اَللّٰهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ Yani, “Allah onları istihza ediyor.” Bu cümlenin evvelki cümlelere atfedilmeyerek atıfsız zikredilmesinin esbabı:

Eğer atfedilmiş olsaydı, ya 1 اِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِؤُنَ cümlesine atfolurdu; bu ise bu cümlenin de 2 اِنَّا مَعَكُمْ cümlesine tekit olmasını icap eder. Veya اِنَّا مَعَكُمْ cümlesine atfolurdu; bu dahi bu cümlenin onların sözlerinden biri olduğunu iktiza eder. Veya 3 قَالُوا'ya atfolacaktı; o vakit Allah’ın onlara olan istihzahalvet zamanıyla mukayyet olacaktı. Halbuki Allah’ın istihzası daimîdir. Veyahut 4 وَاِذَا لَقُوا cümlesine atıf yapılacaktı; bu ise her iki taraftan, yani mâtuf ve mâtufun-aleyhten maksadın, bir olduğunu istilzam eder. Halbuki birinci cümle amellerini beyan eder; ikinci cümle cezaları hakkındadır. Demek mahzursuz, münasip bir mâtufun-aleyh bulunmadığından müste’nife olarak, yani mâkabliyle bağlı olmayarak mukadder bir suale cevap kılınmıştır.

Evet, münafıkların fenalığı ve kötülüğü öyle bir dereceye baliğ olmuştur ki, hallerine vakıf olan her ruh, “Acaba böyle fena olanların cezası nedir ve cezaları verilmeyecek mi?” diye sormaya mecbur olur. İşte, Kur’ân-ı Kerim اَللّٰهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ cümlesiyle şu mukadder suale cevap vermiştir. Demek bu cümlenin istinafı, atfından daha mühimdir.

Sonra, makamın iktizasıyla onların istihzalarına karşı mü’minlerin mukabelede bulunmaları icap ederken Cenâb-ı Hakkın mukabelede bulunması, mü’minlerin teşvikine ve terahhumlarına işaret olduğu gibi, münafıkları da istihza etmekten zecir ve men etmek içindir. Zira, istinatları Allâmü’l-Guyûba olanlar, istihza edilemezler. Sonra, Cenâb-ı Hakkın tenkil ve tâzibini istihza ile tâbir etmek şe’n-i ulûhiyete yakışmadığından, istihzanın lâzımı olan tahkir irade edilmiştir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Biz ancak onlarla alay ediyoruz.” Bakara Sûresi, 2:14.
2 : Sizinle beraberiz.
3 : Dediler.
4 : Karşılaştıklarında.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 13. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 16. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

atıf : (Ar. gr.) bağ, bağlaç; kelime veya cümle grubu arasındaki mânâ bütünlüğünü korumak için onları “va” gibi bir bağlaçla bağlama, gönderme yapma
bâliğ : ulaşan
beyan etmek : açıklamak
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
esbab : sebepler
fena : kötü
halvet : baş başa kalma, yalnız kalma
icap etmek : gerektirmek
iktiza etmek : gerektirmek
isti’naf : önceki cümlelere bağlı olmayıp ilerde gelecek sorulara cevap teşkil etme
istihza : alay etme, alaya alma
istilzam : gerektirme
mahzur : yasak, engel
mâkabli : öncesi
mâtuf : atfedilen, bağlanan mânâ, maksat
mâtufun-aleyh : bir bağlama edâtı (bağlaç) ile kendisine bağlanan kelime, mânâ, maksat
mukabele : karşılık
mukadder : gr. lâfız olarak zikredilmediği halde gizli olarak kastedilen mânâ
mukayyet : kayıtlı, sınırlı
mukteza : bir şeyin gereği
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen kimse
müste’nife : yeni başlayan; önceki cümlelere bağlı olmayıp ilerde gelecek sorulara cevap teşkil eden cümle
tekit : pekiştirme, kuvvetlendirme
terahhum : şefkat ve merhamet gösterme
vakıf olma : bir şeyi bütün yönleriyle bilme, haberdar olma
Yükleniyor...