S – 1 يُصَلُّونَ kelimesine bedel, itnab2 يُقِيمُونَ الصَّلوةَ’nin zikrinde ne hikmet vardır?

C - Namazda lâzım olan tâdil-i erkân, müdavemet, muhafaza gibi “ikame”nin mânâlarını müraat etmeye işarettir.

Arkadaş! Namaz, kul ile Allah arasında yüksek bir nispet ve ulvî bir münasebet ve nezih bir hizmettir ki, her ruhu celb ve cezb etmek namazın şe’nindendir. Namazın erkânı, Fütuhat-ı Mekkiye’nin şerh ettiği gibi, öyle esrarı hâvidir ki, her vicdanın muhabbetini celb etmek, namazın şe’nindendir. Namaz, Hâlık-ı Zülcelâl tarafından her yirmi dört saat zarfında tayin edilen vakitlerde mânevî huzuruna yapılan bir dâvettir. Bu dâvetin şe’nindendir ki, her kalb, kemâl-i şevk ve iştiyakla icabet etsin ve mi’racvâri olan o yüksek münâcâta mazhar olsun.

Namaz, kalblerde azamet-i İlâhiyeyi tesbit ve idame ve akılları ona tevcih ettirmekle adalet-i İlâhiyenin kanununa itaat ve nizam-ı Rabbânîye imtisal ettirmek için yegâne İlâhî bir vesiledir. Zaten insan, medenî olduğu cihetle, şahsî ve içtimaî hayatını kurtarmak için, o kanun-u İlâhîye muhtaçtır. O vesileye müraat etmeyen veya tembellikle namazı terk eden veyahut kıymetini bilmeyen, ne kadar cahil, ne derece hâsir, ne kadar zararlı olduğunu bilâhare anlar, ama iş işten geçer.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Namaz kılarlar.
2 : “Namazı (ikame ederler) dos doğru kılarlar.” Bakara Sûresi, 2:3.
Önceki Risale: 2. âyetin Tefsiri / Sonraki Risale: 4. âyetin Tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adâlet-i İlâhîye : Allah’ın adaleti
âlem : dünya
azamet-i İlâhiye : Allah’ın azameti, büyüklüğü
bilâhare : daha sonra
celb etmek : çekmek
celb ve cezb etmek : kendine çekmek
cemaat : namazı beraber kılan topluluk
efrad : fertler, bireyler
erkân : temel esaslar, şartlar; namazdaki secde gibi
esrar : sırlar
ezan-ı Muhammedî (a.s.m.) : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) tebliğ ettiği din olan islâmiyette, insanları ibadet yapmaya çağıran davet
Fütuhat-ı Mekkiye :
Hâlık-ı Zülcelâl : sonsuz büyüklük, haşmet sahibi olan ve her şeyi yaratan Allah
hâsir : zarara uğrayan, zarar eden
hâvi : kapsama, içine alma
hikmet : sebep, sır, gaye
husule gelmek : meydana gelmek
icabet : kabul etmek
içtima : toplanmak
içtimaî hayat : sosyal hayat
idame : devam ettirme
ikame : yerine getirme, namazı dosdoğru kılma
imtisal ettirmek : boyun eğdirmek
iştiyak : aşırı arzu ve istek
itaat : emre uyma, boyun eğme; Allah’ın emirlerine uyma, yasaklarından sakınma
itnab : sözü uzatma; yeni bir fayda için, maksadı alışılmamış şekilde uzun bir söz ile ifade etme
kanun-u İlahî : Allah’ın koyduğu kanun
kemâl-i şevk : tam bir istek ve arzu
malûm : bilinen
mazhar olma : erişme, nail olma
mi’raçvâri : âdeta Peygamberimizin (a.s.m.) miraçta Allah’ın huzuruna yükselişi gibi
muhabbet : sevgi
muhafaza : koruma
müdavemet : devam etme, aralıksız yapma
münâcât : yakarış, dua
müraat etme : riayet etme, uygun hareket etme, gözetme
nezih : kirden arınmış
nizam-ı Rabbânîye : bütün âlemleri idare ve terbiye eden Allah’ın kanunu, nizamı
ruh : canlı, şuurlu, çevresini görüp gösteren nurlu varlık
sahra : çöl
sevk ettirmek : yönlendirmek
şe’n : özellik
şerh : geniş açıklama, izah etme
tâdil-i erkân : namazı şartlarına uygun şekilde kılma ve rüku ve secde gibi temel esasların arasında biraz bekleme
tayin : belirleme
tespit : sağlam şekilde yerleştirme
tevcih ettirmek : yöneltmek
ulvî : yüksek, yüce
vicdan : kalbe ait hislerin mazharı, aynası
yegâne : tek, eşsiz, benzersiz
zarfında : süresi içinde
Yükleniyor...