Malûmdur ki, bir zatta içtima eden ahlâk-ı âliyenin imtizacından izzet-i nefis, haysiyet, şeref, vakar gibi, hasis, alçak şeylere tenezzül etmeye müsaade etmeyen yüksek haller husule gelir. Evet, melâike, ulüvv-ü şanlarından, şeytanları reddeder, kabul etmezler.

Kezalik, bir zatta içtima eden ahlâk-ı âliye kizb, hile gibi alçak halleri reddeder. Evet, yalnız şecaatle iştihar eden bir zât, kolay kolay yalana tenezzül etmez. Bütün ahlâk-ı âliyeyi cem eden bir zât, nasıl yalana ve hileye tenezzül eder; imkânı var mıdır?

Hülâsa: Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm kendi kendine güneş gibi bir burhandır.

Ve keza, o Zâtın (a.s.m.) dört yaşından kırk yaşına kadar geçirmiş olduğu gençlik devresinde bir hilesi, bir hıyaneti görülmemiş ve bir yalanı işitilmemiştir. Eğer o Zâtın yaratılışında, tabiatında bir fenalık, bir kötülük hissi ve meyli olmuş olsaydı, behemehal gençlik saikasıyla dışarıya verecekti. Halbuki bütün yaşını, ömrünü kemal-i istikametle, metanetle, iffetle, bir ıttırad ve intizam üzerine geçirmiş, düşmanları bile hileye işaret eden bir halini görmemişlerdir.

Ve keza, yaş kırka baliğ olduğunda, iyi olsun, kötü olsun ve nasıl bir ahlâk olursa olsun, rüsuh peyda eder, meleke haline gelir, daha terki mümkün olmaz. Bu Zâtın tam kırk yaşının başında iken yaptığı o inkılâb-ı azîmi âleme kabul ve tasdik ettiren ve âlemi celp ve cezb ettiren, o Zâtın (a.s.m.) evvel ve âhir herkesçe malûm olan sıdk ve emaneti idi. Demek o Zâtın (a.s.m.) sıdk ve emaneti, dâvâ-yı nübüvvetine en büyük bir burhan olmuştur.

DÖRDÜNCÜ MESELE

İkinci sahifeyi okuyacağız. Bu sahife, mâzi, yani Zaman-ı Saadetten evvelki zamandır. Şu sahifenin hâvi olduğu enbiya-i sâlifînin ahval ve kıssaları, o Zâtın sıdk-ı nübüvvetine birer burhandır. Yalnız dört nükteye dikkat lâzımdır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 21-22. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 25. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhir : son
ahlâk-ı âliye : yüksek, üstün ahlâk
ahval : haller, durumlar
âlem : dünya
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
baliğ olma : erişme, ulaşma
behemehal : ister istemez, elbette, mutlaka
burhan : güçlü ve sarsılmaz kesin delil
celp ve cezb ettirme : kendine çekmek
cem etme : toplama, bir araya getirme
dâvâ-yı nübüvvet : peygamberlik dâvâsı, iddiası
emanet : güvenilir olma; kendisine bırakılan her türlü emaneti koruma
enbiya-yı sâlifîn : daha önce gelmiş peygamberler
evvel : ilk
fenalık : kötülük
hasis : alçak, rezil
hâvi olma : içine alma, kapsama
haysiyet : itibar, şeref
hıyanet : hainlik, ihanet
husul : meydana gelme
hülâsa : özetle, kısaca
ıttırad : sürekli bir düzen üzere olma
içtima : toplanma, bir araya gelme
iffet : namus, haramdan korunma
imtizac : birleşme, kaynaşma
inkılâb-ı azîm : büyük değişim, dönüşüm
intizam : tertip, düzen
iştihar etme : meşhur olma
izzet-i nefis : insanın vakar, şeref ve haysiyetini muhafaza etmesi
kemal-i istikamet : tam bir doğruluk üzere olma
keza : bunun gibi, öyle de
kezâlik : bunun gibi, böylece
kıssa : ibretli hikâye
kizb : yalan
malûm : bilinen, belli
mâzi : geçmiş zaman, dönem
melâike : melekler
meleke : alışkanlık
metanet : sağlamlık, kararlılık
meyl : eğilim, istek
nükte : ince ve derin mânâ
peydâ etmek : kazanmak
rüsûh : kökleşme, sağlamlaşma
saika : sevk, sevk edici
sıdk : doğruluk
sıdk-ı nübüvvet : peygamberliğin doğruluğu
şecaat : yiğitlik, cesurluk
tabiat : yaratılış, karakter, mizaç
tasdik : doğrulama, onaylama
tenezzül : inme, alçalma
ulüvv-ü şan : şanın yüceliği
vakar : ağırbaşlılık
zaman-ı Saadet : mutluluk devri, Resul-i Ekrem (a.s.m.) ve Ashabının yaşadığı dönem
Yükleniyor...