ALTINCI MESELE

Bu mesele, istikbal sahifesine bakar. Bu sahifede dahi dört nükte vardır. Birinci nükte: Bir insan, ne kadar yüksek olursa olsun, ancak dört beş fende mütehassıs ve meleke sahibi olabilir.

İkinci nükte: Bazan olur ki, iki adamın söyledikleri bir söz, bir kelâm, mütefavit olur; birisinin cehline, sathîliğine; ötekisinin ilmine, maharetine delâlet eder. Şöyle ki: Bir adam, düşünmeden, gayr-ı muntazam bir surette söyler; ötekisi, o sözün evvel ve âhirine bakar, siyak ve sibakını düşünür ve o sözün başka sözlerle münasebetlerini tasavvur eder ve münasip bir mevkide, münbit bir yerde zer’ eder. İşte bu adamın şu tarz-ı hareketinden, derece-i ilim ve marifeti anlaşılır. Kur’ân-ı Kerimin fenlerden bahsederken aldığı fezlekeler, bu kabil kelâmlardandır.

Üçüncü nükte: Bu zamanda vesait, âlât ve edevat, sanayiin tekemmülüyle çocukların oyuncakları gibi âdileşmiş olan çok şeyler vardır ki, eğer onlar bundan iki üç asır evvel vücuda gelmiş olsaydılar, harikalardan addedilecekti. Kezalik, kelâmlarda, sözlerde de zamanın tesiri vardır. Meselâ bir zamanda kıymetli bir sözün, başka bir zamanda kıymeti kalmaz. Binaenaleyh, şu kadar uzun zamanlar, asırlar boyunca gençliğini, güzelliğini, tatlılığını, garabetini muhafaza eden Kur’ân, elbette ve elbette harikadır.

Dördüncü nükte: İrşadın tam ve nâfi olmasının birinci şartı, cemaatin istidadına göre olması lâzımdır. Cemaat, avamdır. Avam ise, hakaikı çıplak olarak göremez, ancak onlarca malûm ve me’lûf üslûp ve elbise altında görebilirler. Bunun içindir ki, Kur’ân-ı Kerim, yüksek hakaikı, müteşâbihat denilen teşbihler, misaller, istiarelerle tasvir edip, cumhura, yani avâm-ı nâsın fehimlerine yakınlaştırmıştır.

Ve keza, tekemmül etmeyen avâm-ı nâsın tehlikeli galatlara düşmemesi için, hiss-i zahirî ile gördükleri ve itikad ettikleri güneş, arz gibi meselelerde icmal ve ipham etmişse de, yine hakikatlere işareten bazı emareler, karîneler vaz etmiştir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 21-22. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 25. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

addedilmek : sayılmak, kabul edilmek
âhir : son
âlât : aletler
arz : yeryüzü, dünya
asır : yüzyıl
avam : cahil, sıradan halk tabakası
avâm-ı nas : sıradan halk tabakası
binaenaleyh : bundan dolayı
cehl : câhillik, bilgisizlik
cemaat : topluluk, grup
cumhur : çoğunluk
delâlet etme : delil olma, işaret etme
derece-i ilim ve marifet : ilim ve bilgi derecesi
edevât : araçlar, gereçler
fehim : anlayış, kavrayış
fezleke : özet
galat : hata, yanlış
garabet : gariplik, hayret vericilik
gayr-ı muntazam : düzensiz
hakaik : hakikatler, esaslar, gerçekler
hiss-i zâhirî : dış dünyayı gören, algılayan his, duyu; göz gibi
icmal : özetleme, kısa tutma
irşad : doğru yolu gösterme, tebliğ etme
istiare : hakiki mânâ ile mecâzi mânâ arasındaki benzerlikten dolayı bir söz veya kelimenin mânâsını geçici olarak alıp başka bir söz veya kelime için kullanma san’atı; “arslan” kelimesini “cesur adam” için kullanmak gibi
istidad : kabiliyet, yetenek
itikad etme : inanma
kabil : tür, gibi
kelâm : ifade, söz
keza : bunun gibi
kezâlik : bunun gibi, böylece
maharet : beceri, hüner
malûm : bilinen, belli
me’lûf : alışılmış, ülfet edilmiş
mevki : yer, konum
muhafaza : koruma
münasebet : alâka, ilgi
münâsip : uygun, denk
münbit : verimli, bereketli
mütefavit : değişik, farklı farklı
müteşâbihât : Kur’ân ve hadîste temsil ve benzetmelerle açıklanan, anlaşılması zor, çok yüksek hakikatler
nâfî : faydalı, yararlı
nükte : ince ve derin mânâ
sathîlik : yüzeysellik
siyak ve sibak : bir sözün gelişi ve gidişi, sözün öncesinin sonrasına olan uyumu
tarz-ı hareket : hareket tarzı, davranış şekli
tasavvur etme : düşünme, hayal etme
tasvir : anlatım, ifade etme
tekemmül : mükemmelleşme, gelişme, olgunlaşma
teşbih : benzetme
üslûp : ifade ve anlatım tarzı
vesait : araçlar, vasıtalar
vücuda gelme : meydana gelme
zer’ etmek : ekmek, dikmek
Yükleniyor...