Çünkü bütün nimetlerin, rahatların, lezzetlerin ruhu olan saadet-i ebediye gelmezse, umum kâinatın şehadetiyle sabit olan ve güneş gibi parlayan rahmet ve şefkat-i İlâhiyenin bedahetine karşı mükâbere ile inkâr lâzım gelir.

Ey Habib-i Şefik ve ey Şefik-i Habib! Ey Said-i Mecid ve ey Mecid-i Said! Rahmet-i İlâhiyenin en lâtifi, en zarifi, en lezizi olan muhabbet ve şefkatine bakınız. O muhabbet ve şefkati, firak-ı ebedî ve hicran-ı lâyezalî ile karşıladığınız takdirde, vicdan, hayal ve ruh ne hale gireceklerdir? O muhabbet ve o şefkat en büyük, en tatlı bir nimet iken, en azîm bir musibete, bir belâya inkılâb eder.

Acaba göz önünde bilbedahe görünen rahmet-i İlâhiye, firak-ı ebedînin muhabbet ve şefkat aleyhine hücum etmesine müsaade eder mi? لاَ وَاللّٰهِ Vallahi hayır! Ancak o rahmetin şe’nindendir ki, firak-ı ebedîyi hicran-ı lâyezalîye, hicran-ı lâyezalîyi firak-ı ebedîye ve adem-i mutlakı da her ikisine musallat eder ki, o firakların, o hicranların kökleri ortadan kalksın.

Sekizinci burhan: Bütün âlemce her hususta sıdkı ve doğruluğu malûm ve müsellem olan Hazret-i Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, parmağıyla kameri şak ettiği gibi, lisanıyla da saadet-i ebediyenin kapılarını açmıştır. Ve bütün enbiya-yı izâmın bu hakikat üzerine icmaları, bir hüccet-i katıadır.

Dokuzuncu burhan: On üç asırdan beri yedi vecihle 1 i’câzı tasdik edilen Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyanın haşir hakkındaki beyanatı, saadet-i ebediyenin geleceğine kâfi bir delil değil midir? Başka bir delile ihtiyaç var mıdır?

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Bu vecihler Yirmi Beşinci Sözde daha geniş açıklanmıştır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 3. âyetin Tefsiri / Sonraki Risale: 5. âyetin Tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem-i mutlak : nisbî olmayan kesin yokluk (varlığın mutlak mânâda zıttı)
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
azîm : büyük
bedahet : delile muhtaç olmama, apaçık olma
beyanat : açıklamalar
bilbedahe : açıkça, apaçık
burhan : sarsılmaz kesin delil
delil : işaret, alâmet; kendisine, doğru bir bakış açısıyla bakıldığında istenilen hedefe ulaştıran şey
enbiya-yı izâm : büyük pemgamberler; Âdem (a.s.), Nuh (a.s.), İbrahim (a.s.), Mûsâ (a.s.),Îsâ (a.s.), ve Hz. Muhammed (a.s.m.)
firak : ayrılık
firak-ı ebedî : sonsuz ayrılık
Habib-i Şefik : şefkatli Habib
haşir : insanın öldükten sonra âhirette tekrar diriltilerek Allah’ın huzurunda toplanması
Hazret-i Muhammed-i Arabî : Arap olan anne ve babadan dünyaya gelmiş Hz. Muhammed (a.s.m.)
hicran : ayrılık yarası, acısı
hicrân-ı lâyezâlî : yok olmayan sonsuz ayrılık acısı
hüccet-i katıa : kesin delil
i’câz : mu’cize oluş; bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstülük
icma : görüş birliği
inkâr : kabul etmeme
inkılâb etmek : dönüşmek
kâinat : yaratılmış her şey, evren
kamer : ay
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan : ifade ve açıklamalarıyla mu’cize olan, benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân
lâtif : ince, hoş, güzel
lisan : dil
malûm : bilinen
muhabbet : sevgi
musallat etme : iliştirme, belâ etme
mükâbere : büyüklük taslayarak doğruyu kabul etmeme, göz göre göre inkâr etme
müsellem : herkes tarafından kabul edilen
rahmet : İlâhî şefkat ve merhamet
rahmet-i İlâhiye : Allah’ın sonsuz rahmeti, şefkat ve merhameti
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk
sıdk : doğruluk
şak etmek : ikiye ayırmak
şe’n : özellik, nitelik
Şefik-i Habib : sevgili Şefik
şefkat : acıma, merhamet
şefkat-i İlâhiye : Allah’ın sonsuz merhameti ve esirgemesi
şehadet : tanıklık etme
tasdik etmek : doğruluğunu kabul etmek, onaylamak
vecih : şekil, tarz
vicdan : kalbe ait hislerin mazharı, aynası
zarif : ince, nazik
Yükleniyor...