اُولٰۤئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الضَّلاَلَةَ بِالْهُدٰى فَمَا رَبِحَتْ تِجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ 1
Yani: “Onlar, hidayeti verip dalâleti satın alan birtakım kafasızlardır ki, ticaretlerinden bir faide göremedikleri gibi o zarardan kurtulmak için yol da bulamıyorlar.”

Bu âyetin makabliyle cihet-i irtibatına gelince: Bu ayet geçen tafsillere bir fezleke, bir hülâsadır. Ve o tafsilleri yüksek ve müessir bir üslûpla tasvir etmiştir. Lâkin muhataplarının saff-ı evvelinde ve tabaka-i ûlâsındakiler kışın Yemen cihetine, yazın da Şam cihetlerine giderek yaptıkları ticaretin kâr ve zararını, lezzet ve elemini gördüklerinden, tasvir için ticaret üslûbu intihap edilmiştir. Şöyle ki: Nev-i beşerin dünyaya gönderilmesi, daimî bir tavattun için değildir. Ancak sermayeleri olan istidat ve kabiliyetlerini tenmiye ve inkişaf ettirmek üzere ticaret için gelmişlerdir. Fakat münafıklar bu ticaretlerinde sermayelerini batırıp âleme rezil oldular.

Sonra bu âyetin cümleleri arasında cihet-i nazım ve intizam ise: Bu âyetin cümleleri arasında ticaret üslûplarındaki tertipler gibi gayet fıtrî, selis ve muntazam bir tertip vardır. Şöyle ki: Bir tüccara yüksek bir sermaye verilir. O da o sermaye ile zararlı ve zehirli şeyleri alır, satarsa, o tüccar alışverişinin sonunda ne bir faide görür ve ne de bir kâr görür. Bilâkis, hasaret içinde boğulmakla beraber, kaçmak için yolu da kaybeder. İşte, münafıkların yaptıkları muamele de aynen buna benziyor.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Bakara Sûresi, 2:16.
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

cebr : zorlama
cihet : taraf, yön
cihet-i irtibat : bağlantı, ilişki yönü
cihet-i nazım ve intizam : tertip ve düzen şekli
daimî : sürekli
dalâlet : hak yoldan sapkınlık
elem : acı, keder, sıkıntı
fezleke : fihriste, özet
fıtrî : doğal
hidayet : doğru ve hak olan yol, İslâmiyet
husule gelmek : meydana gelmek
hülâsa : öz, özet
ihtiyar : irade, dileme, tercih
îma : gizli ve ince bir mânâyı işaret etme
inkişaf ettirmek : geliştirmek, ortaya çıkarmak
intihap edilmek : seçilmek
istidat : ruhî yetenekler, özellikler
kabiliyet : yetenek, başkalarından bilgi ve becerileri alma yeteneği
kemâlât : faziletler, mükemellikler, olgunluklar
makabli : öncesi
mazeret : özür, bahane
mehâsin : güzellikler, iyilikler
muayyen : belirli
muhatap : hitap edilen
muntazam : düzenli, tertipli
müessir : tesirli, etkili
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen kimse
mütehayyir : şaşkın
mütereddit : teredütlü, kararsız
nev-i beşer : insanlar, insanlık türü
saff-ı evvel : ilk saf, ön sıra; burada zaman olarak Kur’ân’ın ilk indiği dönemdekiler kastediliyor
selis : düzgün ve akıcı
Şam :
tabaka-i ûlâ : birinci tabaka, ilk dönem insanları
tafsil : ayrıntılı, detaylı bilgi verme
tasvir : şekillendirerek anlatma, ifade etme
tavattun : vatan edinme, yerleşme
tenmiye : geliştirmek, arttırmak
tufan : büyük sel felâketi
tuğyan : azgınlık, isyan ve inançsızlıkta çok ileri gitme
Yükleniyor...