O heriflerin zuumlarınca, Kur’ân’a bir nakîse ve şek ve şüphelere sebep addettikleri şu üç emir, Kur’ân-ı Kerime bir nakîse teşkil etmez. Ancak, Kur’ân’ın i’câzını bir kat daha ispat etmeye ve irşad hususunda Kur’ân’ın en beliğ bir ifade ile en yüksek bir üslûbu ihtiyar etmesine sadık-ı şahid ve kat’î delildir. Demek kabahat, onların fehimlerindedir-hâşâ!-Kur’ân-ı Kerimde değildir.

Evet, 1 وَكَمْ مِنْ عَائِبٍ قَوْلاً صَحِيحًا - وَاٰفَتُهُ مِنَ الْفَهْمِ السَّقِيمِ Şâirin dediği gibi, fehimleri hasta olduğundan, sağlam sözleri tâ’yip ediyorlar veya, ayı gibi, elleri üzüm salkımına yetişemediğinden, ekşidir diyorlar. Bunların da fehimleri Kur’ân’ın o yüksek i’câzına yetişemediğinden, tâ’yip ediyorlar.

“Kur’ân-ı Kerim’de müteşabihat vardır” dedikleri birinci şüphelerine cevap: Evet, Kur’ân-ı Kerim, umumî bir muallim ve bir mürşiddir. Halka-i dersinde oturan, nev-i beşerdir. Nev-i beşerin ekserisi avâmdır. Mürşidin nazarında ekall, eksere tâbidir. Yani, umumî irşadını ekallin hatırı için tahsis edemez. Maahaza, avâma yapılan konuşmalardan havas hisselerini alırlar. Aksi halde, avâm, yüksek konuşmaları anlayamadığından, mahrum kalır.

Ve keza, avâm-ı nâs, ülfet ettikleri üslûplardan ve ifadelerin çeşitlerinden ve daima hayallerinde bulunan elfaz, maâni ve ibarelerden fikirlerini ayıramadıklarından, çıplak hakikatleri ve akliyâtı fehmedemezler. Ancak, o yüksek hakaikin, onların ülfet ettikleri ifadelerle anlatılması lâzımdır.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Sağlam sözleri kötüleyen nice kişiler vardır ki, onların âfetleri hasta anlayışlarından ileri gelir.” El-Mütenebbî, Dîvan, 4:246.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 21-22. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 25. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

addetmek : saymak
aklî : akılla ilgili, akla uygun
avâm : halk tabakası, sıradan insanlar
avâm-ı nas : sıradan halk tabakası
beliğ : belâğatli; maksada ve hâle uygun olan
delil : işaret, alâmet; kendisine, doğru bir bakış açısıyla bakıldığında istenilen hedefe ulaştıran şey
ekall : sayıca azlık, azınlık
ekser : sayıca çokluk, çoğunluk
elfaz : lâfızlar, sözler
fehim : anlayış, kavrayış
fünûn : ilimler
halka-i ders : ders halkası, bir öğretmenin etrafını sararak ders alan öğrenciler
hâşâ : asla öyle değil
havas : bilgili, aydın kesim
hilâf-ı vaki : gerçeğe aykırı
i’câz : mu’cizelik, bir benzerini yapma konusunda başkalarını acze düşürecek derecede olağanüstü söz söyleme, davranışta bulunma
ibâre : metin, ifade
ifade : anlatma, söyleme
irşad : tebliğ, doğru yol gösterme
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kat’î : kesin
keza : bunun gibi
maahaza : bununla beraber
maânî : mânâlar, anlamlar
mahrum : yoksun
muallim : öğretmen
muhalif : aykırı, zıt
münâfi : aykırı, zıt
mürşid : irşad eden, doğru yolu gösteren
müteşâbihât : Kur’ân ve hadiste temsil ve benzetmelerle açıklanan, anlaşılması zor, çok yüksek hakikatler
nakîse : eksiklik, noksanlık
nazar : görüş, bakış
nev-i beşer : insanlık, insan türü
sadık-ı şahid : doğru şahid, delil
sıdk : doğruluk
şek : şüphe, tereddüt
tâ’yip : ayıplama, kusurlu bulma
tâbi : bağlı olma, uyma
tahsis etme : ayırma, üstün tutup tercih etme
talim : eğitim, öğretim
teşkil etme : oluşturma, meydana getirme
umumî : genel, herkese ait
ülfet : alışkanlık, alışma
üslûp : ifade ve anlatım tarzı
zahiren : görünüşte, açıkça ortada olan, bir şeyin dış yüzü
zu’m : iddia, yanlış inanç
Yükleniyor...