Vakta ki Kur’ân-ı Kerim, insanların her üç fırkasından bahsetti ve herbir fırkanın sıfatını ve âkıbetini söyledi; sâmiin arzusu ve makamın iktizası üzerine, Kur’ân-ı Kerim gaybdan hitaba intikal ederek onlara karşı şu hitapta bulundu. Evet, bazı adamlar hakkında gaibane konuşanların bilâhare konuşmalarını hitaba çevirmelerinde şöylece bir nükte-i umumiye vardır: Meselâ, bir şahsın iyiliğinden veya fenalığından bahsedilirken, gerek konuşanda, gerek dinleyende, ya tahsin veya tel’in için bir meyil uyanır. Sonra git gide o meyil öyle kesb-i şiddet eder ki, sahibini o şahısla görüştürüp şifahen konuşmaya kuvvetli bir arzu uyandırır. Burada sâmilerin o meyillerini tatmin etmekle makamın iktizası üzerine Kur’ân-ı Kerim, onları sâmilerin huzuruna götürüp kendilerine hitap ile tevcih-i kelâm etmiştir.

Bu âyette, gaybdan, hitaba edilen iltifat ve intikalde hususî bir nükte de vardır ki, ibadetle yapılan tekliften hasıl olan meşakkat, hitab-ı İlâhiyeden neş’et eden zevk ve lezzetle karşılanır ve insanlara ağır gelmez. Ve keza hitap suretiyle ibadeti teklif etmek, abd ile Hâlık arasında vasıta olmadığına işarettir.

Ey arkadaş! Bu âyetin cümlelerini birbiriyle nazmeden münasebetler ise: 1 ﴾يَاۤ اَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا﴿ cümlesinde emir ve hitap, geçen her üç fırkayı teşkil eden mü’min, kâfir ve münafıkların mâzi, hal ve istikbalde vücuda gelmiş veya gelecek bütün efradını ihtiva eden tabakalara hitaptır. Binaenaleyh 2 اُعْبُدُوا vav’ının merciinde dahil olan kâmil mü’minlere göre اُعْبُدُوا ibadete devam ve sebat etmeye emirdir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Ey insanlar, ibadet ediniz.” Bakara Sûresi, 2:21.
2 : İbadet ediniz.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 17-20. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 23-24. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abd : köle, kul
âkıbet : son, sonuç
bilâhare : sonra, sonradan
binaenaleyh : bundan dolayı
efrad : fertler, bireyler
fenalık : kötülük, çirkinlik
fırka : grup, sınıf
gaibâne : yüzyüze olmaksızın, üçüncü şahıs olarak
gayb : üçüncü şahıs (o, onlar gibi)
hal : gr. şimdiki zaman
Hâlık : herşeyi yaratan Allah
hasıl olmak : oluşmak, meydana gelmek
hitab : muhatap (sen, siz gibi)
hitab-ı İlâhiye : Allah’ın hitabı
hususî : özel
ihtiva etmek : içermek, içine almak
iktiza : gerektirme
iltifat : yönelme; söz içinde muhatap değiştirme
intikal : bir durumdan diğerine geçme
istikbal : gr. gelecek zaman
kâfir : Allah’ı veya Onun kesin olarak bildirdiği şeylerden herhangi birini inkâr eden kimse
kâmil : kemâl ve fazilet sahibi
kesb-i şiddet : şiddet kazanma, fazlalaşma
keza : bunun gibi
makam : durum, hal, derece
mâzi : gr. geçmiş zaman
merci : makam, yer, dönüş mahalli
meşakkat : güçlük, zorluk
meyil : eğilim, istek, arzu
mü’min : iman etmiş, Allah’tan gelen herşeye inanan
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen kimse
münasebet : bağlantı, ilişki
nazmetmek : dizmek, tertip etmek
neş’et etmek : doğmak, meydana gelmek
nükte : ince ve derin mânâ
nükte-i umumiye : umuma ait, herkesle ilgili ince ve derin bir nokta, mânâ
sâmi : işiten, dinleyici
sıfât : nitelikler, özellikler
suretiyle : biçimiyle
şifâhen : karşlıklı sözlü olarak
tabaka : sınıf
tahsin : övgü, güzel bulma
tatmin etmek : ikna etmek
teklif : yükleme, sorumlu tutma
tel'in : lânetleme, kötüleme, kınama
teşkil etmek : meydana getirmek, oluşturmak
tevcih-i kelâm : sözü birine yöneltme, biriyle konuşma
vav : emrin cemaate olduğunu gösterir. “ibadet ediniz”deki “-iz” gibi
vücuda gelmek : var olmak, meydana gelmek
Yükleniyor...