Fakat Kur’ân-ı Kerim, usul ittihaz ettiği îcaz ve ihtisara binaen, temsilâtın âkıbetini, yani temsilâta terettüp eden dalâlet ve hidayeti, ille-i gaiye menzilesinde göstermiştir. Evet dalâlet ve hidayet, temsilata illet olamaz. Eğer illet olsa, cebir olur. Ancak, temsilâtın sebep ve ille-i gaiyesi, cumhur-u avamı ikâz ve irşaddır. Sanki onlar, “Ne için böyle oldu? Ne için i’caz bedîhi olmadı? Ne için Allah’ın kelâmı olduğu zaruri olmadı? Ne için bu temsilât yüzünden vehimlere meydan verildi?” diye bir çok sualleri ortaya çıkardılar.

Kur’ân-ı Kerim 1 يُضِلُّ بِهِ كَثِيراً وَيَهْدِى بِهِ كَثِيراً cümlesiyle, o sual kümesini dağıttı. Şöyle ki: O temsilâtı nûr-u iman ile tefekkür edenin nûr-u imanı inkişaf eder, kuvvet bulur. Küfür zulmetiyle ve tenkit hırsıyla bakanın da, zulmeti ziyadeleşir ve gözü kör olur. Çünkü nazarîdir, bedîhi değildir.

Evet, bu temsilât, temiz ve yüksek ruhları, mülevves ve alçak ruhlardan tefrik içindir. Bu da, yüksek istidatları neşvünemalandırmakla pis istidatlardan temyiz içindir. Bu dahi, sağlam fıtratları, mücahede ile, bozuk ve hasta fıtratlardan ayırmak içindir. Bunu da, imtihan-ı beşer istilzam ediyor. Bunu dahi, sırr-ı teklif iktiza etmiştir. Teklif ise saadet-i beşer içindir. Saadet ise tekemmülden sonradır.

S - Diyorsun ki: “Teklif saadet içindir. Halbuki ekser-i nâsın şekavetine sebep, tekliftir. Teklif olmasaydı, bu kadar tefavüt-ü şekavet de olmazdı?”

C - Cenâb-ı Hak, verdiği cüz-ü ihtiyarî ile ef’âl-i ihtiyariye âlemini kesbiyle teşkil etmeye insanı mükellef kıldığı gibi, ruh-u beşerde vedia olarak ekilen gayr-ı mütenahi tohumları sulamak ve neşvünemalandırmak için de beşeri teklif ile mükellef kılmıştır. Eğer teklif olmasaydı, ruhlardaki o tohumlar neşvünema bulamazdı.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Allah, onunla çoklarını dalâlete atar ve çoklarını da hidayete götürür.” Bakara Sûresi, 2:26.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 25. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 28. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âkıbet : netice, son
bedihî : apaçık, aşikâr
binaen : -dayanarak
cebir : zorlama
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
cumhur-u avam : halkın çoğunluğu
cüz-i ihtiyarî : insandaki az bir irade serbestliği
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
ef’âl-i ihtiyariye : iradeyle yapılan davranışlar, fiiller
ekser-i nâs : insanların çoğunluğu
fıtrat : mizaç, karakter, yaratılış
gayr-ı mütenâhi : sınırsız, sonsuz
hidayet : doğru ve hak yol, İslâmiyet
i’caz : mu’cize oluş
îcaz : mânâyı az sözle anlatma, özlü söz
ihtisar : kısaltma, özetleme
iktiza etme : gerektirme
ille-i gaiye : asıl gaye, sebep
illet : asıl sebep, maksat
imtihan-ı beşer : insanlığın denenmesi, sınavı
inkişaf : açığa çıkma, gelişme
irşad : doğru yolu gösterme
istidat : kabiliyet, ruhî özellikler
istilzam etme : gerektirme
ittihaz : edinme, kabul etme
kelâm : ifade, söz
kesb : kazanma (bk. k-s-b)
menzil : konum, makam
mücahede : cihad etme, mücadele
mükellef : yükümlü, sorumlu
mülevves : pis, kirlenmiş
nazarî : teorik
neşvünema : büyüyüp gelişme
nur-u iman : iman ışığı, aydınlığı
ruh-u beşer : insan ruhu
saadet : mutluluk
saadet-i beşer : insanlığın mutluluğu
sırr-ı teklif : kullukla yükümlülüğün sırrı, kulluk ve imtihan sırrı
şekavet : rahatsızlık, sıkıntı
tefavüt-ü şekavet : sıkıntıların, musibetlerin farklılığı
tefrik : ayırt etme
tekemmül : mükemmelleşme, olgunlaşma
teklif : yükümlülük, sorumluluk
temsilât : temsiller, kıyaslama tarzında benzetmeler
temyiz : ayırd etme
terettüp etme : lâzım gelme, netice verme, gerekme
teşkil etme : oluşturma, meydana getirme
tetkik : inceleme, araştırma
usul : yöntem, metod
vedia : ödünç, emanet
ziyadeleşmek : artmak, çoğalmak
zulmet : karanlık
Yükleniyor...