Pek büyük birşey tebşir edildiği zaman, akıl tereddüt eder, inanamaz, inandırmak için tekide ihtiyaç olur. Ve keza, neş’e ve sürur makamları, evhamdan hâli olmalıdır. Çünkü ednâ bir vehimle, sürur zâil olur. Buna binaen, burada o büyük tebşirat, اَنَّ ile tekit edilmiştir ki, hem akıl inansın, hem o süruru izale edecek hiçbir evham kalmasın. Ve keza, bu tebşiratın yalnız bir vaadden ibaret olmayıp, bir hakikat olduğuna işarettir.

İhtisası ifade eden لَهُمْ’deki ل tebşir edilen şeyin onlara mahsus ve onların mülkü ve onların fazlı, istihkakları olduğuna delâlet eder ki, lezzetleri tamam, sürurları müzdad olsun. Ve illâ, bir padişah, bir fakiri misafir ederse, madem o misafirlik ve o sohbet ebedî değildir, kıymeti yoktur.

لَهُمْ’ün takdimi hasrı ifade ettiğinden, beynennâs, Cennetin onlara tahsis kılındığına ve dolayısıyla ehl-i nârın da perişan hallerini onların gözleri önüne götürmeye sebep olduğuna delâlet eder. Ve bu itibarla Cennetin lezzeti artar ve kıymeti tezahür eder. Cennet’in cem’i, Cennetlerin taaddüdüne ve amellere göre Cennetin mertebelerine işarettir.

Ve keza, Cennetin her bir cüz’ü, Cennet gibi bir Cennet olduğuna ve herbir mü’mine düşen kısım, büyüklüğüne nazaran tam bir Cennet gibi göründüğüne işarettir. Cennetin tenkîri ise, güzelliğinin kabil-i târif ve tavsif 1 olmadığına veya sâmilerin iştiha ve istihsanlarının fevkalâdeliğine işarettir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Salih kullarım için öyle ikramlar hazırladım ki, ne göz gördü, ne kulak işitti, ne de bir beşerin kalbinden geçti.” Buhârî, Yaratılış: 8, Tevhîd: 35, Müslim, İman 312, Cennet: 2, 5; İbn Mâce, Zühd 39; Müsned, 5:334.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 23-24. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 26-27. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

amel : yapma, uygulama; dinin emirlerini yerine getirme
beynennâs : insanlar arasında
binaen : -dayanarak
cem’ : çoğul; “Cennet” kelimesinin çoğul yapılması
cüz : bölüm, kısım
delâlet etme : delil olma, işaret etme
ebedî : sonu olmayan sonsuz
ednâ : en basit, en küçük
ehl-i nâr : Cehennemlik olanlar
evham : vehimler; kuruntular, şüpheler
fazl : fazilet, üstünlük, erdem
fevkalâdelik : olağanüstülük
hâli : uzak
hasr : sınırlandırma, ait kılma; bir hükmün yalnızca bir şeye veya bir şahsa verilmesi
ihtisas : herhangi bir şeyi belli bir şeye mahsus kılma, ait, özel yapma
istihkak : hak olarak kazanma, ücret
istihsan : beğenme, güzel bulma
iştah : istek, arzu
itibar : özellik
izale etme : giderme, ortadan kaldırma
kabil-i târif : tarifi mümkün, tarif edilebilir
keza : bunun gibi
mahsus : has, özel
mü’min : iman eden, Allah’a ve Onun gönderdiği şeylere inanan
müzdâd : arttırılmış, çoğaltılmış
nazaran : –göre
sâmi’ : dinleyen, işiten
sürur : mutluluk, sevinç
taaddüd : çokluk, birden fazla olma
tahsis : üstün tutup tercih etme, mahsus kılma
takdim : öne alma, öne geçirme
tavsif : vasıflandırma, nitelendirme, özelliklerini anlatma
tebşîr : müjdeleme
tebşirat : müjdeler
tekid : pekiştirme, kuvvetlendirme
tenkir : gr. belirsiz kılma; bir kelimeyi nekre yapıp mânâyı kapalı, belirsiz yapma
tezahür : ortaya çıkma
vaad : söz verme
vehim : kuruntu, şüphe
zâil olmak : yok olmak
Yükleniyor...