- وَاِذَا قِيلَ لَهُمْ لاَ تُفْسِدُوا فِى اْلاَرْضِ قَالُوا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ
أَلآَ اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلَكِنْ لاَ يَشْعُرُونَ
1

Bu âyetin evvelki âyetle veçh-i irtibatı: Vakta ki, münafıkların nifakından neş’et eden cinayetlerinin birincisini teşkil eden, nefislerine zulmetmekle hukukullaha tecavüzleri olan cinayet zikredildikten sonra mezkûr cinayetlerinin ikincisini teşkil eden hukuk-u ibâda tecavüz etmekle aralarına fesat ilka etmek cinayetleri dahi mevki-i münasipte zikredilmiştir.

Sonra 2 وَاِذَا قِيلَ cümlesi münafıkların kıssasına ve hikâyesine dahil olduğu cihetle 3 وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ’deki 4 يَقُولُ’ye bağlıdır, mânâ ve meâlce 5 يُخَادِعُونَ’ye nazırdır. Haddizatında dahi 6 يَكْذِبُونَ’ye merbuttur. Üslûbun tağyiri ise, yani kaziye-i hamliye yerine kaziye-i şartiyenin irâdı, يَكْذِبُونَ ile وَاِذَا قِيلَ arasında birkaç cümlenin mukadder olduğuna bir emaredir. Takdir-i kelâm şöyle olsa gerektir: “Yalan söyledikleri zaman fitneyi ika ediyorlar. Fitneyi ika ettikleri zaman ifsat ediyorlar. Nasihat edildikleri vakit kabul etmiyorlar. Fesat yapmayın denildiği zaman, ‘Biz ancak ıslaha çalışıyoruz’ diyorlar.”

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Onlara ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ dendiği zaman, ‘Biz ancak ıslah ediciyiz’ derler. “Dikkat edin, asıl bozguncular onlardır; fakat farkında değildirler.” Bakara Sûresi, 2:11-12.
2 : “Denildiği zaman..” Bakara Sûresi, 2:11.
3 : “İnsanlardan bazıları şöyle der.” Bakara Sûresi, 2:8.
4 : Der, söyler.
5 : Aldatırlar.
6 : Yalan söylerler.
Önceki Risale: 9-10. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 13. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

emare : belirti, işaret
fesat ilka etmek : bozgunculuk yapmak
fesat : bozgunluk, karışıklık, nifak
fitne : ahlâkta ve toplum düzeninde azgınlık ve bozgunculuk; baştan çıkarma
gayr-ı mezkûr : zikredilmeyen, sözü edilmeyen
haddizatında : esâsen, aslında
hukuk-u ibâd : kul hakları, kamu hakları
ıslah : düzeltme, iyileştirme
ifsad etmek : bozmak
ihtiva etmek : içermek, kapsamak
ika etme : meydana getirme, gerçekleştirme
irâd : getirilme, ortaya konulma
kaziye-i hamliye : yüklemli önerme
kaziye-i şartiye : iki cümleden oluşan ve bir cümledeki hükmün diğer bir cümledeki şarta bağlı olduğu önerme
kıssa : ibretli hikâye
meâl : mânâ, anlam
merbut : bağlı
mevki-i münasip : uygun mevki, ilgili yer
mezkûr : sözü geçen
mukadder : gr. lâfız olarak zikredilmediği halde gizli olarak kastedilen mânâ
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen kimse
nazır : bakar, yönelik
neşet etme : meydana gelme, doğma
nifak : münafıklık, ikiyüzlülük
tağyir : değiştirme
takdir-i kelâm : sözün gelişi; lâfız olarak söylenmediği halde, görünen lâfzın altında kapalı olarak bulunan söz, mânâ
teşkil etmek : meydana gelmek, oluşmak
vakta ki : ne zaman ki
veçh-i irtibat : bağlantı yönü
Yükleniyor...