Bu nükteleri ceyb-i kalbine soktuktan sonra, bu noktalara da dikkat et:

1. Tarih-i âlemin şehadetiyle sabittir ki, parmakla gösterilen en büyük bir dâhi, ancak umumî bir istidadı ihya ve umumî bir hasleti ikaz ve umumî bir hissi inkişaf ettirebilir. Eğer böyle bir hissi de ikaz edememiş ise sa’yi hep hebâ olur.

2. Tarih bize gösteriyor ki, en büyük bir insan, hamiyet-i milliye, hiss-i uhuvvet, hiss-i muhabbet, hiss-i hürriyet gibi hissiyat-ı umumiyeden bir veya iki veyahut üç hissi ikaz etmeye muvaffak olur. Acaba evvelki zamanların cehalet, şekavet, zulüm zulmetleri altında gizli kalan binlerce hissiyat-ı âliyeyi, Ceziretü’l-Arab memleketinde, bedevî ve dağınık bir kavim içinde inkişaf ettirmek hârikulâde değil midir? Evet, şems-i hakikatin ziyasındandır.

Bu noktaları aklına sokamayanın, Ceziretü’l-Arabı biz gözüne sokarız. Ey muannid! Ceziretü’l-Araba git, en büyük feylesoflardan yüz taneyi de intihap et, beraber götür. Onlar da orada ahlâkın ve mâneviyatın inkişafı hususunda çalışsınlar. Muhammed-i Arabînin (a.s.m.) o vahşetler zamanında o vahşî bedevîlere verdiği cilâyı, senin o feylesofların, şu medeniyet ve terakkiyat devrinde yüzde bir nisbetinde verebilirler mi? Çünkü o Zâtın yaptığı o cilâ İlâhî, sabit, lâyetegayyer bir cilâdır ve onun büyük mu’cizelerinden biridir.

Ve keza, bir işte muvaffakiyet isteyen adam, Allah’ın âdetlerine karşı safvet ve muvafakatini muhafaza etsin ve fıtratın kanunlarına kesb-i muarefe etsin ve heyet-i içtimaiye rabıtalarına münasebet peyda etsin. Aksi takdirde, fıtrat, adem-i muvafakatla cevap verecektir. Ve keza, heyet-i içtimaiyede, umumî cereyana muhalefet etmemek lâzımdır. Muhalefet edildiği takdirde, dolabın üstünden düşer, altında kalır. Binaenaleyh, o cereyanlarda, tevfik-i İlâhînin müsaadesine mazhariyeti dolayısıyla, o dolabın üstünde, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın hak ile mütemessik olduğu sabit olur.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 21-22. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 25. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem-i muvafakat : uyumsuzluk, bağdaşmama
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
bedevî : çölde yaşayan, göçebe
binaenaleyh : bundan dolayı
cehalet : cahillik, bilgisizlik
cereyan : akım, akıntı
Ceziretü’l-Arab : Arab yarımadası
fıtrat : yaratılış
filozof : felsefe ile uğraşan, felsefeci
hakaik : hakikatler, esaslar
hamiyet-i milliye : millî fedakârlık, milletini koruma duygusu
hârikulâde : olağanüstü, hayranlık verici
hebâ olma : boşa gitme
heyet-i içtimaiye : sosyal yapı
hiss-i hürriyet : özgürlük duygusu
hiss-i muhabbet : sevgi hissi, duygusu
hiss-i uhuvvet : kardeşlik duygusu
hissiyat-ı âliye : yüksek hisler, yüce duygular
hissiyat-ı umumiye : herkeste bulunan hisler, duygular
ikaz : uyarma
İlâhî : Allah tarafından olan
inkişaf : açığa çıkma, gelişme
intihap etme : seçme
kavim : topluluk
kesb-i muârefe : tanımak, alışkanlık kazanmak
keza : bunun gibi
lâyetegayyer : değişmez
mazhariyet : erişme, nail olma
mu’cize : Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hâl, fiil ve eser
muannid : inatçı, inanmamakta direnen
muhafaza : koruma
muhalefet etme : karşıt olma, aykırı davranma
Muhammed-i Arabî : Arapların arasından çıkan Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.)
muvafakat : uygunluk, razı olma
muvaffak : başarılı
muvaffakiyet : başarı
münasebet peydâ etme : alâka, ilgi kurma
müsaade : yardım, izin
mütemessik : sıkı sıkıya bağlı, yapışmış
nisbetinde : oranında
rabıta : bağ
sa’y : çalışma, emek
sabit : kesin
safvet : paklık, temizlik
şekavet : mutsuzluk, sıkıntı
şems-i hakikat : hakikat güneşi
şeriat : Allah tarafından bildirilen İlâhî hükümlerin hepsi, İslâmiyet
terakkiyat : ilerlemeler, yükselmeler
tevfik-i İlâhî : Allah’ın yardımı
umumî : genel
ziya : ışık, parlaklık
zulmet : karanlık
zulüm : haksızlık, eziyet, işkence
Yükleniyor...