Evet, nev-i beşerin ahvâline dikkatle bakılırsa görülür ki, ruhun mânen terakkisini, vicdanın tekâmülünü, akıl ve fikrin inkişaf ve terakkisini telkih eden, yani aşılayan, şeriatlardır; vücut veren, tekliftir; hayat veren, Peygamberlerin gönderilmesidir; ilham eden, dinlerdir. Eğer bu noktalar olmasaydı, insan hayvan olarak kalacaktı ve insandaki bu kadar kemâlât-ı vicdaniye ve ahlâk-ı hasene tamamen yok olurlardı. Fakat insanların bir kısmı, arzu ve ihtiyarıyla teklifi kabul etmiştir. Bu kısım, saadet-i şahsiyeyi elde ettiği gibi, nev’in saadetine de sebep olmuştur.

Amma insanların büyük bir kısmı, ihtiyarıyla küfrü kabul ve tekâlif-i İlâhiyeyi reddetmişlerse de, teklifin bazı nevilerinden süzülen terbiyevî, ahlâkî vesaire güzel şeyleri aldıklarından, teklifin o nevilerini zımnen ve ıztıraren kabul etmiş bulunurlar. İşte bu itibarla, kâfirin her sıfatı ve her hali kâfir değildir.

S - İnsanlardan büyük bir kısmın şekaveti meydanda iken, yalnız küçük bir kısmın saadeti nasıl nev’in saadetine sebep olur ki, “Şeriat rahmettir” diyorsunuz. Halbuki nev’in saadeti, ya bütün efradın veya kısm-ı ekserisinin saadetiyle olabilir?

C - Altına yüz yumurta bırakılan tavuk, o yumurtadan yirmisini civciv çıkarıp seksenini ifsad etse, bu tavuk, yumurta nev’ine hizmet etmiş olur. Çünkü bir civciv, bin yumurtanın annesi olabilir. Veya yüz tane çekirdek toprağa ekilse ve su ile sulanıp bilâhare yirmisi neşvünema bulup hurma ağacı olsa ve sekseni çürüyüp mahvolsa, yirmi çekirdeğin sümbüllenip ağaç olmasına sebep olan su, elbette çekirdek nev’ine hizmet etmiş olur.

Veyahut bir maden ateşte eritilse, beşte biri altın, mütebakisi toprak çıksa; elbette ateş, o madenin kemâline, saadetine sebep olur. Binaenaleyh, teklif de insanların beşte birini kurtarsa, o beşte birin saadet-i nev’iyeye sebep ve âmil olduğuna kat’iyetle hükmedilebilir. Maahaza, yüksek hissiyat ile güzel ahlâkın neşvüneması, ancak mücahede ve içtihadla olur. Evet, sağ el, daima çalıştığı için, sol elden daha kuvvetlidir. Ve bir hükûmet, mücahede ettikçe cesareti artar, terk ettiği zaman cesareti azalır ve binnetice cesaret de, hükümet de söner, mahvolur.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 25. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 28. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahlâk-ı hasene : güzel ahlâk
ahlâkî : ahlâkla ilgili, ahlâka uygun
ahvâl : haller, durumlar
âmil : etken, sebep
bilâhare : daha sonra
binaenaleyh : bundan dolayı
efrad : fertler, bireyler
hissiyat : duygular, hisler
ıztıraren : mecburi olarak
içtihad : dinen kesin olarak belirtilmeyen bir konuda Kur’ân ve hadisten hüküm çıkarma
ifsad etme : bozma
ihtiyar : irade, istek
ilham : kalbe gelen mânâlar
inkişaf : açığa çıkma, gelişme
itibar : özellik
kâfir : Allah’ı veya Allah’ın bildirdiği kesin olan şeylerden birini inkâr eden kimse
kat’iyet : kesinlik
kemâl : mükemmellik
kemâlât-ı vicdaniye : vicdanî ve ruhî olgunluklar
kısm-ı ekseri : çoğunluk, büyük bir kısmı
küfr : nankörlük, inkâr ve inançsızlık
maahaza : bununla beraber, bununla birlikte
mahv olma : yok olma
mücâhede : çabalama, gayret etme, çalışma
mütebaki : geri kalan kısım
neşvünema : büyüyüp gelişme
nev’i : çeşit, tür
nev’in saadeti : insanlık türünün, insanlığın mutluluğu
nev-i beşer : insanlar
rahmet : İlâhî şefkat ve merhamet
saadet : mutluluk
saadet-i nev’iye : insan türünün mutluluğu, huzuru
saadet-i şahsiye : şahsî mutluluk
şekavet : mutsuzluk, sıkıntı
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi, İslâmiyet
tekâlif-i İlâhiye : Allah’ın yüklediği sorumluluklar
tekâmül : olgunlaşma, mükemmelleşme
teklif : kulluk görevini yükleme, sorumluluk
telkih : tohum vs. ekmek, aşılamak
terakki : ilerleme
terbiyevî : terbiye ile ilgili, eğitime dair
vücut verme : varlık kazandırma, meydana getirme
zımnen : gizlice
Yükleniyor...