1 تَرَكَ ünvanı ise, onlar ruhsuz bir ceset, içsiz bir kabuk hükmünde olduklarından, bu gibilerin hali, onlardan alâkayı kesip bütün bütün terk edilmelerine delâlet eder. فِى edatının ifade ettiği zarfiyetten anlaşılır ki, zulmetin şiddetinden, onların nazarında herşey ademe gitmiş, yalnız zulmet kalmıştır. Onlar da, dehşetlerinden, o zulmeti kendilerine kabir yapmışlar ve içine girip gizlenmişlerdir.

2 ظُلُمَاتٍ Bu kelimenin cem sigasıyla zikri ise, gecenin karanlığıyla beraber bulutların zulmetinden, onların ruhlarında yeis ve havfın yerlerinde vahşet ve dehşet ve zamanlarında sükûn ve sükûnetiyle hasıl olan zulmetler gibi, türlü türlü zulmetler vücuda gelmişlerdir. ظُلُمَاتٍ kelimesindeki tenkir ise, o gibi zulmetlerin emsalini görmediklerinden, kendilerince meçhul ve ülfet edilmemiş birtakım zulmetler olduğuna işarettir.

3 لاَيُبْصِروُنَ cümlesi, musibetlerin en büyüğünü gösterir. Zira gözü görmeyen adam pek çok belâlar çeker. Gözlerini kaybedenler, pek gizli musibetlerin elemlerini daima çekiyorlar. لاَيُبْصِروُنَ’nin siga-i muzari ile zikri, onların vaziyetlerini tasvirle hayalin gözü önüne getirip ihzar eder ki, sâmi hayaliyle dehşetlerini görsün, vicdanıyla ibret alsın.

لاَيُبْصِروُنَ’nin mef’ulsuz bırakılması, tamim içindir. Şöyle ki: Onlar menfaatlerini görmüyorlar ki, celp ve muhafaza etsinler. Tehlikeleri görmüyorlar ki, içtinap etsinler. Arkadaşlarını görmüyorlar ki, bir parça ferahlasınlar. Sanki herbirisi tek başıyla o zulmet içinde kalmışlardır.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Terk etti, bıraktı.
2 : Karanlıklar.
3 : Göremezler.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 16. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 21-22. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem : hiçlik, yokluk
cem etmek : toplamak, bir araya getirmek
cem’ sîgası : gr. çoğul kipi
dehşet : korku, ürküntü
delâlet : delil olma, gösterme
elem : acı, keder, sıkıntı
emsal : benzerler, örnekler
hasıl olmak : oluşmak, meydana gelmek
havf : korku
ihzar etmek : getirmek
ilbas etmek : giydirmek
meçhul : bilinmeyen
mef'ul : gr. tümleç, nesne
musibet : belâ, sıkıntı
nazar : dikkat, bakış
sâmi : dinleyen, işiten
selb etmek : ortadan kaldırmak
siga-i muzari : gr. Arapçada şimdiki, geniş ve gelecek zamanı birden ifade eden fiil kipi
sükûn : sakinlik, durgunluk
sükûnet : durgunluk, sakinlik
tâmim : umumileştirme, genelleme; bir hükmü aynı cinsin bütün fertlerine verme
tasvir : canlandırarak anlatma, ifade etme
tenkir (tenvini) : gr. nekre tenvini; kelime sonlarına gelerek o kelimeye kapalılık ve belirsizlik mânâsı veren iki üstün (en), iki esre (in) ve iki ötre (ün) işareti
ülfet : alışkanlık
vahşet : ürküntü, korku
vicdan : kalbe ait hislerin mazharı, aynası
vücuda gelmek : oluşmak, meydana gelmek
yeis : ümitsizlik
zarfiyet : gr. zarf olma, zaman ve mekân bildirme hâli
zira : çünkü
ziya : ışık
zulmet : karanlık
Yükleniyor...