Zira adalet, intizam, İslâmiyet ve itaatle olur. Maalesef onların serptikleri zehirler tabakadan tabakaya intikal ede ede bu zillet ve sefaleti ismar etmiştir.

(قَالُوا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ): Yani, “Halkı ifsat etmeyin denildiği zaman ‘Bizler ancak ıslah edici insanlarız’ iddiasında bulundular.”

اِنَّماَ’da iki hâsiyet var: Birincisi: Dahil olduğu hükmün hakikaten veya iddiâen malûm olması lâzımdır. Bu hâsiyetten, nasihat edenleri tezyif etmeye ve cehaletlerine olan sebatlarını izhar etmeye bir remiz vardır. Yani, “Bizim ıslah edici olduğumuz malûmdur; binaenaleyh mesleğimizde sebat ederiz, nasihatlere kulak vermeyiz.”

İkinci hâsiyet, hasrdır. Bu hasrdan dahi, onların salâhlarına hiçbir fesadın karışmamış olduğuna bir remiz vardır ki, bu remizden onların salâhlarına fesat karışıyor diye mü’minlere bir tariz vardır.

Sebat ve devamı ifade eden ism-i fail sigasıyla 1 مُصْلِحُونَ’nin 2 نُصْلِحُ’ye tercihen zikredilmesi, salâhlarının sabit ve daimî bir sıfat olduğundan şimdiki halleri de ayn-ı salâh olduğuna işarettir. Sonra onlar, bu kelâmlarında da münafıklık ediyorlar. Zira, batınen fesatlarını salâh addettikleri gibi, zahiren “Bu amelimiz mü’minlerin salâh ve menfaatleri içindir” diye mürâilik yapıyorlar.

3 ﴾أَلاَۤ اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلٰكِنْ لاَ يَشْعُرُونَ﴿: Bu âyetin makabliyle vech-i irtibatı: Evvelki âyette münafıklardan hikâye edilen bazı mânâlar ve iddialar vardır. Meselâ münafıklar mesleklerini terviç ve teşvik etmişlerdir. Salahı kendilerine ispat ve salâhın daimî bir sıfatları olduğunu iddia etmişlerdir. Ve amellerinin salâha münhasır olduğu ve salâhlarına hiçbir fesadın karışmamış olduğu ve bu hükmün malûm hükümlerden bulunduğu iddiasında bulunmuşlardır.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Islah ediciler.
2 : Islah ederiz.
3 : “Kesin olarak biliniz ki, onlar ancak kötülük yayan bozgunculardır. Fakat farkında değildirler.” Bakara Sûresi, 2:12.
Önceki Risale: 9-10. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 13. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adalet : denge; hak sahibine hakkını verme, haksızı terbiye etme ve cezalandırma
amel : davranış, iş
ayn-ı salâh : hayırlı olma, düzgün ve iyiliğin ta kendisi
bâtınen : gizili içe ait, olarak
binaenaleyh : bundan dolayı
cehalet : cahillik
daimî : sürekli
fesad : bozukluk, karışıklık
hasır : sınırlama, hükmü birşeye mahsus kılma
hâsiyet : özellik
ıslah etme : düzeltme, barıştırma
iddiâen : iddia ederek
ifsat etmek : bozmak, bozgunculuk
intikal etmek : bir şeyden diğerine geçmek, naklolmak
intizam : düzenlilik, düzen
ismar etmek : meyve vermek, sonuç vermek
ism-i fâil sigası : özne kalıbı, kipi
izhar etme : meydana çıkarma, gösterme
kelâm : söz
makabl : geçmişteki, önceki
malûm : bilinen, belirli
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen kimse
münhasır : ait, mahsus
mürâilik : gösteriş, ikiyüzlülük
remiz : gizli bir mânâyı ince bir işaretle gösterme
salâh : hayırlı olma, iyilik, düzgünlük
sebat : kararlılık, sabit olma
sefalet : perişanlık, yoksukluk
sıfat : özellik, nitelik
târiz : dokundurma, iğneleme; sözde bir yönü göstererek başka bir yönü kastetme sanatı, meselâ; insanlara zarar veren kimseye “İnsanların en hayırlısı onlara faydalı olandır.” diyerek o kimsenin hayırlı biri olmadığını söylemek gibi
terviç : revaç kazandırma, değerini artırma
tezyif etme : hakaret etme, küçük düşürme
vech-i irtibat : bağlantı yönü
zahiren : görünüş itibariyle
zillet : alçaklık, aşağılık
Yükleniyor...