında tamamen yok olma makamı, Onun varlığına dalıp kendinden tamamen vazgeçme makamı (bk. f-n-y)
fıtrat : yaratılış (bk. f-ṭ-r)
gaflet basma : dalgınlık ve dikkatsizlik içinde kendini kaybetme (bk. ğ-f-l)
gayetteki kemâl : hedefteki mükemmellik (bk. k-m-l)
gayr-ı mütenahî : sonu olmayan, nihayetsiz
hakikî : asıl, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
harîs : çok hırslı, açgözlü
istihale : bir hâlden başka hâle geçme, biçim değiştirme
kalbin zahiri : kalbin dışı; kalpteki dünyevî güzelliklere ve nimetlere düşkün olan hisler (bk. ẓ-h-r)
kanun-u tekâmül : ilerleme, mükemmelleşme kanunu (bk. ḳ-n-n; k-m-l)
kibir : büyüklenme (bk. k-b-r)
kuvve : potansiyel; varlığı, gücü ortaya çıkmamış olan
kuvveden fiile geçme : potansiyel halde olan birşeyin fiilen meydana gelmesi, ortaya çıkması
külfet : yük, ağırlık
lâ müdrike : bilinçsiz, sınırsız
lâkayt : duyarsız, ilgisiz
levazımat : birşeyle gerekli ve bağlantılı olan özellikler
mahviyet : kendini hiçe sayma, benlik davasından vazgeçme
makamat : makamlar; mânevî âlemlerde bulunan dereceler
mârifet : Allah’ı bilme ve tanıma (bk. a-r-f)
mâye : maya
muhabbet : sevgi (bk. ḥ-b-b)
muvaffak olma : başarma, başarı kazanma
müheyya etme : hazırlama
mürettep : düzenlenmiş, sıralanmış; belli bir düzen ve sistemle konulmuş
mütenevvi : çeşit çeşit
mütesallib : taşlaşmış, katılaşmış olan
müteşahhıs : belli bir kişilik ve konum kazanmış olan
nefs-i emmâre : insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere sevk eden duygu (bk. n-f-s)
nefs-i faaliyet : faaliyetin kendisi (bk. f-a-l)
nisbeten : göre, kıyaslayarak, oranla (bk. n-s-b)
nispeten : kıyasla, oranla
nüve : çekirdek
sa’y : çalışma, emek harcama
sair : başka
sebeb-i haybet : hayal kırıklığı sebebi
sevk etme : yönlendirme
seyr-i fıtrî : Allah’ın kâinata yerleştirdiği doğal seyir, gidişat (bk. f-ṭ-r)
sülûk : mânevî derecelerde ilerleyerek devam etme; bir tasavvuf şeyhinin mânevî rehberliğinde mânevî yolculuğa çıkma ve bu yolda mesafe kat etme
şedit : çok şiddetli
tahrif etme : değiştirme, bozma
tatbik-i hareket : bir sisteme ve kurala göre hareket etme veya uygulamada bulunma
tazammun etme : içerme, içine alma
tegayyür-ü âlem : dünyanın değişmesi, başkalaşması
tertib : düzen, sistem
tertib-i câli : yapay tertip, düzen
teselsül : zincir; birbirine bağlı, birbiri ile ilgili şeylerin oluşturduğu dizi, sıra, silsile
tevazu : alçak gönüllülük, mütevazı olma
tezayüd etme : ziyadeleşme, artma
ye's : ümitsizlik
zira : çünkü
zîşuur : akıl ve şuur sahibi (bk. ş-a-r)
hakikî : asıl, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
havas : duyular, hisler
ibadet-i kâmile : tam ve mükemmel ibadet (bk. a-b-d; k-m-l)
ibadetullah : Allah’a ibadet etme, Ona kullukta bulunma; emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınma (bk. a-b-d)
icad : yeni birşey var etme, yaratma (bk. v-c-d)
irade : dileme, istek, tercih (bk. r-v-d)
istintak : konuşturma
istişhad : şahit gösterme, şahit tutma, delil olarak gösterme (bk. ş-h-d)
ittikan : sağlamlılık, pürüzsüzlük ve güzellik
ittikan-ı kemâl-i san'at : san’atın mükemmel sağlamlılığı (bk. k-m-l; ṣ-n-a)
lâtife : duygu, his (bk. l-ṭ-f)
lâtife-i Rabbaniye : İlâhî hakikatleri hisseden ve mânevî zevkleri alan his, duygu (bk. l-ṭ-f; r-b-b)
mârifetullah : Allah’ı bilme ve tanıma (bk. a-r-f)
muhabbetullah : Allah sevgisi; Cenâb-ı Hakka duyulan sevgi (bk. ḥ-b-b)
muhtelif : birbirini tutmayan, birbirinden farklı (bk. ḫ-l-f)
muknî : ikna edici; doyurucu
mûnis : canayakın, sevimli
mücehhez : cihazlanmış, donanmış
müşahedetullah : varlıklar üzerinde Allah'ın isim ve sıfatlarının yansımalarını gözlemleme (bk. ş-h-d)
nihayet : son
nokta-i istinad : dayanak noktası (bk. s-n-d)
nur-u hidayet : doğru ve hak yolu gösteren nur, ışık (bk. n-v-r; h-d-y)
saadet-i dareyn : dünya ve âhiret mutluluğu
sadâ-yı semâvî : semâvî ses; yüce ve mukaddes kaynaktan gelen ses (bk. s-m-v)
samimî : içten
sevk etme : gönderme, yöneltme
sikke-i i'câz : mu’cizelik damgası, işareti (bk. a-c-z)
sine : göğüs
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi; İslâmiyet (bk. ş-r-a)
şuur-u küllî : herşeyi anlayabilecek ve kavrayabilecek seviyede çok kapsamlı ve geniş şuur (bk. ş-a-r; k-l-l)
takvâ : güçlü ve mükemmel kulluk (bk. v-ḳ-y)
tazammun etme : içerme, içine alma
tehzip : düzeltme, ıslâh ve terbiye etme
tenmiye : büyütme, geliştirme
tevhid : Allah’ı bir olarak bilme ve ilân etme (bk. v-ḥ-d)
ulvî : yüce, büyük (bk. a-l-v)
vahy-i mahz : tamamıyla Allah’ın vahyi olan, hâlis ve katıksız vahiy (bk. v-ḥ-y
vasıta : araç
vehim : kuruntu, varsayım
vicdan : kalbe ait hislerin mazharı ve aynası
zikir : anma kelimesi veya cümlesi; Cenâb-ı Hakkı anmak için söylenen söz