Kuvveden fiile geçmek olan faaliyetteki şedit ve mütenevvi lezzet, tegayyür-ü âlemin mâyesi ve kanun-u tekâmülün nüvesidir. Zindandan bostana çıkmak, daneden sümbüle geçmek, aynı lezzettir. Faaliyet istihaleyi tazammun etse, lezzet tezayüd ederek taşar. Vazifedeki külfeti taşıttıran o taddır. Zîşuura nispeten gayetteki kemâl ne kadar câzibedarsa, “lâ müdrike”ye nispeten nefs-i faaliyet öyle de cazibedardır, sa’ye sevk eder. Bu sırdandır ki, rahat zahmettir, zahmet rahattır.
• • •

Hırs ile aculiyet, sebeb-i haybettir. Zira mürettep basamaklar gibi fıtrattaki tertibe, teselsüle tatbik-i hareket etmediğinden, harîs muvaffak olamaz. Olsa da, tertib-i câlisi bir basamak kadar seyr-i fıtrîden kısa olduğundan, ye’se düşüp gaflet bastıktan sonra kapı açılır. Allah kalbin bâtınını iman ve mârifet ve muhabbeti için yaratmıştır. Kalbin zahirini sair şeylere müheyya etmiştir. Cinayetkâr hırs kalbi deler, sanemleri içine idhal eder. Allah darılır, maksudunun aksiyle mücazat eder.
• • •

Hırs cihetiyle, siyaset efkârını İslâmiyet akaidinin yerlerine kadar isal eden herifler, şan ve şeref değil, belki şeyn ve şenaate mazhar oldular. Nefsânî aşklardaki felâketler, haybetler bu sırdandır. O çeşit âşıkların bütün divanları birer feryad-ı matemdir.

Gece kalben nevmi merak edersin, bakiyesini de kaçırıp uyanık kalırsın.

İki dilenci: biri musırr-ı muhteris, biri müstağnî-i muhteriz. İkincisine vermeyi daha ziyade arzu etmekliğin, şu geniş kanunun bir nümunesidir.
• • •
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

akaid : akideler, inançlar; İslâmın imanla ilgili meseleleri ve hüküm-leri
akaid-i imaniye : imanî meseleler; inançla ilgili konular (bk. e-m-n)
bakiye : geriye kalan, sonrası
beyanat : açıklamalar (bk. b-y-n)
bîtaraf : tarafsız
bîtarafane : tarafsız bir şekilde
cerbeze : hakkı bâtıl, bâtılı hak gös-terecek derecedeki aldatıcı zekâ
cihet : yön
cinayetkâr : cinayet işleyen, kural ve kanunları hiçe sayarak hareket eden
divan : klasik Türk edebiyatı şairleri-nin şiirlerinin toplandığı kitap
efkâr : fikirler (bk. f-k-r)
feryad-ı matem : matem hâlinde derin üzüntülerin bağırıp çağırarak dile getirilmesi
hakikat : gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
haybet : kaybetme, mahrumiyet, umduğunu bulamama
hüsn-ü zan : başkaları hakkında güzel düşünce (bk. ḥ-s-n)
idhal etme : dahil etme, içine alma
iltizam : gerekli görme, taraftar ol-ma, sarılma
imtisal : emre uyma, yerine getirme (bk. m-s̱-l)
insaf : merhamet ve adalet dairesin-de hareket
isal etme : eriştirme, ulaştırma
istihdam etme : çalıştırma, kullan-ma
istinad etme : dayanma (bk. s-n-d)
iz’an : anlayış, kavrayış, ferâset
maksud : istenen, kastedilen, he-deflenen (bk. ḳ-ṣ-d)
maraz : hastalık
mazhar olma : ayna olma; belli bir özelliği üzerinde taşıma (bk. ẓ-h-r)
mesail-i diniye : dinî meseleler, ko-nular
muhakeme : akıl yürütüp doğru bir netice elde edebilme, tartma, de-ğerlendirme (bk. ḥ-k-m)
musırr-ı muhteris : hırslı bir şekilde ısrar eden; ihtiraslı ve hırslı bir şe-kilde ısrarla isteyen
musibet : belâ, dert, felâket
muvakkat : geçici
mücazat etme : cezalandırma, birşeyin karşılığını verme
mühtedî : sonradan hidâyete eren, doğru ve hak yolu kabul eden (bk. h-d-y)
müspet : olumlu, artı değeri olan
müstağnî-i muhteriz : gözütok davranıp istemekten çekinen; başkalarından yardım istemekten sakınıp çekinen (bk. ğ-n-y)
müşevvik : teşvik eden
nefsânî : nefsin hoşuna gider şekil-de (bk. n-f-s)
nevm : uyku
nuranî : aydın, nur ve ışık saçan (bk. n-v-r)
nümune : örnek, misâl
rendeçleme : parlatma
sanem : put
şenaat : kötülük, alçaklık
şeyn : çirkin, kötü, fena
tahrip etme : yıkıp bozma, yok et-me
tasdik : doğrulama, kabul etme (bk. ṣ-d-ḳ)
temâşâ etme : bakma, seyretme, gözlem yapma
tenkit : eleştiri
tenmiye ve takviye etme : geliştir-me ve güçlendirme
teslim : itirazsız kabul etme, benim-seme
timsal : görüntü, yansıma (bk. m-s̱-l)
zaman-ı tereddüt ve evham : in-sanların şüpheye düştüğü ve ku-runtulara kapıldığı dönem
ziyade : fazla
aculiyet : acelecilik, sabırsızlık
bâtın : iç
câzibedar : çekici
dane : tohum
ene : ben, benlik duygusu
faaliyet : hareketlilik, sürekli belli işler yapma (bk. f-a-l)
fenâ fillâh makamı : Allah’ın varlığında tamamen yok olma makamı, Onun varlığına dalıp kendinden tamamen vazgeçme makamı (bk. f-n-y)
fıtrat : yaratılış (bk. f-ṭ-r)
gaflet basma : dalgınlık ve dikkatsizlik içinde kendini kaybetme (bk. ğ-f-l)
gayetteki kemâl : hedefteki mükemmellik (bk. k-m-l)
gayr-ı mütenahî : sonu olmayan, nihayetsiz
hakikî : asıl, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
harîs : çok hırslı, açgözlü
istihale : bir hâlden başka hâle geçme, biçim değiştirme
kalbin zahiri : kalbin dışı; kalpteki dünyevî güzelliklere ve nimetlere düşkün olan hisler (bk. ẓ-h-r)
kanun-u tekâmül : ilerleme, mükemmelleşme kanunu (bk. ḳ-n-n; k-m-l)
kibir : büyüklenme (bk. k-b-r)
kuvve : potansiyel; varlığı, gücü ortaya çıkmamış olan
kuvveden fiile geçme : potansiyel halde olan birşeyin fiilen meydana gelmesi, ortaya çıkması
külfet : yük, ağırlık
lâ müdrike : bilinçsiz, sınırsız
lâkayt : duyarsız, ilgisiz
levazımat : birşeyle gerekli ve bağlantılı olan özellikler
mahviyet : kendini hiçe sayma, benlik davasından vazgeçme
makamat : makamlar; mânevî âlemlerde bulunan dereceler
mârifet : Allah’ı bilme ve tanıma (bk. a-r-f)
mâye : maya
muhabbet : sevgi (bk. ḥ-b-b)
muvaffak olma : başarma, başarı kazanma
müheyya etme : hazırlama
mürettep : düzenlenmiş, sıralanmış; belli bir düzen ve sistemle konulmuş
mütenevvi : çeşit çeşit
mütesallib : taşlaşmış, katılaşmış olan
müteşahhıs : belli bir kişilik ve konum kazanmış olan
nefs-i emmâre : insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere sevk eden duygu (bk. n-f-s)
nefs-i faaliyet : faaliyetin kendisi (bk. f-a-l)
nisbeten : göre, kıyaslayarak, oranla (bk. n-s-b)
nispeten : kıyasla, oranla
nüve : çekirdek
sa’y : çalışma, emek harcama
sair : başka
sebeb-i haybet : hayal kırıklığı sebebi
sevk etme : yönlendirme
seyr-i fıtrî : Allah’ın kâinata yerleştirdiği doğal seyir, gidişat (bk. f-ṭ-r)
sülûk : mânevî derecelerde ilerleyerek devam etme; bir tasavvuf şeyhinin mânevî rehberliğinde mânevî yolculuğa çıkma ve bu yolda mesafe kat etme
şedit : çok şiddetli
tahrif etme : değiştirme, bozma
tatbik-i hareket : bir sisteme ve kurala göre hareket etme veya uygulamada bulunma
tazammun etme : içerme, içine alma
tegayyür-ü âlem : dünyanın değişmesi, başkalaşması
tertib : düzen, sistem
tertib-i câli : yapay tertip, düzen
teselsül : zincir; birbirine bağlı, birbiri ile ilgili şeylerin oluşturduğu dizi, sıra, silsile
tevazu : alçak gönüllülük, mütevazı olma
tezayüd etme : ziyadeleşme, artma
ye's : ümitsizlik
zira : çünkü
zîşuur : akıl ve şuur sahibi (bk. ş-a-r)
Yükleniyor...