Sual: Uzaklık cihetini de ifade eden اُولٰۤئِكَ ile münafıkları uzak göstermekten maksat nedir?

Elcevap: Onların tarik-i haktan uzaklaşmalarına ve bir daha doğru yola rücuları mümkün olmadığına işarettir. Çünkü gitmek onların elinde ise, gelmek onların elinde değildir. Yeni, in’ikad ve teşekkül etmeye başlayan hakikatler hakkında kullanılan 1 اَلَّذِينَ ünvanı, hidayeti satıp dalâleti almak gibi şu pis muamelenin—bir nevi ticaret olmakla—zamanın insanları için esaslı bir meslek olmaya başlamış olduğuna işarettir.

2 ﴾اِشْتَرَوْا﴿ Ünvanı ise, münafıkların “Hidayeti terk edip dalâleti aldığımız, fıtratımızın iktizasıdır, ihtiyarımızla değildir” diye yapacakları mâzeretin reddine işarettir. Evet, sanki Kur’ân-ı Kerim onlara diyor ki: “Cenâb-ı Hak re’sülmal olarak size uzun bir ömür vermiştir. Ve ruhlarınızda da kemâlât istidadını bırakmıştır. Ve hidayet-i fıtrıyenin çekirdeğini de vicdanınıza dikmiştir ki, saâdeti alasınız. Halbuki sizler saâdete bedel, lezâiz-i fâniye ve menafi-i dünyeviyeyi alıyorsunuz. Demek, su-i ihtiyarınızla, dalâlet mesleğini hidayet mesleğine ihtiyar ve tercih etmekle, hidayet-i fıtriyenizi ifsat, re’sülmalınızı da zayi ettiniz.”

3 ﴾اَلضَّلاَلَةَ بِالْهُدٰى﴿ münafıkların iki hüsrana mâruz kaldıklarına işarettir. Birisi, dalâlet hüsranıdır. İkincisi, hidayet gibi büyük bir nimeti kaybetmektir. (فَمَا رَبِحَتْ تِجَارَتُهُمْ) Yani, “Ticaretlerinin kârı olmadı.”

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Öyle kimseler ki .
2 : Satın aldılar.
3 : Hidayete karşılık inkârcılığı…
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahvâl : haller, durumlar
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cüz’î : az, küçük, ferdî
dalâlet : hak yoldan sapkınlık
ecza : cüzler, bütünü oluşturan parçalar
elzem : gerekli, lâzım
evlâ : daha iyi
fıtrat : yaratılış, mizaç
hakikat : esas, gerçek
hidayet : doğru ve hak yol, İslâmiyet
hidayet-i fıtrıye : yaratılıştan gelen hidayet; kötü tercih ve telkinlerle bozulmamış olan insanı yaratılışındaki doğruluk
hüsran : zarar, ziyan, kayıp
ifsat : bozma
ihtiyar : irade, dileme, tercih
iktiza : bir şeyin gereği
in’ikad : oluşma, tamamlanma
isnat etmek : dayandırmak
istidad : kabiliyet, yetenek
kemâlât : faziletler, olgunluklar, ahlâk ve huy güzellikleri
küllî : temel; kapsamlı
lezâiz-i fâniye : gelip geçici zevkler, lezzetler
maruz kalma : uğrama, tesirinde kalma
mazeret : özür, bahane
menafi-i dünyeviye : dünyevî menfaatlar, faydalar
meslek : tutulan yol, tarz
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen kimse
nevi : tür
re’sülmal : sermaye, ana mal
ribh : kazanç, kâr
saadet : mutluluk
su-i ihtiyar : iradenin kötüye kullanımı, kötüleşim
teşekkül etme : oluşma, meydana gelme
vesait : araçlar, vasıtalar
vicdan : kalbe ait hislerin mazharı, aynası
zayi olma : kaybolma, ziyan olma
Yükleniyor...