Evet, berkin çakmasıyla zulümat âlemi ölür. Her tarafı dolduran o zulümat birden bire ortadan kaldırılır, adem deryasına atılır. Ve âni olarak berkin ölümüyle de zulümat âlemi tekrar dirilir, o vâsi meydanı tekrar kaplar. Sanki berk söndüğü zaman, âlemi tamamen dumanıyla dolduran hakikî, meçhul bir zulmet ateşi vücuda gelir ki, gören adam sathî bir nazarla değil, nazar-ı im’an ile dikkat edip baksın ve kudretin âsâr-ı azametini görsün. Sonra sâmi, “Münafıklar şu musibetin çıkmaz sokağına girdiklerinde ne gibi bir tedbirde bulundular?” diye kendi kendine düşünmeye başlarken, Kur’ân-ı Kerim düşünmeye ihtiyaç bırakmadan 1 يَجْعَلُونَ اَصَابِعَهُمْ فِىۤ اٰذَانِهِمْ مِنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِ diye onlara bir melce, bir kurtuluş çaresi kalmadığına işaret etmiştir. Hattâ boğulan adam denizin ortasında bir ot parçasına iltica ettiği gibi, bunlar da şaşkınlıklarından parmaklarının ucunu değil, parmaklarının tamamını kulaklarına sokuyorlar. Sanki onların musibetleri dehşet kırbacıyla kendi ellerine vuruyor, onlar da acısından parmaklarını ceplerine değil, şaşkınlıklarından kulaklarına sokuyorlar. Hülâsa, saikanın isabetinden kurtulmak zannıyla yaptıkları şu eblehâne hareketlerden, onların ne oldukları anlaşılır.

Sonra sâmiin zihnine gelir ki: Acaba bu musibet umumî midir, yoksa onlara mı mahsustur?

Buna karşı Kur’ân-ı Kerim 2 (وَاللّٰهُ مُحِيطٌ بِالْكَافِرِينَ) demiştir. Yani bu musibet, onların nimetlere karşı yaptıkları küfranın cezasıdır. Allah onları bu musibetle tecziye eder. Çünkü onlar cumhur için vaz edilen kanun-u İlahîden huruç etmişlerdir. Sonra sâmi, “Ra’dın şiddetine mukabil berkin onlara bir faidesi olmadı mı?” diye nefsiyle konuşurken Kur’ân-ı Kerim 3 ﴾يَكَادُ الْبَرْقُ يَخْطَفُ اَبْصَارَهُمْ﴿ cümlesiyle, berkin onlara bir faidesi değil, bilâkis ışığıyla onların gözlerini hemen kör edecek kadar bir şiddet göstermektedir, diye sâmie cevap vermiştir. Âdetâ ra’d kulaklarına, berk de gözlerine ilân-ı husumet etmişlerdir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Yıldırımlardan ölmek korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar.” Bakara Sûresi, 2:19.
2 : “Allah, inkârcıları tamamen kuşatmıştır.” Bakara Sûresi, 2:19.
3 : “Şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar.” Bakara Sûresi, 2:20.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 16. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 21-22. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem : hiçlik, yokluk
âsâr-ı azamet : haşmet ve büyüklük eserleri
berk : şimşek, yıldırım
bilâkis : aksine, tersine
cumhur : çoğunluk
dehşet : korku, ürkme
derya : uçsuz bucaksız geniş alan, deniz, okyanus
eblehâne : ahmakçasına
hakikî : doğru, gerçek
huruç etmek : çıkmak
hülâsa : özetle, kısaca
ilân-ı husumet : düşmanlık ilân etme, duyurma
iltica etme : sığınma
kanun-u İlâhî : Allah’ın kanunu
kudret : Allah’ın güç ve iktidarı
meçhul : bilinmeyen
melce : sığınak
mukabil : karşılık
musibet : belâ, sıkıntı
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen kimse
nazar : görüş, bakış
nazar-ı im'an : derin ve etraflıca bakma, düşünme
nefs : kişinin kendisi
ra’d : gök gürültüsü
saikanın isabeti : yıldırımın çarpması
sâmi : işiten
sathî : yüzeysel
tecziye etmek : cezalandırmak
umumî : umuma ait, genel
vâsi : geniş
vaz etmek : koymak, yerleştirmek
vücuda gelmek : meydana gelmek
zulmet : karanlık
zulümat : karanlıklar
Yükleniyor...