Bilhassa hayat-ı insaniye tabakasına çıkan hayat, aklın nuruyla âlemleri gezmiş olur. Âlem-i cismanîde tasarruf ettiği gibi, âlem-i ruhanîde gezer, âlem-i misâle seyahat eder. Kendisi o âlemleri ziyarete gittiği gibi, o âlemler de, onun ruhunun âyinesinde temessül etmekle iade-i ziyaret etmiş gibi olurlar. Hattâ insan, “Âlem, Allah’ın fazlıyla benim için halk olunmuştur” diyebilir.

Hayat-ı insaniye, herbirisi çok tabakalara şâmil olarak, hayat-ı maddiye, hayat-ı ruhaniye, hayat-ı mâneviye, hayat-ı cismâniye gibi nevilere ayrılır, inbisat eder. Demek ziya, renk ve cisimlerin görünmesine sebep olduğu gibi, hayat da, mevcudatın kâşifi ve sebeb-i zuhurudur.

Evet hayat, bir zerreyi bir küre gibi yapar; ashab-ı hayatın herbirisi, “Âlem benimdir” diyebilir. Aralarında müzahame ve münakaşa da olmaz. Müzahame ve münakaşa, yalnız nev-i beşerde olur. İşte, hayatın ne büyük bir nimet olduğu anlaşıldı.

Ve keza camid, dağınık bazı zerrelerin birden bire bir vaziyetten çıkıp, mâkul bir sebep olmadığı halde diğer bir vaziyete girmesi, Sâniin vücuduna zahir bir delildir. Hattâ hayat, hakikatlerin en eşrefi, en temizidir; hiçbir cihetle hısseti yoktur, çirkin bir lekesi yok. Hayatın dışı da, içi de, her iki yüzü de lâtiftir. Hattâ en küçük ve hasis bir hayvanın hayatı bile yüksektir. Bunun içindir ki, hayat ile kudret arasında zahirî bir sebep tavassut etmiyor. Hayata bizzat kudretin mübaşereti, izzete münâfi değildir. Halbuki umur-u hasiseye kudretin zahiren mübaşereti görünmemek için esbab-ı zâhire vaz edilmiştir. Demek, hayatta hısset yoktur. İşte bundan anlaşıldı ki, hayat, Sâniin vücuduna en zahir bir delildir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 26-27. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 29. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem : evren, kâinat
âlem-i anâsır : elementler âlemi
âlem-i cismanî : maddî âlem
âlem-i mevâlid : canlılar âlemi, dünyası
âlem-i misal : görüntüler âlemi
âlem-i ruhanî : maddî yapısı olmayan ve gözle görülemeyen ruh âlemi
âlem-i zerrât : atomlar âlemi
ashab-ı hayat : hayat sahipleri
bilhassa : özellikle
camid : cansız
cihet : yön
delil : işaret, alâmet; kendisine, doğru bir bakış açısıyla bakıldığında istenilen hedefe ulaştıran şey
esbab-ı zahire : görünen sebepler
eşref : en şerefli, en üstün
fazl : lütuf, ihsan, bağış
halk olunmak : yaratılmak
hasis : âdi, basit, değersiz
hayat-ı cismaniye : maddî, bedene ait hayat
hayat-ı insaniye : insanlık hayatı
hayat-ı maddiye : maddî hayat
hayat-ı mâneviye : maddî olmayan, mânevî hayat
hayat-ı ruhaniye : ruhânî hayat, ruhen yaşanan hayat
hısset : bayağılık, çirkinlik, değersizlik
iade-i ziyaret : karşı ziyarette bulunma
inbisat etme : genişleme, yayılma
inkılâbat : değişimler, dönüşümler
intikal etme : bir halden diğerine geçme, nakil olma
izzet : değer, itibar, yücelik
kâşif : keşfedici, açığa çıkarıcı
kesb-i muârefe : tanışma
keza : bunun gibi
kudret : güç, iktidar
lâtif : ince, güzel, hoş
makul : akla uygun, mantıklı
mevcudat : var edilenler, varlıklar
mübaşeret : temas etme, bizzat ilgili olma, ilgilenme
münâfi : aykırı, zıt
münakaşa : tartışma
müzahame : sıkışma, itişip kakışma
nev-i beşer : insanlar
nevi : çeşit, tür
nutfe : meni
Sâni : herşeyi mükemmel ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah
sebeb-i zuhur : ortaya çıkış ve görünüş sebebi
şamil : içine alan, kapsamlı
tahavvülât : hal, evre vs. değişimler
tavassut etme : vasıta olma, aracılık etme
temessül : görünme, yansıma
umur-u hasise : alçak ve değersiz işler
vaz etmek : koymak, yerleştirmek
vücud : varlık
zahir : açık
zahiren : dış görünüş itibariyle
zahirî : açık, görünürde
zerre : atom, en küçük madde parçası
ziya : ışık, parlaklık
Yükleniyor...