Sual: Kâinatta görünen şu nev’î kıyametlerde eşya ayniyle iade edilmiyor. Halbuki büyük kıyamette neden ecsam ayniyle iade edilir?

Elcevap: İnsanın bir ferdi, başka mahlûkatın bir nev’i gibidir. Zira insandaki o nur-u fikir, emellerine, ruhuna öyle bir inkişaf, öyle bir inbisat vermiştir ki, bütün zamanları yutsa doymaz. Zira ondaki o yüksek fikir, insanın mahiyetini ulvî, kıymetini umumî, nazarını küllî, kemâlini gayr-ı mahsur, lezzet ve elemini daimî kılmıştır. Başka nevilerin fertleri ise böyle değildir. Onların mahiyetleri cüz’î, kıymetleri şahsî, nazarları mahdut, kemâlleri mahsur, lezzet ve elemleri ânidir. Bundan anlaşılıyor ki, insanın bir ferdi, sair mahlûkatın bir nev’i hükmündedir. Binaenaleyh, o nevilerde görünen şu kıyametlerin ve haşir ve neşirlerin keyfiyetleri nasıl ise, efrad-ı insaniye de öyledir.

Altıncı burhan: Saadet-i ebediyeye işaret eden burhanlardan biri de, insandaki gayr-ı mütenahi istidatlardır.

Evet, Cenâb-ı Hak tarafından mükerrem kılınan insanın cevher-i ruhunda ekilen ve rakamlara sığmayan istidatlar var. Bu istidatların altında, hesaba gelmeyen kabiliyetler var. Ve bunlardan neş’et eden, hadde gelmeyen meyiller var. Ve bunlardan husûle gelen gayr-ı mütenâhî efkâr ve tasavvurat var. İşte bunların herbirisi haşr-i cismanînin arkasındaki saadet-i ebediyeye, şehadet parmaklarını uzatarak gösteriyorlar.

Yedinci burhan: Evet, Rahmân ve Rahîm olan Sâni-i Hakîmin rahmeti, rahmetlerin en büyüğü olan saadet-i ebediyenin geleceğini tebşir ediyor. Zira rahmet, ancak saadet-i ebediye ile rahmet olur. Ve nimet, ancak o saadetle nimet olur.

Evet, bütün nimetleri nıkmetlere çeviren ebedî ayrılmaktan doğan ve umumî mâtemlerden yükselen o belâlardan kâinatı, bilhassa şuurlu olan mahlûkatı kurtaran şey, saadet-i ebediyenin gelmesidir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 3. âyetin Tefsiri / Sonraki Risale: 5. âyetin Tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

binaenaleyh : bundan dolayı
burhan : güçlü ve sarsılmaz kesin delil
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cevher-i ruh : canlı, şuurlu olan ve çevresini görüp gösteren nurlu varlık
cüz’î : ferdî, ferdle sınırlı
ebedî : sonu olmayan sonsuz
ecsam : cisimler, bedenler
efkâr : fikirler
efrad-ı insaniye : insan fertleri, insanlar
gayr-ı mahsur : sınırsız
gayr-ı mütenahi : sonsuz
haşir ve neşir : varlıkların yeniden dirilip toplanmaları ve yayılmaları; kışın ölenlerin baharda dirilip yayılmaları gibi
haşr-i cismanî : insanların öldükten sonra âhirette bedenle birlikte yeniden diriltilip Allah’ın huzurunda toplanması
husule gelmek : ortaya çıkmak, meydana gelmek
iade edilme : aynıyla yapılma
inbisat : açılma, açılım, genişleme
inkişaf : geliştirme
istidat : kabiliyet
kâinat : yaratılmış her şey, evren
kemâl : mükemmellik, kusursuzluk
keyfiyet : nitelik, nasıllık
kıyamet : varlıkların bozulup dağılmaları, ölümünden sonra tekrar dirilip ayağa kalkmaları
küllî : geniş, kapsamlı
mahdut : sınırlı
mahiyet : asıl, gerçek esas
mahlûkat : yaratıklar
mahsur : ferde özel, belli bir alanla sınırlanmış
matem : yas
mükerrem : şerefli; ikram ve lûtfa mazhar
nazar : bakış, görüş
neş'et etmek : meydana gelmek, doğmak
nev’î : tür, çeşit
nıkmet : azap, ceza
nur-u fikir : düşünce ışığı, aydınlığı
Rahîm : merhametli; rahmetinin çok özel tecellîleri olan ve sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah
Rahmân : yarattıklarını şefkatle esirgeyip koruyan ve rızıklandıran sonsuz rahmet sahibi Allah
rahmet : İlâhî şefkat ve merhamet
ruh : şuurlu olan ve çevresini görüp gösteren nurlu varlık, cevher
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk
sair : diğer, başka
Sâni-i Hakîm : her şeyi hikmetle ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah
tasavvurat : düşünceler, tasavvurlar
tebşir : müjdeleme
tevellüd : doğmak
ulvî : yüksek, yüce
umumî : genel, kapsamlı
Yükleniyor...